Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

798 syf.
·
Puan vermedi
·
279 günde okudu
Sözün özünü bodoslama vermek istiyorum. Kendisine, uluslararası ilişkiler ve uluslararası tarih konuları üzerine eğilen bir kitap süsü veren bu haylaz “tuğla” ( Neredeyse A4 boyutunda 762 sayfa tabi tuğla derim, o kaşındı.) aslında tarihsel bir ekonomi kitabıymış. ( Tamam! Başlıkta “ekonomik değişim” de diyor, ama azcık diyor. Canım yandı Olric tutma beni konuşacağım!!!) Eğer uluslararası ekonomiden anlayan ( plotonik bir şekilde hoşlanan demiyorum, Nasrettin Hoca’nın bile dinlediği “damdan düşen adamım ben, lütfen birazcık saygı !!!) bu yüzden tarihsel oluşumunu merak eden biriyseniz kitabın üzerine “ yangında ilk kurtarılacak “etiketi yapıştırmalısınız. Bitirilecek değil sürekli olarak el altında tutulması gereken bir kaynak olarak kullanılacak bir nevi “akademisyenlere özel İngiliz anahtarı”. Sevmeniz lazım, öyle şıpsevdi yaz aşkı gibi değil, karşılıksız “ana” gibi sevmeniz lazım. Abartmıyorum detay zehirlenmesi geçireceksiniz. ( Kitabın arkasındaki notlar kısmı 128 sayfa. Başka sözüm yok sayın Hakim!!!) Yok, yukarıdaki gerekli vasıflara sahip olmadığınız halde sırf inadına okuyacağım diyorsanız, söz veriyorum, bir süre sonra kitapla konuşmaya başlayacaksınız. Bu uzun uzun konuşmalarda hep aynı cümleyi tekrar edeceksiniz: “ No,no,noğ… Ben anlamıyoğ… Siz ne diyoğ…” Siz bilirsiniz “Niyaziler” kervanında erken kayıt rezervasyonları yılın 365 günü devam ediyor!!! Hiçbir şey de anlamayacaksınız demiyorum tabi. Kitaba verilmiş emeğin hakkını tam olarak veremeyeceksiniz. Yoksa sizi düşündüğüm için yazmıyorum, maksat büyüğe saygısızlık olmasın.( 762 sayfa, tekrar diyorum. Büyüğümüz değil çoook büyüğümüz… ) Mesela okuyan herkes, büyük güçlerin çöküşlerinin ortak noktasının; merkezin aşırı harcamaları, başta askeri olmak üzere yapılan bu harcamalar yüzünden bütçe sıkıntısı dolayısıyla sosyal-hayati yatırımların yapılamamasının ateşlediği içerideki her türlü eleştirinin otoriteyi ortadan kaldırmak için yapılmış hainlik eylemleri olarak yorumlanması, büyük güç olmanın verdiği rehavetten kaynaklı yeni teknolojik gelişmelere gereken ilginin gösterilmemesi, ve son olarak da hukuka ve seçimlere olan inancın ortadan kalkması, olduğunu rahatça yorumlayabilecektir. Bazılarınız ise; müteahhitte verip de birkaç daire alabileceğiniz bir zeytinlik bile bırakmayan rahmetli babanızı hatırlayacak, Habsburg hanedanından ismi lazım değil bir mirasyedi krala akrabalarından neredeyse Avrupa’nın yarısının kaldığını öğrendiğinde… Ancak, mili duyguları her türlü bendi aşıp taşan “balkonabayrakasangiller” de birazcık hayal kırıklığı oluşabileceğini hatırlatmam gerekiyor. Osmanlının, Dünyanın şekillenmesinde payı olduğu bazı yerlerde ancak “eser” miktarda görülebiliyor. Aslında, aşağılık kompleksi DNA’mız da kol gezmese de “Amannnn ! Batı beni x konuda beğenmiyormuş, çok da fifi” diyebilsek, daha az mutsuz oluruz diye düşünüyorum. ( Tabi, düşünce özgürlüğü başta olmak üzere insan hakları konusundaki eksiklerimizde lütfen alınmaya devam edelim. O konularda yaramız çok “derun”…) Tarih ile ilgili kitaplar okudukça insanın, teknoloji ve moda dışında aslında dünyada hiçbir şeyin değişmediğine olan inancı daha da artıyor. Örneğin “vergi” konusu biraz canını sıkan biri iseniz; alınan vergilerde dolaysız vergilerin, dolaylı vergilerden daha çok yer kaplaması gerekirken, tam tersinin yapıldığını fark etmenin mutsuzluğunu damarlarınızdaki asil kanda hissediyorsanız, “yok mu şu çarka bir çomak sokacak” diye haykırıyorsanız… Kötü bir haberim var dostlar dün de böyleymiş. Kral, prens veya büyük toprak sahiplerine sözünü geçiremediğinden sürekli olarak köylüden ağır vergiler toplamış… Modern devletler ise, büyük sermaye gruplarına hatta daha küçük “patroncuklar”a bile sözünü geçiremediğinden halkın büyük çoğunluğunu oluşturan az gelirli vatandaştan çok büyük bir oranda vergi alıyor. Kitabın başka ilginç tarafı ise geçmişten sesleniyor. İçinde yaşadığımız dönem hatta daha önceki çeyrek asır, yazar için üzerine tahminlerde bulunduğu belli olmayan bir gelecek. Bazı yerlerde yaptığı tahminler o kadar “gerçekleşene” yakın ki, bu tahminleri yapmasında kesin “Marty McFly Jr ve Profösör ” yardım etmiştir diye düşünüyorsunuz. Gelgelelim, bazı yerler de öyle ön görüler var ki “ doğmamış bebeğe don biçer gibi” olmasa da “olanın” yanından bile geçmiyor. Ama şimdi “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” demek zorundayız. Hiçbir uzmanın tahmin bile edemeyeceği o kadar çok şey yaşandı ki, dünün gerçeği bugünün saçmalığı haline geldi. Bir büyüğümüzün dediği özlü söz geçerliliğini yine korudu: “ Beş dakkada değişir bütün işler”… Örnek vermek gerekirse; daha SSCB yıkılmamış. Tamam tökezliyor ama daha yıkılması çok uzun seneler alınır denildiği bir dönemde, Emperyalizmin korkusuz “Davut”u Rocky Balboa, SSCB’nin “Golyat”ı Ivan Drago’ya hemi de SSCB’de haddini bildirdikten hemen sonra bu sefer tüm SSCB halkını nakavt etmek için; kaçınılmaz hesaplanamaz, önüne geçilemez değişimle ilgili felsefi bir açıklama yapıyor ve “ Ben değişebiliyorsam, siz değişebiliyorsanız, herkes değişebilir” diyor. Aldığı bu son darbe ile hiç ölmeyeceklerini sanan bütün büyük güçler gibi SSCB de birkaç yıl içinde aşağıdaki şarkıyı söyleyerek sahneden sonsuza kadar çekiliyor.. youtube.com/watch?v=HDIBU25...
Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri
Büyük Güçlerin Yükseliş ve ÇöküşleriPaul Kennedy · İş Bankası Kültür Yayınları · 200584 okunma
··
192 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Ünal Yumer okurunun profil resmi
Hiç mi üşenmedim bunu yazarken be kardeşim, vallahi helal olsun.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.