Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
"Kindi-Üzüntüyü Yenmenin Çareleri" Dosyası-1: Düşünsel Özet
Düşünsel Özet; Kolektif Akıl Okulu’nda okuduğumuz metinlerin alışılmış, olay eksenli edebi kitap özetlerinin aksine, felsefe/düşünce alanındaki eserlerde yer alan iddiaları izahlardan arındırarak, metindeki akışa uygun bir şekilde sıralamaya çalıştığımız özet türüdür. Bu çalışmayla amacımız, metinlerde öne sürülen iddiaları kanıtlamak amacıyla verilen örneklemeleri vs. anlamaya çalışırken gözden kaçırılabilen kitabın ana tezlerini ve önermeleri arasındaki bağıntıları daha iyi görmek, anlamak ve kitaba dair bütünsel algımızı oluşturabilmektir. Dipnot: Çalışmalarımızı bitmiş, üzerinde bir değişiklik yapmayacak şekilde paylaşmıyoruz. Bütün çalışmalarımızı “notion” uygulaması üzerinden yürütmekte olup, bunları zaman içerisinde geliştirmeyi de planlıyoruz. Dolayısıyla çalışmalardaki gerek teknik eksiklikleri gerekse fikri eksiklik/yanlışlıkları müsamaha ile karşılayıp bize geri bildirmenizden mutluluk duyarız. Bu çalışma kitaptaki önermeleri izahsız içerdiğinden, fikri bakımdan yoğundur. Kitap hakkında yüzeysel bir şekilde bilgi sahibi olmak için değildir. Üzüntü, sevilenlerin kaybından ve isteklerin gerçekleşmemesinden kaynaklanan psikolojik bir rahatsızlıktır. Üzüntüden kurtulmak istiyorsak üzüntüye sebep olan şeylerden kurtulmamız gerekir. Akıl âlemini gözetmeli; seveceğimizi, elde edeceğimizi ve isteklerimizi oradan beklemeliyiz. Çünkü akıl aleminde değişmezlik ve süreklilik vardır. Akli kavramlar birbiriyle bağıntılı olup değişmeden sâbit kalan ve ortadan kalkmayan yani sürekli idrâk olunan şeylerdir. Halbuki içinde yaşadığımız oluş ve bozuluş dünyasında değişmezlik ve süreklilik yoktur. Bu nedenle duyu alemine yönelen kimse, sevdiklerinin kaybını ve isteklerinin gerçekleşmemesi önleyemediğinden mutsuz olur. Üzüntü ve sebeplerinin alışkanlıklar ile şekillendiğini görmekteyiz. Herkes yaşantısına ters düşen şeyi eksiklik ve musibet sayar. Dolayısıyla üzüntü insan tabiatı gereği değil, adet ve alışkanlıkların ürünüdür. O yüzden alışkanlıklarımızı ve zevk aldığımız şeyleri buna göre düzenlemeliyiz. Ruh bedenden üstündür, çünkü biz bedenimizle değil ruhumuzla biziz. O halde ruhun tamiri bedenin tamiriden önemlidir. Hem de ruhu tamir etmek bedeni tamir etmekten daha kolay ve masrafsızdır. Bu ise ruhun güzel alışkanlıklar edinmesiyle mümkün olur. Üzüntü ya bizim veya bir başkasının yaptığı bir şeyden kaynaklanır. Eğer bizden kaynaklanıyorsa bizi üzen o şeyi yapmamalıyız. Eğer bizi üzen başkasının yaptığı ise, onu önlemek ya lehimizedir veya değildir; eğer lehimize ise onu önleyip üzülmemeliyiz, lehimize değilse üzücü olay meydana gelmeden önce üzülmemeliyiz; zira bir yetkili çıkıp bize zarar vermeden önce onu engelleyebilir. Belki de gerçekleştiğinde üzüntü vereceğinden korktuğumuz şey bizi etkilemeyecektir. Üzülürsek başkasının vermediği üzüntüyü biz kendimize vermiş durumuna düşeriz. Eğer üzüntü kaçınılmaz bir hal ise, meydana gelmeden önce sebebinin belirmesi sırasındaki üzüntümüz yeter. Zaten o ortaya çıkmadan önce duyduğumuz üzüntü bir çeşit kötülüktür; ayrıca üzüntü sebebini giderme çabası gösterilmeden olayın tasası çekilmemelidir, sebebin ortaya çıkışını zorunlu olarak önlemek gerekir. Üzüntüyle yaşayan veya üzüntü kaynağına yakın olan kimseye teselli vermek bir dereceye kadar onu korur. Üzüntü onun tabiatındaysa o takdirde üzüntünün süresini kısaltmaya çalışmalıyız; çünkü oluşa tâbi nesneler sürekli değişmektedir. Mutlu olma gücüne sahipken bahtsızlığa rıza göstermemeliyiz. Ya Bizden Üzüntü ya bizim veya bir başkasının yaptığı bir şeyden kaynaklanır. Eğer bizden kaynaklanıyorsa bizi üzen o şeyi yapmamalıyız Ya başkasından Önlemek lehimize onu önleyip üzülmemeliyiz Önlemek aleyhimize Üzücü olay meydana gelmeden önce üzülmemeliyiz; zira bir yetkili çıkıp bize zarar vermeden önce onu engelleyebilir. Belki de gerçekleştiğinde üzüntü vereceğinden korktuğumuz şey bizi etkilemeyecektir. Şayet üzücü olay gerçekleşmeden önce üzüntüye kapılacak olursak üzüntüyü biz kendimize vermiş durumuna düşeriz ve ruhunu üzen ona zarar vermiş olur; ruhuna zarar veren ise kara câhil ve tam bir zâlimdir. Üzüntü kaçınılmaz ise Meydana gelmeden önce sebebinin belirmesi sırasındaki üzüntümüz yeter, ortaya çıkmadan önce duyduğumuz üzüntü bir çeşit kötülüktür. Şayet üzüntüyle yaşayan veya üzüntü kaynağına yakın olan kimseyi üzüntü yıkmamışsa teselli vermek bir dereceye kadar onu korur. Üzüntü onun tabiatındaysa o takdirde üzüntünün süresini kısaltmaya çalışmalıyız. Üzüntüyü yenmenin güzel bir çaresi de geçmişte kurtulduğumuz kendi üzüntülerimizi ve başkalarının yaşayıp kurtulduğunu gördüğümüz üzüntüleri hatırlamak, onların ve bizim çektiğimiz üzüntülerin ve teselli noktalarımızın bir karşılaştırmasını yapmaktır çünkü böyle bir karşılaştırma, teselli bulmamız için bize büyük güç sağlar. Elde edemediğimiz veya kaybettiğimiz şeyleri başkaları da kaybetmiş veya elde edememiştir. Halbuki içlerinden mutlu olanlar var. Demek ki üzüntü olaylardan bize gelen zorunlu bir duygu değil, tabii değil; Kendi irademizin sonucudur. Üzüntü değersiz bir şeydir, değersiz bir şeyi kendisi için amaç edinen akılsızdır. Başımıza herhangi bir musibet gelmemesini istemek var olmamayı istemek demektir. Çünkü musibetler ancak bozuluşa tâbi varlıkların bozulmasıyla meydana gelir; bozuluş yoksa oluş da yoktur. Birinin bir şeye ulaşması, sahip olması onun o şeye başkalarından daha lâyık olduğunu göstermez. Bu gibi şeyler bütün insanlar arasında ortaktır. Ortak olmayan ise psikolojik güç ve değerlerimizdir. Kaybolduğunda üzülmemiz gereken şeyler bunlardır. Elimizde bulunan her şey, nimeti yaratan şânı yüce Allah’ın bize verdiği bir emanettir ve O, dilediği zaman emanetini geri alıp istediğine verebilir. Kendisine bir emanet bırakılan kimsenin onu kendi malı sanması şükür dışı bir anlayıştır. Emanet sahibi, düşmanlarımız vâsıtasıyla emanetini bizden geri aldığı için üzülüyoruz diyerek mazeretler ileri sürmekten de hayâ etmeliyiz. Çünkü emanet sahibinin elçisinin onu geri alırken, onun bizim istediğimiz gibi olması gibi bir zorunluluk yoktur. Emanet sahibi [Allah] bize verdiği emanetlerin en değerlisini-ruhumuzu- değil, tersine değersizlerini geri almakla bize büyük lütufta bulunmuştur. Eğer üzüntü, elde ettiklerimizin kaybından ve elde edemediklerimizden kaynaklanıyorsa; elde edemediğimiz şey bizi ilgilendirmez. Bir şeye sahip olmamak gerekiyorsa ve sahip olmamak da bizi üzüyorsa, sahip olmadığımız zaman sürekli üzülmek gerekir. Sürekli üzülmek gerekiyorsa asla üzülmememiz lazım gelir. İşte bunların hepsi birer çelişkidir. Aklı başında olan kimseye düşen, gerekli olmayan, zararlı ve ızdırap veren şey üzerinde düşünmemek ve onunla uğraşmamaktır. Her kaybolanın yerine geçen bir başka şey vardır. Her şeyin yaratıcısı şânı yüce Allah, yarattığını, kendi kendine yeterli olarak yaratmıştır. İnsandan başka bütün canlılar, kendilerini inciten bir şey olmadıkça güven içinde iyi bir hayat sürerler. İnsan, düşünme ve ayırt etme gücü geliştikçe hayatını sürdürmek ve iyileştirmek için hiç de gerekli olmayan pek çok şeyi edinmek ister. Elde edilmesi tasaya, kaybı acıya, ulaşılmaması da tahassüre yol açar. Çünkü yitirilen her şeye gelen bir musibet, elde edilemeyen her şeyin yol açtığı bir hasret ve üzüntü, yok olup giden her şeyi görüp gözlemenin sebep olduğu bir hüzün ve sıkıntı, her güvenliğin sonunda da bir korku vardır. Dışardan gereksiz şeylerle kendini oyalayanın ebedî hayatı yıkılır, fânî dünyada yaşantısı stresle geçer, hastalıkları artar ve acıları dinmez. Bir süre sonra yük haline dönüşecek olan şeylere kapılıp aldanmamız bizim için çok kötüdür. Bu şeylerin verdiği sıkıntıdan kurtulmamız ancak onları kendimizden uzaklaştırmakla olur. Bunu yaparken onların çirkinliklerini görmemek için gözlerimizi kapamalı, yakınlarında bulunmanın verdiği huzursuzluk ve görmenin bizde uyandırdığı nefretten dolayı onlardan uzak durmalıyız. Eğer üzüleceksek, bize üzüntü veren şeylerin yokluğuna değil gerçek vatanımızdan ayrıldığımıza ve geminin bizi gerçek vatanımıza ulaştırmasına engel olan bir yükü yüklediğimize üzülmeliyiz. Çünkü orada yokluklar, özlemler ve kayıplar bulunmadığı için sıkıntı ve üzüntüler de yoktur. Biz kötü olan şeyden değil, sadece kötüden nefret etmeliyiz. Bu husus, duyulardan kaynaklanan üzüntüleri yenmemizde büyük yarar sağlar. Düşünmek, canlılık ve ölümlü olmak insanın temel yapısıdır. O halde ölüm yoksa insan da yoktur. Buna göre olmamız gereken durumda olmak kötü değildir. Öyleyse kötü olan ölümün olmayışıdır. O halde ölüm kötü değildir. Herkesin en kötü şey sandığı ölüm, kötü olmadığına göre, bunun dışındaki yoksunluklar ve maddî kayıplar da kötü olamaz. Elde edemediğimiz ve yoksun kaldığımız her şeye karşılık bize kalan duyusal ve akli kazanımlarımızla yetinmek, musibetlere karşı bir tesellidir. Biz maddi kazanımların kaybından doğacak sıkıntıların endişesini taşırız. İşte elde edilemeyenlerin veya duyusal alışkanlıkların kaybının yol açtığı her üzücü olay sonucunda artık o endişe ortadan kalkmış ve böylece bazı üzüntü kaynakları azalmıştır. Bu düşünce zihnimizde yer ederse üzücü şeylerin musibet karakterini, zihnimiz, nimet karakterine dönüştürür. En büyük hastalık, ruhun hastalığıdır. Öfke ve şehvet bir kimseyi etki ve baskı altına alarak ona egemen olursa, bu duygular onu dilediği gibi yönetir. Kendi varlığı dışındaki şeylere sahip olmayan kimse ise üstünlük kazanır. Her ne kadar amaca ulaşmanın yolları çok, hatta sonsuz denecek kadar fazlaysa da istenilen elde edilince son amaca ulaşılmış olur.
Felsefi Risaleler
Felsefi RisalelerYa'kub B. İshak El-Kindi · Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları · 201549 okunma
·
323 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.