Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Dokunaklı bir aşk hikâyesi
Herkesin bildiği ekseriyetin okuduğu popüler kitaplardan olan Sabahattin Ali’nin 3. Romanı Kürk Mantolu Madonna popülerliğini bilinçsiz okuyucuların entelektüel görünme çabasından değil; üslubunun güzelliği, özellikle beni en çok etkileyen kişilik tahlilleri, hikâyesi ve sanatsal değerinden dolayı kazanmış, yayımlandığı günden bu yana toplumda her dönemde yoğun karşılık görüp benimsenmiş olup listelerin üst sıralarında ki yerini korumuştur. Kitaba olan ilgi bazılarına biraz abartı gelebilir fakat her kitaptan herkes aynı sonuçları çıkaramaz, bazı kitapları daha iyi anlamak için bazı yaşam deneyimlerinden geçmiş, belirli bir olgunluğa ulaşmış olmak lazım… Kitabın yazarı Sabahattin Ali edebî kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıtan ve kendisinden sonraki Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline gelmiş; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle desteklemiştir. Tiyatroya ve sinemaya uyarlanan kitapta dokunaklı bir aşk hikâyesi anlatılmaktadır. SPOİLER !!! Romanın baş karakterleri, Alman asıllı bir kadın olan Maria Puder ve Havranlı Raif Efendi'dir. Raif Efendi içine kapanık, güçsüz, silik, melankolik, sessiz ve dış dünyaya uyum sağlayamamış bir karakterdir. Hayatı boyunca birçok şeye boyun eğmiş, haksızlığa uğradığında bile buna karşı koyamamıştır. Sevmediği bir kadınla evlenmiştir, çocukları olmuştur, bir ailesi vardır. Kendi hayatına kendisi yön verememiş, başkalarının istediği bir insan olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatında gerçekten yaşadığını hissettiği sadece bir anısı olmuştur ve bunu günlüğüne aktarmıştır. Raif Efendi, 20'li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin'de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisine gider. Galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak ona âşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Raif Efendi tablodaki portrenin, Rönesans ressamı Andrea Del Sarto tarafından yapılmış "Madonna delle Arpie" isimli tablodaki Madonna'nın portresine benzetir. Tabloya o kadar hayran olur ki, fırsat buldukça tabloyu görmeye gelir, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini fark etmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seanslarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder'dir. Maria, Raif'in tabloya olan hayranlığının farkındadır. Raif ise başta onun kendisiyle alay eden biri olduğunu düşünür. Tablonun sahibi ile konuştuğunu öğrenince ise, dünyası bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde değişir. Maria'nın karakteri Raif'e göre daha dominanttır. Kendisinin bir erkek gibi özgür yetiştiğini, canı ne isterse onu yaptığını Raif'e anlatır. Hatta Raif'i de çok naif bulduğunu dile getirir. İkisi bu özellikleri sayesinde birbirlerini tamamlarlar ve aralarında uzun süren bir arkadaşlık başlar. Raif, Maria'yı çok sevmektedir fakat Maria'nın kendisine olan hislerinden pek emin olamaz. Yine de onun her istediğini yapmaya çalışır. İkisi beraber rüya gibi güzel günler geçirirler. Bir gün Raif, babasının öldüğü haberini alır. Türkiye'ye, Havran'a dönme kararı alır. Maria ile burada mektuplaşmaya devam edecektir. Fakat aralarındaki birkaç mektuplaşmadan sonra, Maria'nın mektupları kesilir. Raif bunu hayra yormaz ve Maria'nın kendisinden sıkıldığını, vazgeçtiğini düşünür. Raif'in asla bitmeyecek olan kasvetli günleri işte burada başlar. Sevmediği bir kadınla evlenir. Raif, mektupların kesilmesinden tam on yıl sonra, Maria'nın bir akrabasını Ankara'da görür. Ondan, Maria'nın kendilerine bir Türkten hamile olduğunu söylediğini ama ismini vermediğini öğrenir. Ayrıca Maria'nın doğum sırasında fenalaştığını, komaya girdiğini ve bir hafta sonra koma hâlinde iken öldüğünü de büyük bir üzüntüyle öğrenir. Üstelik Maria'nın mektuplarında sadece "iyi haber" olarak nitelendirdiği gerçeği de o anda öğrenir: On yıl önce Maria, Raif'ten olma kız çocuklarını dünyaya getirdikten bir hafta sonra koma hâlinde ölmüştür. Raif Efendi, ölümünün yaklaştığını anladığında bu güzel günleri kaydettiği defterinin yakılmasını genç iş arkadaşından rica eder. Genç iş arkadaşı da Raif Efendi ile ilgili bu gizemi çözmek ve onu daha yakından tanıyabilmek için defterini okur. ALINTILARIM 1- İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı. 2- Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum. 3- Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin. 4- Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım. 5- İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçlar. 6- "Fakat arkanıza bakmadınız!" "Hiçbir zaman dönüp bakmam.." 7- Benim beklediğim aşk başka! O bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka... Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilmez bir istemek!. 8- Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.. 9- Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız." 10- Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? 11- Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar âciz ve gülünç olamaz. 12- "...niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? 13- "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?" 14- İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. Ben de yaşayacağım... Ama nasıl yaşayacağım!.. Bundan sonraki hayatım nasıl dayanılmaz bir işkence olacak!.. Ama ben dayanacağım... Şimdiye kadar olduğu gibi... 15- Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim. 16- İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyor. 17- Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı. 18- Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi? 19- Mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken, mevcut olanları kaybettik. 20- "Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi. "Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... Bütün dünyada yalnızım... Küçükten beri..." 21- "İçimde, bir yolculukta tanışıp alıştığım, fakat pek çabuk ayrılamaya mecbur olduğum bir insana veda eder gibi bir his vardı.." 22- İnsanlara olduklarından başka gözlerle bakmakta ısrar edişime içerliyordum. 23- Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı... 24- Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. 25- Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. 26- Yalnız onun yanındayken içimi müthiş bir korku, onu kaybetmek korkusu sarardı. 27- İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar. 28- "İçimde ona karşı tarifi imkânsız bir şefkat vardı.." 29- Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziya'nın Nihal'inden, Vecihi Bey'in Mehcure'sinden, Şövalye Büridan'ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra'dan, hatta mevlid dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed'in annesi Amine Hatun'dan birer parça vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir karışımıydı .. 30- Onun yaşadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak demek değildi... 31- Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. 32- "Kalbimin etrafında mütemadiyen sıkışıp ezilen bir şey vardı.." 33- Bende inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum ... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar. 34- Senelerden beri hiç kimseye bir tek kelime söylemedim. Halbuki konuşmaya ne kadar muhtacım. Her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak, diri diri mezara kapanmaktan başka nedir?..
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Ema Yayınevi · 2020314,1bin okunma
··
2.287 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.