Gönderi

Bize Tanrı'nın ilk gün, gökleri ve yerleri yarattığı söyleniyor; gene de dünya, henüz gözle görünmezdi ve biçimden yoksundu. Karanlık, enginin üzerindeydi ve Tanrı'nın ruhu suyun yüzeyinde hareket ediyordu. Tanrı ayrıca karanlıktan böldüğü ışığı da yarattı ve O, ışığa 'gün' adını verdi. İkinci gün, Tanrı gök kubbeyi yarattı, böylece onun üzerindeki ve altındaki suları ayırdı ve gök kubbeye 'gökyüzü' adını verdi. Samimi okurun kafası, daha en baştan karışıyor. Güneşin ve ayın dördüncü gün yaratıldığı düşünülürse, her biri sabaha ve akşama sahip olan önceki üç gün nasıl olabilirdi ki? Güneşten gelmeyen bu ışık ve oluşmuş gibi görünmeyen bu karanlık da neydi? Dipsiz kuyu Abisle su aynı şey miydi? En önemlisi, gökyüzünden farklı olan ama gene de 'gökyüzü' diye adlandırılan bu gök kubbe de neydi ve gökkubbenin üstündeki sular hangisiydi? Üçüncü gün, Tanrı dedi ki: 'Gökyüzünün altındaki sular tek bir yerde toplansın ve kuru toprak belirsin.' Ve O kuru yerlere 'toprak' ve sulara da 'deniz' adını verdi. Deniz doğal olarak aşağı doğru aktığına göre, daha ilk günden, Tanrı'nın buyruğunu beklemek yerine, acaba neden aşağı doğru akmaya başlamamıştı? İncil, neden bazen tek bir uzamı işgal eden bir denize, bazen da çeşitli denizlere gönderme yapıyor? Son olarak, Tanrı neden çayırları ve meyve ağaçlarını güneşin henüz varolmadığı üçüncü gün yaratmıştı acaba?
Sayfa 184Kitabı okudu
·
118 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.