Sömürü, baskı, zulüm, toplumsal eşitsizlik, adaletsizlik, ekseri sanıldığı gibi sadece zora, çıplak şiddete dayanmaz. Egemenlik esas
itibariyle ' gönüllü köleliğe' veya ' gönüllü kabullenmeye dayanır. En azından sömürü ve baskı düzeninin sürdürülmesinde ' gönüllü
köleliğin' başat işlev gördüğünü söylemek mümkündür. Gönüllü kölelik de ezilen ve sömürülenlerin egemen (veya resmi) ideoloj iyi içselleştirmeleri demektir. Başka türlü söylersek, egemen ideoloj iyle insanların bilinci sömürgeleştiriliyor. Bilindiği gibi egemen
ideoloj i, kavramlar, sözcükler, söylemler ve kurumlarla oluşturuluyor. Bilincin sömürgeleştirilmesi için de ' aydın' denilenler, yazarlar, uzmanlar, bilim erbabı, şimdilerde think tank kuruluşları ve Nobel ödüllü iktisat profesörleri seferber ediliyor. Bir bütün olarak bu taifenin misyonu, yalanı gerçek, yanlışı doğru, kötüyü iyi, vb. 'gibi' göstermektir. Velhasıl bunların misyonu marksist anlamda 'yanlış bilinç' yaratmaktır