Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kadının, dininin ve aklının eksik olduğu konusunda
Önce bu meseleye esas teşkil eden bir hadis-i şerifin mealini okuyalım. Sonra da konuyla ilgili sorulara cevap vermeye çalışalım: Ashab-ı Kiramdan Ebû Said el-Hudri anlatıyor: Bir Ramazan veya Kurban Bayramıydı. Resul-i Ekrem Efendimiz bayram namazlarını kıldığımız namazgaha geldi. Bir tarafta kadınlar da bulunuyordu. Onların yanından geçti ve şu
··
401 görüntüleme
Kalbivera okurunun profil resmi
Cevap 2: Hadis-i şerifte açıkça görüleceği üzere, Peygamber Efendimiz (asm), kadının dininin eksik oluğunu âdet gördüğü zaman bazı ibadetleri yapamaması olarak izah ediyor. Bu hâl kadının yaratılışında mevcuttur. Her kadın her ay belli günler âdet görür. Bu günlerde bazı ibadetleri yapamaz. Bu ibadetlerin bir kısmından muaf tutulmuş, bir kısmını da daha sonra kaza edebileceği esası getirilmiştir. Âdet günlerinde kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz, hac ibadetini eda ederken farz olan ziyaret tavafını yapamaz. Oruç ve tavafı daha sonra kaza ederken, kılamadığı namazlardan muaf tutulmuştur. Bu arada bir çeşit ibadet olan Kur'an'ı ele alma, okuma ve camiye girme gibi işleri de yapamaz. Malum günler içinde bu ibadetleri yapamayan kadın, belli bîr müddet için de olsa bazı dinî hizmetlerden, vazifelerden ayrı durmaktadır. Görünüşte dinî yaşayışında bir eksiklik bulunmaktadır. Çünkü namaz, oruç ve hac İslâm dininin beş esasından üç mühim rüknünü teşkil etmekte, dolayısıyla bazı vakitler bunları yapamayan kadın erkeğe göre eksik olmaktadır. Demek ki, buradaki noksanlık nisbîdir. Senenin bütün günü beş vakit namazı kılabilen, Ramazan boyu bir aylık orucu tutabilen Müslüman bir erkek, Müslüman kadına göre bu ibadetleri eksiksiz yapma bakımından mükemmel olmakta; kadın da nakıs kalmaktadır. Yani, meselâ her ay bir hafta âdet görebilen bir kadın sene içinde yaklaşık üç ay namaz kılmamakla, bu hususta erkeğe nisbetle nakıs kalmaktadır. Ancak bu noksanlık keyfiyet bakımından değil, kemiyet bakımındandır. Yani kadın bu zaman zarfında namaz kılmamakla aynı zamanda bir farzı yerine getirmektedir. Çünkü kadının âdet günleri içinde sözünü ettiğimiz ibadetleri yapmaması farz, yapması ise haramdır. Demek ki, kadın namaz kılmazken de bir çeşit ibadet yapmakta; yine Allah'ın emrine uymakta, dolayısıyla sevabını o cihetten almaktadır. Meseleye bu cihetten baktığımızda, kadının ibadetteki eksikliği başka bir yolla telâfi edilmektedir. Diğer taraftan hadis-i şerifte kadınlar kötülenmiyor, erkekler dikkate sevk ediliyor. Aklı başında, dinine bağlı erkeklerin kadınlar vasıtasıyla fitneye kapılmamaları, imanlarına zarar vermemeleri istenmektedir. Çünkü günümüzde pek çok örneklerini gördüğümüz gibi, erkeklerin bir kısmı kadınlara uyarak dinî yaşayışlarında eksiklik göstermektedir.
Kalbivera okurunun profil resmi
Cevap 3: Her bir insanın, bu âlemde içinde bulunduğu farklı hayat şartları, fert, aile ve akraba dairelerinde karşılaştığı ayrı ayrı mes'eleleri, maişet (geçim) noktasındaki değişik problemleri ve nihayet içinde bulunduğu memleketin kendisine has içtimaî yapısıyla ayrı bir dünyası vardır. Hikmetlerini hakkıyla bilemediğimiz, fakat âdil olduğundan da şüphe etmediğimiz bu İlâhî taksimatın neticeleri ahirette, yüce adalet gününde sergilenecek, Zilzâl Sûresi'nde de beyân buyurulduğu gibi, zerre kadar hayır ve zerre kadar şerrin hesabı orada görülecektir. Bu dünyada faydalı sanılan birçok hâller, orada mes'uliyetinin ağırlığı ile kulun büyük bir yükü olurken, zahmet ve meşakkat olarak görünen nice hâdiseler -sabretmek şartıyla- orada günahların affına vesile olacaktır. Haşir meydanı, hayvanların bile gerek insanlardan ve gerekse birbirilerinden olan haklarının alınacağı, hattâ bir kâfirin Müslümanda olan hakkının dahi hesaba katılacağı bir yüce adalet divânı olarak insanları beklemektedir. Hayvanların birbirinde olan küçük haklarını bile, mahiyetini bilemediğimiz hassas bir teraziyle tartan O Âdil-i Mutlak, elbette ki insanları da o mutlak adaletiyle muhakeme edecektir. Zerre kadar şerrin dikkate alınacağı o adalet gününde, İlâhî adalete iftira edenlerin de hesaba çekileceği gözden uzak tutulmamalıdır. “Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadar teklif eder.” (Bakara, 2/286) buyurmakla, kullarına çekemeyecekleri yükleri teklif etmediğini açıkça bildirmektedir. İnsanın bedeninin takat getiremeyeceği veya mal varlığının kâfi gelmeyeceği yükler olduğu gibi, aklının da tek başına erişemeyeceği hakikatler vardır. Bunların hepsi, kullara çekemeyecekleri yüklerin yüklenmediği hakikati içerisindedir.
Kalbivera okurunun profil resmi
Konuyu bazı misâllerle açıklayalım: - Ayakta duramayacak kadar hasta olan bir kimse, namazını oturarak kılar. - Oturamayacak ve kımıldayamayacak durumda bulunan bir hastanın ise namazı te'hire kalır. - Ramazan'da unutarak yemek yiyen kimsenin orucu bozulmaz. - Kendisine zorla haram bir şey yedirilen kimse mes'ul olmaz. - Fakir bir Müslümana hacca gitmek ve zekât vermek farz değildir. Misâller çoğaltılabilir. Bunlar Cenâb-ı Hakk'ın Âdil-i Mutlak olduğuna ve kulları için takat getiremeyecekleri yükler takdir etmediğine birer delildir. Allahü Teâlâ mutlak- adaletiyle kullarının mes'uliyetlerini bedenî ve malî durumlarıyla olduğu gibi, içinde bulundukları şartlarla, imân hakikatlerini kavrama ve İslâmî hükümlere vâkıf olabilme imkânlarıyla da sınırlandırmıştır.
Kalbivera okurunun profil resmi
Cevap 4: Konuyla ilgili hadisden çıkarılacak bazı dersler: 1. Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadislerinde kadınları manen en ziyade ziyana atan fıtrî zaaflarına dikkat çekmektedir. "En ziyade" diyoruz, çünkü cehennemdeki çokluklarının sebebi bu zaafa bağlanmaktadır. O zaaf da: Kötü sözü çabukça, çokça sarfetmeleri, kocalarına karşı nankörlükleri, erkeklerin aklını çelici olmalarıdır. Erkekleri günaha attıkları için, sebep olmadan dolayı kendilerine mesuliyet gelmektedir. Aynı durum karşı cins için de geçerlidir. Yani erkelerin de kadınlar adına yapacakları hatalardan dolayı sorumlu olmaları söz konusudur. 2. Hadis, ilk nazarda, kadınlara karşı her zaman her yerde görülen hafife alıyor bir tavır taşıyor gibi gelebilir. Fakat aslında, bunu söylemek hadisteki inceliği kavramamak olur. Resulullah, kadınlarda tabii olarak mevcut, fakat farkında olamadıkları zaaflarını göstererek, şuurlu olarak o zaaflarının üzerine gidilmediği takdirde hasıl edecekleri zararın büyüklüğüne dikkat çekmiştir. Şöyle ki: Kadınlar annelik gibi, şefkat ve hissilik gerektiren bir vazife üzere yaratıldıkları için, birkısım hissiliklerde erkeklere göre daha üstündürler. Bu hissi güçlülüğün, beraberinde getirdiği yan zaaflar var. Bu zaaflar hususunda şuurlu olunmaz, irade ile yönlendirilmez ve tabii hâllerine bırakılırsa, sahibini zarara atıcı olumsuz sonuçları olacaktır. Resulullah cehennemdeki sayı çokluğunun bu fıtrî zaaftan ileri geldiğini belirtmiştir. Sözünü ettiğimiz fıtrî zaaf ayet-i kerime ile gündeme getirilmiştir: Onların şehadeti, birçok meselede erkeğin şehadetinin yarısına denktir: "...Erkeklerden iki şahid yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa, o hâlde razı (ve doğruluğuna emin) olacağınız şahidlerden bir erkekle iki kadın (yeter. Bu suretle) kadınlardan biri unutursa öbürünün hatırlatması (kolay olur)..." (Bakara, 2/282). Alimler, ayette geçen "biri unutursa diğerinin hatırlatması" ibaresinin, kadınların hadiseyi zabt yönüyle zayıf olduklarına delil olduğunu, Cenab-ı Hakk'ın bu ibare ile onların zaafına dikkat çektiğini söylerler. Mülk suresinde her şeyin gerçeğini, yaratanın bileceği belirtilir: يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ "Yaratan mı bilmeyecek?" (Mülk, 67/14). 3. Kadınların aklen nakıs olduklarını söylemek; onları levmetmek, kınamak veya onlara herhangi bir hakaret manası taşımaz. Çünkü bu, yaratılıştan gelen bir hususiyettir. Bunun zikri, o zaafın getireceği fitneye karşı uyarma, tedbirli olmaya çağırma gayesini güder. Nitekim, abdest sırasında hususi dikkat sarfedilmediği takdirde, kuru kalma tehlikesine maruz olan ökçeler için Aleyhissalâtu vesselam "Ateşte yanacak o ökçelere yazık!" demiştir. Aslında sadece ökçeler değil, diğer abdest uzuvlarına da "ateşten yazık" vardır. İyi yıkanmazlarsa, diğer organlardan dolayı da aynı sakıncalı durum söz konusuudr. Bu "iyi yıkanma" riskinin acı neticesi, iyi yıkanmama tehlikesine en ziyade maruz olan ökçeler zikredilerek gündeme getirilmiş, dikkatlere arzedilmiştir. Kadınlar, kendilerini çokça ateşe atan zaaflarından habersiz olduklarını "Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor?" şeklindeki sorularıyla ortaya koymuş olmaktadır. 4. Dikkat çekeceğimiz bir incelik, hadiste kadınların aklen nakıs olmaları sebebiyle ateşle tehdit edilmemiş olmalarıdır. Ateş tehdidi, "kötü sözü çok yapmaları", "kocalarına karşı küfranları", "erkeklerin aklını çelici olmaları" sebebiyle yapılmıştır. Yani kadın olduklarıdna dolayı değil, sayılan bu özellikleri yapmalarıdnan dolayı kınanmışlardır. Öyleyse bu kınama sadece bu günahları işleyenleredir. Aynı şey dinî noksanlık için de söylenebilir. Bu da fıtrî bir durumun neticesidir. Hayız hâlinde Allah'ın yasaklaması ile namaz kılmazlar, oruç tutmazlar, dolayısıyla bu hâl dahi onlar hakkında bir levm, bir ayıplama tahkir ifade etmez. Kâmil ve nakıs olma işi nisbî bir durumdur. En mükemmele göre "kâmil-mükemmel" de noksan sayılır. Öyleyse hayız halinde namaz kılmayan kadın, kılana nisbetle dinen nakıstır. Ancak kadınlar hadiste tavsiye edilenleri yapmak suretiyle bu eksikliklerini telafi edeceklerdir. 5. İmam, halka sadaka verme emrinde bulunabilir. 6. Kadınlar namazgâhta hususi bir kısımda bulunabilir. 7. İmam kadınlar topluluğuna özel olarak va'z ve nasihat edebilir. 8. Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük etmek haramdır. 9. Kötü sözü (lanet, beddua, kehanet, kırıcı kelam..) çokça kullanmak da haramdır. Nevevî bu hadise dayanarak nankörlük ve kaba sözlülüğü büyük günahlardan saymıştır. 10. Lanet, yani Allah'ın rahmetinden uzak olmasını temenni etmek, muayyen bir şahıs hakkında ise caiz değildir. 11. Dinden çıkarmayan bir kısım günahlar hakkında "küfür" kelimesini kullanmak caizdir. Bu kullanış tağliz ve korkutma gayesini güder. Bu çeşit tağliz (ağır sözlerle caydırma) işi, hadislerde bazan imanın olmadığı şeklinde yapılmıştır. Bunlar da aynı maksatla korkutmak ve ilgili hatadan sakındırmak içindir. 12. Nasihatta, reddedilen, ayıplanan vasfın yok edilmesi için, ağır tabirler kullanılabilir (tağliz). Ancak bunun belli bir şahsa yönelik olmaması gerekir. 12. Nasihatta, reddedilen, ayıplanan vasfın yok edilmesi için, ağır tabirler kullanılabilir (tağliz). Ancak bunun belli bir şahsa yönelik olmaması gerekir. 13. Sadaka, yardım ve iyilik yapmak, azabı yok eder, kullar arasındaki günahlara kefaret olur. 14. Akılda, fazlalık noksanlık olabilir. Herkesin aklı eşit değildir. Bunu, kadınlar hakkında kabul etmenin, onlara bir levm olmadığını. Azab da akıl noksanlığına değil, nankörlük, kötü söz, insanların aklını çelme gibi davranışlara bağlıdır. 15. Dinin noksanlığı sadece günaha sebep olan davranışlardan ileri gelmez. Dinin noksan oluşu, (Nevevî'ye göre) izafi bir hâldir. 16. Talebe hocasına, tabi olan metbuuna (tabi olduğu amirine) anlamadığı şeyi sorabilir, itiraz edebilir. 17. Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yüce ahlakını, müsamahasını, insanlara karşı rıfk ve mülayemetini de göstermektedir. (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi.)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.