Diyalektiğe uyarak zihinleri geliştirmek istersek, derhal göz önünde
şunları tutmaya mecburuz. Kafamız boş bir çömlek, fikirlerimiz o çömleğe doldurularak saklanan birer mücevher değildirler. Hayatta her yeni
olay yeni bir fikir yaratır. Her yeni fikir, eski tez halindeki fikirlerimize
karşı çıkan birer antitezdir. Yeni fikirle eskileri arasında, temasla beraber
az çok uzun bir "derunî mücadele" [iç savaş] başlar. Biz, çok defa, o
mücadelenin bilinçaltımızdaki belli belirsiz, sürekli, her yerde ve şiddette
kendini gösteren evrimini açıkça hissedemeyiz. Çünkü, o mücadelenin
başlattığı zihnî gelişim, evrim merhalesinde [aşamasında] kaldıkça, fikirlerimiz eski çerçevelerini muhafaza ederler. Fikirlerimizin niteliği, hassası [özelliği] hâlâ eskisi gibidir. Fakat günün birinde, en umulmadık bir vesile üzerine, zihnimizde ani bir şimşek çakar. O şimşeğin aydınlığında birdenbire yepyeni bir hakikat görürüz. Eski fikirlerden yenilerine atlarız. İşte yeni kanaatler edinmek böyle olur. Bizi yeni kanaate getiren şey bazen pek önemsiz bir olaydan çıkar. Ona "bardağı taşıran damla" diyebiliriz. Fakat taşırandır, yoksa dolduran o damla değildir. Kafamızın bardağı içinde anaforlar çeviren niceliksel birikiş aşaması olmasa, bardak dolmasa, o damla ile bir düşünsel devrime taşamazdık.