Razzaz El Cezeri tanımamamız çok çok çok büyük talihsizlik çok çok çok büyük eksiklik. Belki de alanı mühendislik olduğu için olabilir veya ilk robot üretimini, hareket prensipleri ile ortaya koyduğu (ve ürettiği) için de olabilir. Durum (ve ortam) değişikliğine uygun şekilde birbiriyle haberleşerek (sanki ortaya bir irade koyuyormuş gibi) farklı hareket tarzını benimseyen makineler tasarladığı ve ürettiği için de olabilir. Tabii ki 1136 doğumlu olduğunu da unutmamak lazım. Tüm bunların bu kitapla ne ilgisi var… Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Keşke atalarımın mezar taşlarını okuyamamaktan dertleneceğimize,
Razzaz El Cezeri gibi tarihin ilk mühendisinin bize bıraktıklarına sahip çıkıp, bıraktığı bilgileri aydınlık ve çağdaş bir yorumla yeniden ele alıp, toplumun ileri gitmesine hizmet edecek hali ile hayata geçirmek gibi bir derdimiz olsaydı.
Sonra elin Alman’ı Sibernetik Alanı’nı ele alıp, kendi üniversitelerinin etkileşim ile nasıl daha ileriye götürülebileceğine dair çalışmalarda kullanıp ülkesini günümüzdeki haline dönüştürdüğünde (kitap bununla başlıyor 1970’ler hatta 1960’ların sonuna yakın bir zaman diliminde) onu kıskanmamak gerekiyor.
Kitap ise size Sibernetik tanımı, yaratabileceği kırılımlar, onunla yapılabilecekler hakkında pek bir fikir vermiyor. Sadece
Frederic Vester çalışmaları ve akademik konuşmalarının bir derlemesi.
Ve Arıtan Yayınevi tarafından 1998’de basılmış. Sibernetik anlayışından ziyade, sibernetik ile neyi çözebileceğinden bahsediyor (ama kısmen ve son derece yetersiz bir şekilde).
Okuyup hakikaten hem düşündüm hem canım sıkıldı…Şimdi Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma, Ali, Veli gibi gezegenin en büyük robotikçilerinin, gezegenin en büyük sibernetikçilerinin doğacağı, doğabileceği, doğması gerektiği bu topraklarda…bizi kıskananların yararsızlaştırarak aktardığı, tüm faydayı kendi üretim sistemlerine uygulattığı, Sam, Smith, Roger, Frederik’in öğretilerinden yararlanmaya çalışıyoruz.
Kitabı saklayayım mı (ibret olarak) yoksa Kamer Sahaf ile paylaşayım mı bilemedim…Sadece üzüldüm…biraz da canım sıkıldı…Herhalde sahafa verir, başkalarının da okumasına ve mümkünse düşünmelerine vesile olurum.
Ahh... Çok üzücü bir değerlendirme okudum. Tamamen katılarak üzüldüm. Tespitleriniz çok doğru
Gene Dekart Bizim en büyük eksiğimiz bu işte... Zamanında çığır açmış insanların bize açtığı yolları göremeyip lüzumsuz bir sürü saçmalıkla savaşıyor gibi görünmek... Bizim sahip çıkıp yüceltemediklerimiz, bir adım öteye taşıyamadıklarımız başkalarının yoluna ışık oluyor işte böyle... Kabaca ifade etmek gerekirse yemeyenin malını yiyorlar!
Beyin Sizsiniz kitabıyla ben de sizin düşündüklerinizi düşünüyor, sorguluyor ve kızıyorum. Çok üzüldüğüm bir konu bu, içimizde var geçmişimizde var ama elimizde bir şey yok. Kendimizi ilimde, bilimde,teknolojide geliştirmemiş hep dışa muhtaç olmaya mahkûm etmişiz. Çok üzülüyorum buna.
Emeğinize sağlık hak verdiğim ve hakkı verilmiş bir inceleme olmuş.