Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

442 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Merhaba sevgili okur, Yazarın kalemine aşinalığım var ve nasıl bir okumanın beni beklediğini bilerek başladım Kolera Günlerinde Aşk’ı okumaya. Sıradan bir aşk öyküsü okuyacağını zannedenler yanılıyorlar efenim. Sıradan aşk hikayelerinden hoşlanmam zaten, bu kitap çok farklı. Sadece bir aşkı değil koca bir ömrü de okuyoruz. İnsanın yaş alışını, zaman kavramını, tuhaf insan ilişkilerini, dengelerin değişimini okumak benim için oldukça keyifliydi. Evet yer yer olaydan kopup, durum veya zaman değerlendirmesi yapıyor yazarımız. Bu sebeple sıkıcı olabiliyor ama bu durum beni çok etkilemedi, sadece kimi okuduğumu unutup hatırlamak için geriye gidişler yaşadım. Çeviri konusunda ise beni düşündüren noktalar var. Başka bir çeviriyle karşılaştırma şansım olmadığı için net bir yargıya varamıyorum. Kitabın ismi de kapak görseli de içeriğin özeti gibi. Her detayı anlamlı. Kitaba sesli kitap olarak başladım. Bir süre güzel de ilerledim ama sonradan hikayeden koptum. Başka şeyler düşünürken buldum kendimi. Bu sebeple hem dinleyip hem okuyarak devam ettim. Bu anlamda da farklı bir deneyim oldu. Bu arada kitabın bir de filmi var. Kitap biter bitmez izledim, oldukça başarılı buldum. Günün sonunda Kolera Günlerinde Aşk’ı beğeniyle okudum ve filmini beğeniyle izledim ama sesli kitap dinlemeye alışamadım , sanırım sesli kitabı sadece mecbur kaldığımda dinleyebileceğim, pek bana göre değil. Puanım: 9/10 Herkese keyifli okumalar olsun efenim… * Alıntılar * * Başkalarının acılarına katlanmak, kendi acılarına katlanmaktan daha kolay geliyordu ona. * Kim olursa olsun, herkes kendi ölümünü sahibidir; o an gelip çattığında yapabileceğimiz tek şey, insanların korkusu ve acısız ölmelerini sağlamaktır. * Zevkle soluk alan özgürleşmiş bedenler, nasılsalar öyle görünüyorlardı. Yetmiş iki yaşında bile. * Birlikte öğrendikleri bir şey varsa, o da, bilgeliğin bize artık hiçbir şey yaramadığı bir zamanda geldiğiydi. * Her yeni gün, insanın fazladan kazandığı bir gündü. * Ölüm korkusu değildi bu. Hayır: korku yıllardır içindeydi, onunla birlikte yaşıyordu; bir gece kötü bir düşün ardından uyanıp ölümü, her zaman duyumsadığı gibi yalnızca sürekli bir olasılık değil, anlık bir gerçeklik olduğunu bilincine vardığından beri. * İnsanın sevdikleri tüm eşyalarıyla birlikte ölmeli. * Kendimi bildim bileli kentlerde insanlar kurşunla değil, kararnamelerle öldürülüyorlar. * İnsanın adının kötüye çıkmasını, sağlığının bozulmasından da beter. * Bu hayal kırıklıklarının hiçbiri boşuna olmadı. * Her şeye karşın, yüreğin belleğinin kötü anıları sildiğini, iyileri büyüttüğünü, geçmişe kaplanmayı bu hile sayesinde başardığımızı bilemeyecek kadar gençti daha. * Sonunda alışkanlığın büyüsüne kaptırdı kendini. Kendini bırakışına kolay bir gerekçe uydurmakta gecikmedi. Bu senin dünyan, diyordu kendi kendine, Tanrı’nın sana bağışladı hüzünlü, boğucu dünya; bu dünyaya adamalıydı kendini. * O zamana dek doktorun ailesi, ölümü yalnızca başkalarının başına gelen bir felaket olarak algılamışlardır. Başkalarının ana babaları başkalarının kardeşleriyle eşlerinin, ama kendilerinin değil. * … evrensel bir aşk kavramı vardı; bir aşkın yazgısının dünyadaki bütün aşkları etkileyeceğine inanıyordu. * İnsan bir şey satmak istediği zaman dil öğrenmelidir. Ama insan bir şey satın almak istediğinde herkes anlar nasıl olsa. * İnsanların her zaman annelerinin onları dünyaya getirdiği zaman doğmadıkları, yaşamın onları bir kez daha, hem de sık sık kendi kendilerinden doğmaya zorladığı düşüncesine kaptırdı kendini. * Zengin değilim, parası olan bir yoksulum ben; bunlar başka başka şeyler. * Beni en çok üzen ölüm değil, aşk yüzünden ölmemek. * Aşkın her şeyden önce bir doğa vergisi olduğunu söyleyerek savunuyordu kendini. İnsan ya bunu bilerek doğar ya da hiçbir zaman öğrenemez. * Güvence, düzen, mutluluk; alt alta toplandığında aşka benzeyebilircek, hemen hemen aşk sayılabilecek sayılar. Ama aşk değilde bunlar… * Rüzgâr eserken yelpazenin canı cehenneme. * Tanrının sonsuz lütfuyla varolabilen saçma bir icattı evlilik. Birbirini yeni tanıyan, aralarında hiçbir akrabalık bağı olmayan, yapıları başka, kültürleri başka, hatta cinsleri bile başka iki insanın birden bire kendilerini birlikte yaşamaya, aynı yatakta yatmaya, belki de her biri başka başka yönlere gitmek üzere çizilmiş iki yazgıyı bölüşmeye mahkûm bulmaları her türlü bilimsel düşünceye aykırıydı. Evliliğin sorunu şu diyordu, her gece seviştikten sonra sona erer, her sabah kahvaltıdan önce yeniden kurulması gerekir. * Toplumsal yaşamın sorunu, korkuyu yenmek, evlilik yaşamının sorunu ise can sıkıntısını yenmeyi öğrenmektir. * Hiç kuşkusu yoktu: Elli sekiz yaşında da olsa, yaşamda gereksinim duyduğu biricik şey, onu anlayacak bir insandı. * Bir önseziydi bu, üstelik önsezileri en kötüsü; gerçekle besleniyordu çünkü. * Hiçbir şey, ölümünden daha çok benzemez insana… * Bu dünyada hiç kimsenin hiçbir şeyi, hiç kimseyi bekleyemeyeceği gibi beklemişti o günü: bir an bile umutsuzluğa kapılmadan. * Kimin daha ölü olduğunu soruyordu kendi kendine üzüntüyle: ölenin mi, yoksa geride kalanın mı. * “Ne saçma bir ölüm biçimi.” “Ölüm gülünçlüğe aldırmaz… hele bizim yaşımızda” * İyi bir evlilikte en önemli şeyin mutluluk değil, denge olduğunu hiç unutma. * "Önünde sonunda mektuplar onları kim yazarsa onundur. Öyle değil mi?" "Öyle, bu yüzden, bir kopma olunca, ilk geri verilen mektuplardır." * Bırak geçsin zaman, bakalım ne getirecek bize. * Yüz yıl önce, ikiniz de çok genç olduğumuz için, şu zavallı adamla bana yaşamı ettiler, şimdi de çok yaşlı olduğumuz için aynı şeyi yapmak istiyorlar. * Biz erkekler önyargıların zavallı tutsaklarıyız. * Ne zaman, nerede olursa olsun, ama en çok da ölüme yaklaştıkça aşkın aşk olduğunun bilincine varmaya yetecek kadar yaşamışlardı birlikte.
Kolera Günlerinde Aşk
Kolera Günlerinde AşkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 20208,9bin okunma
·
186 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.