Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

“Neydi bu acaba?” dedi kendi kendine Doktor Kemp. Çalışmasına geri dönmeye çalıştı, başaramadı, kalktı, çalışma odasından merdiven sahanlığına indi, zili çalmasından sonra, aşağıda holde beliren hizmetçiye tırabzanların üzerinden seslendi. “Mektup mu geldi?” diye sordu. “Sadece zili çalıp kaçan çocuklar, efendim,” diye yanıtladı hizmetçi. “Bu gece huzursuzum,” dedi kendi kendine. Çalışma odasına döndü ve bu kez kararlı bir şekilde çalışmasının başına geçti. Kısa bir süre yeniden sıkı bir şekilde çalışmaya başlamışa, odada saatin tiktaklarından ve abajurdan masaya düşen daire şekildeki ışığın tam ortasında hızla gidip gelen kaz tüyü kaleminin hafif cızırtılarından başka ses yoktu. Doktor Kemp o geceki çalışmasını bitirdiğinde saat iki olmuştu. Kalktı, esnedi ve aşağıya yatak odasına indi. Susamış olduğunu fark ettiğinde, ceketini ve yeleğini çıkarmıştı bile. Bir mum alıp, bir şişe sodayla viski aramak için yemek odasına indi. Doktor Kemp’in bilimsel araştırmaları onu çok gözlemci bir insan yapmıştı, holden geri dönerken, merdivenlerin başındaki paspasın yanında, döşeme muşambasının üzerinde koyu bir leke olduğunu fark etti. Yukarı çıkmaya devam etti, sonra birden aklına muşambadaki o lekenin ne olduğu sorusu takıldı. Anlaşılan bu bilinçaltında bir şeyleri harekete geçirmişti. Ne olursa olsun, elindekilerle geri dönüp hole geri gitti, sodayla viskiyi yere bıraktı ve eğilerek lekeye dokundu. Lekenin yapışkanlığının ve renginin kuruyan kan lekesininkine benzediğini fark etmek onu pek şaşırtmadı. Sodayla viskiyi alıp, etrafına bakınarak ve kan lekesinin nereden çıktığını düşünerek, yeniden yukarıya döndü. Sahanlıkta bir şey gördü ve şaşkınlıkla donup kaldı. Kendi odasının kapı tokmağında da kan lekesi vardı. Eline baktı. Eli tertemizdi, sonra kapının o çalışma odasından indiği zaman da açık olduğunu, bu yüzden de tokmağa zaten hiç dokunmadığını hatırladı. Hemen odasına daldı, son derece sakin, belki her zamankinden birazcık daha kararlı göründüğü söylenebilirdi. Merakla etrafta gezinen bakışlan, sonunda yatağa yöneldi. Yatak örtüsünün üzeri kan gölü gibi olmuştu, çarşaf da yırtılmıştı. Daha önce doğrudan tuvalet masasına yöneldiği için bunu fark etmemişti. Yatağın öbür tarafındaki yatak örtüleri sanki biraz önce birileri orada oturmuş gibi çökmüştü. Sonra birinin yüksek sesle “Aman Tanrım!... Kemp!" dediğini duymuş gibi tuhaf bir hisse kapıldı. Ama Doktor Kemp gaipten gelen seslere inanan türden biri değildi. Çökmüş örtülere bakarak dikildi kaldı. O gerçekten birinin sesi miydi? Tekrar etrafına bakındı, ama örtüleri bozulmuş ve kan lekeleri ile kaplanmış yataktan başka bir şey dikkatini çekmedi. Sonra odanın içinde, lavabonun yanında belirgin bir hareket olduğunu duydu. Ne kadar iyi eğitimli olsalar da, herkesin içinde birtakım batıl inançlar kalır. Doktor Kemp de, “tırsmak” denen türden bir hissin her yanını kapladığını fark etti. Odanın kapısını kapadı, tuvalet masasına doğru ilerledi ve elindekileri masaya bıraktı. Birden, yerinde zıplayarak, kendisiyle lavabo arasında, yatak örtüsü kumaşından, halka şeklinde, kan lekeli bir sargının havada asılı durduğunu fark etti. Şaşkınlıkla bu şeye bakakaldı. Bomboş bir sargıydı bu, düzgünce sarılmıştı, ama içi bomboştu. Sargıyı yakalamak için atılacaktı ki, koluna dokunan bir şey ve hemen yanında onunla konuşmaya başlayan bir ses onu durdurdu. “Kemp!” dedi Ses. “Ha?” dedi Kemp, ağzı bir kanş açık. “Sakin ol,” dedi Ses. “Ben bir Görünmez Adam’ım.” Kemp bir an bir şey söyleyemedi, sadece sargıya bakakalmıştı. “Görünmez Adam,” dedi Kemp. “Ben bir Görünmez Adam’ım,” diye tekrarladı Ses. Daha bu sabah alay edip, eğlendiği hikâye aklına geldi birden Kemp’in. O an için öyle çok korkmuş ya da çok şaşırmış bir hali yoktu. Ancak daha sonra bunun bir gerçek olduğunun farkına varabilmişti. “Bütün bunların yalan olduğunu düşünmüştüm,” dedi. O anda aklını en çok meşgul eden şey, kafasında evirip çevirip durduğu sabahki tartışmalardı. “Üzerinde bir sargı mı var?” diye sordu. “Evet,” dedi Görünmez Adam. “Ah!” dedi, Kemp, sonra kendini toparladı. “Bana bak!” dedi. “Ama saçmalık bu. Bir numara olmalı.” Birden öne doğru bir adım attı, sargıya doğru uzattığı eli görünmez parmaklara dokundu. Bu dokunuşu hissettiği anda geri çekildi, beti benzi atmıştı. “Sakin ol, Kemp, Tanrı aşkına! Fena halde yardıma ihtiyacım var. Dur!” Görünmez el kolunu yakaladı. Kemp, ele vurmaya çalıştı. “Kemp!” diye bağırdı Ses. “Kemp! Sakin ol!” ve Kemp’in kolunu daha da sıkıca tutmaya başladı. Çılgınca bir kurtulma arzusu, Kemp’in her yanını kaplamıştı. Sargılı kolun eli omzunu yakaladı ve birden onu yatağa doğru götürüp, sırt üstü yatağın üstüne fırlattı. Bağırmak için ağzını açtığı sırada, çarşafın kenarı dişlerinin arasına tıkıldı. Görünmez Adam zalimce boğazına sarılmıştı, ama kolları boştaydı. Kemp delicesine kollarını savurmaya ve tekme atmaya çalışmaya başladı. “Mantıklı ol biraz, tamam mı?” dedi Görünmez Adam, kaburgalarına yediği ağır bir darbeye rağmen, Kemp’in kollarına yapışmaya çalışarak. “Tanrı aşkına! Bir dakika daha uğraşırsan çıldırtacaksın beni!” “Kıpırdama, seni aptal!” diye bağırdı Görünmez Adam, Kemp’in kulağına. Kemp bir dakika daha uğraştı, sonra hareketsiz kaldı. “Bağırırsan, suratını dağıtırım,” dedi Görünmez Adam, Kemp’in ağzındaki çarşafı çıkararak. “Ben bir Görünmez Adam’ım. Bu ne saçmalık, ne de büyü. Gerçekten bir Görünmez Adam’ım. Ve bana yardım etmeni istiyorum. Seni incitmek istemiyorum, ama böyle çıldırmış bir köylü gibi davranmaya devam edersen, mecbur kalacağım. Beni hatırlamadın mı?... Griffin28, University College'dan?29” “Bırak beni de kalkayım,” dedi Kemp. “Olduğum yerde kalacağım. Bırak beni de, bir dakika nefes alayım.” Kalkıp oturdu ve boğazını sıvazladı. “Ben Griffin, University College’dan, kendimi görünmez yaptım. Ben sadece görünmez olmuş normal bir adamım, tanıdığın bir adam.” “Griffin?” dedi Kemp. “Griffin,” diye yanıtladı Ses, “Senin alt döneminden, neredeyse albino30 sayılabilecek, 1.83 boyunda, yapılı, pembeli beyazlı bir yüzü ve kırmızı renkli gözleri olan bir öğrenci ... kimya madalyasını kazanan.” “Kafam karıştı,” dedi Kemp. “Beynim kazan gibi oldu. Bunun Griffin’le ne ilgisi var?” “Ben Griffin’im.” Kemp düşündü. “Bu korkunç,” dedi. “Ne tür bir şeytanlık bir adamı görünmez yapabilir ki?” “Şeytanlık değil bu. Yeterince makul ve anlaşılır bir süreç...” “Bu korkunç!” dedi Kemp. “Ne halt ettin de...?” “Yeterince korkunç zaten. Bir de yaralıyım, acı içindeyim ve yorgunum. Ah Tanrım! Kemp, bir insanlık yap. Sakin ol. Bana biraz yiyecek içecek ver ve bırak şurada oturayım.” Kemp, odanın içinde hareket eden sargıyı izledi, sonra hasır bir sandalyenin yerde sürüklenerek geldiğini ve yatağın kenarında durduğunu gördü. Sandalye gıcırdadı, oturacak yeri de yarım santim kadar içe çöktü. Kemp gözlerini ovalayıp, tekrar boynunu sıvazladı. “Bu hayaletlerden de beter,” deyip kendi kendine ve salakça güldü. “Bu daha iyi. Şükürler olsun, akim başına geliyor biraz!” “Ya da gidiyor,” dedi Kemp, parmaklarının tersiyle gözlerini ovuşturarak. “Bana bir viski ver. Öleceğim neredeyse.” “Öyle görünmüyordu. Neredesin? Kalkarsam sana çarpar mıyım? Orada! Tamam. Viski? Burada. Nereden vereyim sana bunu?” Sandalye gıcırdadı ve Kemp kadehin elinden alındığını hissetti. Kadehi bırakmak için çabalaması gerekti, içgüdüleri buna izin vermemekte diretiyordu. Kadeh sandalyenin oturacak kısmının ön kenarının yarım metre kadar üstünde havada dengede kaldı. Sonsuz derecede bir şaşkınlıkla bardağa bakakaldı. “Bu... bu ipnotizma olmalı. Bana senin görünmez olduğunu telkin etmiş olmalısın.” “Saçmalık,” dedi Ses. “Bu çılgınlık.”    , “Beni dinle.” “Bu sabah katiyetle ispatladım ki,” diye başladı Kemp, “görünmezlik diye bir şey...” “Sen ne ispatladığım boş ver! Açlıktan ölüyorum,” dedi Ses, “ve hava ... elbiseleri olmayan bir adam için soğuk sayılır.” “Yiyecek mi istiyorsun?" dedi Kemp. Viski kadehi havada kendi kendine eğildi. “Evet,” dedi Görünmez Adam, bardağı yavaşça yere bırakarak. “Sabahlığın var mı?” Kemp alçak sesle bir şeyler söylendi. Bir gardıroba gitti ve donuk kırmızı renkte bir sabahlık çıkardı. “Bu olur mu?” diye sordu. Sabahlık elinden alındı. Bir an için havada gevşekçe asılı kaldı, sonra esrarengiz bir şekilde çırpındı, sonra dimdik durdu ve adetlere uygun bir şekilde kendi kendinin düğmelerini bağlayarak sandalyesine oturdu. “İç çamaşırı, çorap, terlik iyi olur,” dedi Görünmeyen, ters bir şekilde. “Bir de yemek.” “Ne istersen. Ama bu hayatım boyunca gördüğüm en çılgınca şey!” Çamaşırlar için çekmecelerini karıştırdı, sonra da kilerde ne olduğuna bakmak için aşağı kata indi. Birkaç soğuk pirzola ve biraz ekmekle döndü, küçük bir masa çekti ve getirdiklerini konuğunun önüne yerleştirdi. “Bıçağı boş ver,” dedi konuğu ve bir pirzola parçası havada asılı kalırken, ısırık sesleri duyuldu. “Görünmez ha!” dedi Kemp, yatak odasındaki sandalyelerden birine otururken. “Bir şeyler yemeden önce hep üstüme başıma bir şeyler giymeyi seviyorum,” dedi Görünmez Adam, dolu bir ağızla, oburca tıkınarak. “Tuhaf bir istek!” “Umarım bileğin iyidir,” dedi Kemp. “Emin olabilirsin,” dedi Görünmez Adam. “Hayatımda hiç bu kadar tuhaf ve acayip bir şey görmedim...” “Kesinlikle. Ama kolumu sarmak için senin evine dalmak zorunda kalmam da tuhaf. Talihimin döndüğü ilk olay. Her neyse, bu gece bu evde kalmaya kararlıydım. Buna dayanmak zorundasın! iğrenç bir pislik, çarşafların üstündeki kanım, değil mi? Bayağı göl gibi olmuş orası. Pıhtılaştıkça görünür hale geliyor, demek. Üç saattir içerideyim.” “Ama nasıl yapıyorsun bunu?” diye başladı meraktan patlamak üzereymiş gibi bir sesle, “iyice aklım kanştı! Bütün bu olay... başından sonuna mantıksız.” “Epey mantıklı,” dedi Görünmez Adam. “Kesinlikle mantıklı.” Uzanıp, viski şişesini aldı. Kemp içkiyi gövdesine indiren sabahlığa bakakaldı. Sabahlığın sağ omzundaki bir yırtıktan içeri giren bir mum ışığı hüzmesi, sol kaburgaların altında ışıklı bir üçgen oluşturuyordu. “O tabanca atışları da neydi?” diye sordu. “Niye ateş etmeye başladılar?” “Aptal adamın biri vardı -bir tür suç ortağım gibi bir şey, lanet herif!- paramı çalmaya kalktı. Çaldı da.” “O da görünmez mi?” “Hayır.” “Ee?” “Bütün bunları anlatmadan önce bir şeyler daha yiyemez miyim? Karnım aç, canım yanıyor. Sen de kalkmış benim hikâye anlatmamı istiyorsun!” Kemp ayağa kalktı. “Sen de ateş etmedin ya?” diye sordu. “Ben etmedim,” dedi konuğu. “Daha önce hiç görmediğim aptalın teki rastgele ateş etti. Çoğu korkmuştu. Hepsi birden benden korkmuşlardı. Lanet herifler! Bana bak... Yiyecek daha fazla bir şeyler istiyorum, Kemp.” “Aşağıda yiyecek ne kalmış bir bakayım,” dedi Kemp. “Korkarım, pek fazla bir şey kalmadı.” Yemeğini bitirdikten sonra, sağlam da bir yemek yemişti, Görünmez Adam bir puro istedi. Kemp daha bir bıçak bulamadan, puronun ucunu vahşice ısırdı, üstteki yaprak gevşeyince de bir küfür savurdu. Onu puro içerken görmek tuhaf bir şeydi, döne döne çıkan dumanı dışarı verirken, ağzı, boğazı, yutağı ve burun delikleri görünür hale geliyordu. “Be hey mübarek tütün!” dedi, iyi bir nefes çekip püfleyerek. “Sana rastladığım için şanslıyım, Kemp. Bana yardım etmelisin. Tam şu anda sana toslamam büyük şans! Lanet olasıca bir belanın içine düştüm. Sanırım, delirdim. Başıma gelen bütün o şeyler! Ama daha seninle bir şeyler yapacağız. Bak söyleyeyim...” Kendine biraz daha viski ve soda koydu. Kemp ayağa kalktı, etrafına bakındı, sonra misafir odasından kendine bir bardak aldı geldi. “Biraz garip... ama sanırım bir şeyler içebilirim.” “Pek değişmemişsin Kemp, bu bir düzine yıldan sonra bile. Siz iyi adamlar değişmiyorsunuz. Sakin ve yöntemlisiniz, ama ilk şoku atlattıktan sonra. Bak sana ne diyeceğim. Beraber çalışacağız!” “Ama bütün bunları nasıl becerdin?” dedi Kemp. “Nasıl bu hale geldin?” “Tanrı aşkına, bırak da huzur içinde biraz tüttüreyim! Sonra anlatmaya başlayacağım.” Ama hikâye o gece anlatılmadı. Görünmez Adam’ın bileği acımaya başlamıştı, ateşlenmişti, bitkindi ve dönüp dolaşıp tepeden aşağı Marvel’ı kovalayışı ve handaki kavga hakkında kara kara düşünmeye başlıyordu. Marvel hakkında parça parça bir şeyler söyledi, puroyu daha hızlı içmeye başladı, sesi gittikçe öfkeleniyordu. Kemp ne yapabileceğini anlamaya çalışıyordu. “Benden korkmuştu, benden korktuğunu görebiliyordum,” dedi Görünmez Adam üst üste birçok kez. “Beni atlatmaya kalktı... hep bunu planlıyordu zaten! Ne salakmışım!” “İt herif! ” “Onu öldürebilirdim...” “Parayı nereden buldun?” dedi Kemp birden. Görünmez Adam bir an sustu kaldı. “Sana bu gece anlatamam,” dedi. Birden inledi ve görünmez başını görünmez ellerinin üstüne yaslayarak öne doğru yattı. “Kemp,” dedi, “Neredeyse üç gündür hiç uyumadım, bir iki saatlik uyuklamalar dışında. Bir an önce uyusam iyi olur.” “Şey, benim odamı al, bu odayı al.” “Ama nasıl uyuyabilirim ki? Uyursam... o kaçacak. Uf! Ne fark eder ki?” “O kurşun yarası nasıl?” diye sordu Kemp, birden. “Bir şey yok, sadece sıynk ve biraz kan. Ah, Tanrım! Nasıl uykum var!” “Niye uyumuyorsun?” Görünmez Adam, Kemp’e bakıyormuş gibi döndü. “Çünkü özellikle arkadaşlarım tarafından yakalanmak pek hoşuma gitmez.” Kemp ürkerek yerinde sıçradı. "Ne aptalım!” dedi Görünmez Adam, gösterişli bir şekilde masava vurarak. "Fikri kafana ben soktum.” BÖLÜM 18 GÖRÜNMEZ ADAM UYUYOR Ne kadar bitkin ve yaralı olsa da, Görünmez Adam Kemp’in, onun özgürlüğüne saygı göstereceğine dair verdiği sözü kabul etmek istemedi. Yatak odasının iki penceresini de inceledi, storları açtı ve Kemp’in oradan kaçmasının mümkün olabileceğine dair söylediklerini teyit etmek için sürgülü pencereleri kaldırdı. Dışarıda gece çok sessiz ve sakindi, yeniay yaylaların üzerinde doğmak üzereydi. Bunların da birer özgürlük garantisi olabilecekleri konusunda kendini tatmin etmek için, yatak odasının ve iki giyinme odasının kapılarının anahtarlarını da kontrol etti. Sonunda tatmin olduğunu açıkladı. Şöminenin kiliminin üzerinde durdu, o sırada Kemp bir esneme sesi duydu. “Kusura bakma,” dedi Görünmez Adam, “yaptıklanmı bu gece anlatamazsam. Ama çok yorgunum. Bu çok tuhaf, şüphesiz. Korkunç! Ama inan bana Kemp, iddialarına rağmen bu son derece mümkün olan bir şey. Bir keşif yaptım. Bunu kendime saklamak niyetindeydim. Yapamayacağım. Bir ortağım olması gerekiyor. Ve sen... seninle öyle yapabiliriz... Ama, yarın. Şimdiyse, Kemp, uyumazsam ölecekmişim gibi geliyor.” Kemp başı olmayan elbise parçasına bakarak odanın ortasında dikilip kalmıştı. “Sanırım şimdi seni yalnız bırakmam gerekiyor,” dedi. “Bu... inanılmaz. Şu olan üç şeye bak, bütün önyargılarımı yerle bir ettiler, çılgına dönebilirim. Ama hepsi gerçek! Senden öğrenebileceğim başka bir şey daha yok mu?” “Sadece iyi geceler dile,” dedi Griffin. “İyi geceler,” dedi Kemp ve görünmez bir elle tokalaştı. Yan yan kapıya doğru gitti. Birden sabahlık ona doğru yürüdü. “Anla beni!” dedi sabahlık. “Bana engel olmaya ya da yakalamaya çalışmak yok! Yoksa...” Kemp’in ifadesi biraz değişti. “Sana söz verdiğimi sanıyordum.” dedi. Kemp kapıyı arkasından yavaşça kapadı, hemen ardından anahtar ona doğru döndü. Sonra yüzünde kıpırtısız bir şaşkınlık ifadesiyle orada dikilirken, içeriden hızlı ayak sesleri giyinme odasının kapısına doğru geldi ve o kapı da kilitlendi. Kemp elini alnına vurdu. “Rüya mı görüyorum? Bütün dünya mı çıldırdı... yoksa ben mi?” Güldü ve elini kilitli kapının üstüne koydu. “Kendi yatak odamdan kovuldum, hem de bariz bir saçmalık tarafından!” dedi kendi kendine. Merdivenlerin başına doğru yürüdü, sonra geri döndü ve kilitli kapılara baktı. “Bu gerçek,” dedi kendi kendine. Parmaklarıyla hafifçe morarmaya başlayan boynuna dokundu, “inkâr edilemeyecek bir gerçek.” “Ama...” Ümitsizce başını salladı, döndü ve aşağı indi.
·
574 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.