Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

172 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
sisler bulvarı’ndan geçmediğim gün/sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
“anamdan yolcu doğmuşum yedi dağın yolları kalbimden geçer salkım salkım mısralar gelir içimden dudaklarımda yağmur damlaları alır beni yollar beni alır gider” [1] Kimindir bu dizeler? “gökyüzü kaldırımlar sen ve paris şehri/sen ve paris şehri sevgilim”[2] diyerek biraz Paris’ten, “akdeniz’i unutmadım” deyip bir parça kıyı kentlerin kıyı limanlarından, hazır gitmişken limanların meyhanelerinden ve meyhanelerde yaratılan “ispanyolca şarkılar ve italyanca şarap”lara; İzmir’de bir gemici barından İstanbul’un galata rıhtımında eski bir liman kahvesine kadar gezen, görenindir. Son Yolcunun. Dostu olmayıp yalnızlığı olanın. Kendinden kaçan ve bu yüzden her yerde olan Attila İlhan’ındır bu dizeler. “marsilya uzakta duruyordu/ macera beni çekiyordu/ istanbul’u sevmiyordum/alıp başımı gidecektim”[3] dedi ve gerçekten gitti Attila İlhan. Gittiği her yerde içinden gelen mısralar vardı. Ne de olsa hepimiz biliyorduk: “attila ilhan bir şiir yazacaktı/herifin yüreği delinmişti/içi taun gibi uğulduyordu”. [4] İşte ben de, ağustos ayının üç gününü ayırdım Attila İlhan’a. Öyle ki bu üç günde tamamen ve tüm benliğimle onun mısralarına teslim ettim kendimi. Ne zaman ki o “yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım” [5] dedi, ben hayatımın rutin monotonluğunda ‘yanımda’ olan mevcut insanlar tarafından nasıl yalnızlaştırıldığımı ve Özdemir Asaf’ın dediği gibi, bu durum karşısında “azalıp azalıp yitmekten” ne denli korktuğumu sorguladım. “seni hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim/…” [6] mısrasının yanına, tarafından unutulmaktan son derece korku duyduğum arkadaşım için “armagnac olur mu bilmem ama sen beni hatırladıkça bir kadeh iç (onu da yıllar sonraki zevkine bırakıyorum)” notunu karaladım. Bu üç günü İlhan ile öyle bir geçirdim ki “herkes beni unutmuştu ama ben kimseyi unutmamıştım/…” [7] dizesinin anısına bir kez daha herkesi hatırlamaya zorladım kendimi. İyi mi yaptım bilemiyorum çünkü nihayetinde tıpkı onun gibi “bir trene binmek rastgele defolup gitmek istiyorum” diye düşündüm. Tabii ki gidemedim ve aklımdan birer birer geçirdiğim o insanlardan birinin çehresinde takılı kaldım. Bu yüzden “dün gece ezberimden çehreni defterime çizdim/sen belki hakikaten bulut gibi yolcusun” [8] diye fısıldadım yeniden o mısraları. “benim şu çektiklerimi bir çocuk var ki anlıyor kendimi yerden yere vuruşumu içimdeki zehri bir çocuk var ki anlıyor benim gibi kahroluyor odasında şiirlerim fukara mumlar gibi yanıyorlar …” [9] Ben o çocuğum: Bir serin yaz akşamını geçiriyorum odamda; fukara mumlar gibi yanan şiirleriyle İlhan’ın. Paris’in kaldırımlarını, İzmir’in meyhanelerini, İstanbul’un Galatasını düşlerken arada belli belirsiz tebessüm konsa da dudaklarıma, kendimi Attila İlhan’ı anlamaya adadığım bu saatlerde bir parça kahrolmadım da diyemem. Ben bu üç günde İlhan’ın mısraları beni nereye götürdüyse oradaydım. İstanbul limanından Marsilya limanına kadar, İzmir meyhanelerinden Café de l’écluse’e kadar oradaydım. Atilla İlhan da buralardaydı pekâlâ. Sanırım o ve diğer tüm okuyucular gibi benim de son durağım Sisler Bulvarı oldu. Günün birinde her birinizin yolunun Sisler Bulvarı’na düşmesi dileğiyle. “elinin arkasında güneş duruyordu aylardan kasımdı üşüyorduk ağacın biri bulvarda ölüyordu şehrin camları kaygısız gülüyordu her köşe başında öpüşüyorduk sisler bulvarı’na akşam çökmüştü omuzlarımıza çoktan çökmüştü kesik birer kol gibi yalnızdık dağlarda ateşler yanmıyordu deniz fenerleri sönmüştü birbirimizin gözlerini arıyorduk” [10]
Sisler Bulvarı
Sisler BulvarıAttila İlhan · İş Bankası Kültür Yayınları · 20194,092 okunma
··
917 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.