Cevap 4:
Konuyla ilgili hadisden çıkarılacak bazı dersler:
1. Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadislerinde kadınları manen en ziyade ziyana atan fıtrî zaaflarına dikkat çekmektedir. "En ziyade" diyoruz, çünkü cehennemdeki çokluklarının sebebi bu zaafa bağlanmaktadır. O zaaf da: Kötü sözü çabukça, çokça sarfetmeleri, kocalarına karşı nankörlükleri, erkeklerin aklını çelici olmalarıdır. Erkekleri günaha attıkları için, sebep olmadan dolayı kendilerine mesuliyet gelmektedir.
Aynı durum karşı cins için de geçerlidir. Yani erkelerin de kadınlar adına yapacakları hatalardan dolayı sorumlu olmaları söz konusudur.
2. Hadis, ilk nazarda, kadınlara karşı her zaman her yerde görülen hafife alıyor bir tavır taşıyor gibi gelebilir. Fakat aslında, bunu söylemek hadisteki inceliği kavramamak olur. Resulullah, kadınlarda tabii olarak mevcut, fakat farkında olamadıkları zaaflarını göstererek, şuurlu olarak o zaaflarının üzerine gidilmediği takdirde hasıl edecekleri zararın büyüklüğüne dikkat çekmiştir. Şöyle ki:
Kadınlar annelik gibi, şefkat ve hissilik gerektiren bir vazife üzere yaratıldıkları için, birkısım hissiliklerde erkeklere göre daha üstündürler. Bu hissi güçlülüğün, beraberinde getirdiği yan zaaflar var. Bu zaaflar hususunda şuurlu olunmaz, irade ile yönlendirilmez ve tabii hâllerine bırakılırsa, sahibini zarara atıcı olumsuz sonuçları olacaktır. Resulullah cehennemdeki sayı çokluğunun bu fıtrî zaaftan ileri geldiğini belirtmiştir.
Sözünü ettiğimiz fıtrî zaaf ayet-i kerime ile gündeme getirilmiştir: Onların şehadeti, birçok meselede erkeğin şehadetinin yarısına denktir:
"...Erkeklerden iki şahid yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa, o hâlde razı (ve doğruluğuna emin) olacağınız şahidlerden bir erkekle iki kadın (yeter. Bu suretle) kadınlardan biri unutursa öbürünün hatırlatması (kolay olur)..." (Bakara, 2/282).
Alimler, ayette geçen "biri unutursa diğerinin hatırlatması" ibaresinin, kadınların hadiseyi zabt yönüyle zayıf olduklarına delil olduğunu, Cenab-ı Hakk'ın bu ibare ile onların zaafına dikkat çektiğini söylerler. Mülk suresinde her şeyin gerçeğini, yaratanın bileceği belirtilir: يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ "Yaratan mı bilmeyecek?" (Mülk, 67/14).
3. Kadınların aklen nakıs olduklarını söylemek; onları levmetmek, kınamak veya onlara herhangi bir hakaret manası taşımaz. Çünkü bu, yaratılıştan gelen bir hususiyettir. Bunun zikri, o zaafın getireceği fitneye karşı uyarma, tedbirli olmaya çağırma gayesini güder. Nitekim, abdest sırasında hususi dikkat sarfedilmediği takdirde, kuru kalma tehlikesine maruz olan ökçeler için Aleyhissalâtu vesselam "Ateşte yanacak o ökçelere yazık!" demiştir. Aslında sadece ökçeler değil, diğer abdest uzuvlarına da "ateşten yazık" vardır. İyi yıkanmazlarsa, diğer organlardan dolayı da aynı sakıncalı durum söz konusuudr. Bu "iyi yıkanma" riskinin acı neticesi, iyi yıkanmama tehlikesine en ziyade maruz olan ökçeler zikredilerek gündeme getirilmiş, dikkatlere arzedilmiştir.
Kadınlar, kendilerini çokça ateşe atan zaaflarından habersiz olduklarını "Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor?" şeklindeki sorularıyla ortaya koymuş olmaktadır.
4. Dikkat çekeceğimiz bir incelik, hadiste kadınların aklen nakıs olmaları sebebiyle ateşle tehdit edilmemiş olmalarıdır. Ateş tehdidi, "kötü sözü çok yapmaları", "kocalarına karşı küfranları", "erkeklerin aklını çelici olmaları" sebebiyle yapılmıştır. Yani kadın olduklarıdna dolayı değil, sayılan bu özellikleri yapmalarıdnan dolayı kınanmışlardır. Öyleyse bu kınama sadece bu günahları işleyenleredir.
Aynı şey dinî noksanlık için de söylenebilir. Bu da fıtrî bir durumun neticesidir. Hayız hâlinde Allah'ın yasaklaması ile namaz kılmazlar, oruç tutmazlar, dolayısıyla bu hâl dahi onlar hakkında bir levm, bir ayıplama tahkir ifade etmez. Kâmil ve nakıs olma işi nisbî bir durumdur. En mükemmele göre "kâmil-mükemmel" de noksan sayılır. Öyleyse hayız halinde namaz kılmayan kadın, kılana nisbetle dinen nakıstır. Ancak kadınlar hadiste tavsiye edilenleri yapmak suretiyle bu eksikliklerini telafi edeceklerdir.
5. İmam, halka sadaka verme emrinde bulunabilir.
6. Kadınlar namazgâhta hususi bir kısımda bulunabilir.
7. İmam kadınlar topluluğuna özel olarak va'z ve nasihat edebilir.
8. Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük etmek haramdır.
9. Kötü sözü (lanet, beddua, kehanet, kırıcı kelam..) çokça kullanmak da haramdır. Nevevî bu hadise dayanarak nankörlük ve kaba sözlülüğü büyük günahlardan saymıştır.
10. Lanet, yani Allah'ın rahmetinden uzak olmasını temenni etmek, muayyen bir şahıs hakkında ise caiz değildir.
11. Dinden çıkarmayan bir kısım günahlar hakkında "küfür" kelimesini kullanmak caizdir. Bu kullanış tağliz ve korkutma gayesini güder. Bu çeşit tağliz (ağır sözlerle caydırma) işi, hadislerde bazan imanın olmadığı şeklinde yapılmıştır. Bunlar da aynı maksatla korkutmak ve ilgili hatadan sakındırmak içindir.
12. Nasihatta, reddedilen, ayıplanan vasfın yok edilmesi için, ağır tabirler kullanılabilir (tağliz). Ancak bunun belli bir şahsa yönelik olmaması gerekir.
12. Nasihatta, reddedilen, ayıplanan vasfın yok edilmesi için, ağır tabirler kullanılabilir (tağliz). Ancak bunun belli bir şahsa yönelik olmaması gerekir.
13. Sadaka, yardım ve iyilik yapmak, azabı yok eder, kullar arasındaki günahlara kefaret olur.
14. Akılda, fazlalık noksanlık olabilir. Herkesin aklı eşit değildir. Bunu, kadınlar hakkında kabul etmenin, onlara bir levm olmadığını. Azab da akıl noksanlığına değil, nankörlük, kötü söz, insanların aklını çelme gibi davranışlara bağlıdır.
15. Dinin noksanlığı sadece günaha sebep olan davranışlardan ileri gelmez. Dinin noksan oluşu, (Nevevî'ye göre) izafi bir hâldir.
16. Talebe hocasına, tabi olan metbuuna (tabi olduğu amirine) anlamadığı şeyi sorabilir, itiraz edebilir.
17. Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yüce ahlakını, müsamahasını, insanlara karşı rıfk ve mülayemetini de göstermektedir. (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi.)