Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

"Ayağa kalk, Huor oğlu Tuor!" dedi Ulmo. "Benim gazabımdan korkmana gerek yok, uzun zamandır seni çağırıyorum ve sonunda buraya, beni bulacağın yere gelmeni sağladım. Aslında buraya ilkbaharda ulaşmış olman gerekiyordu, oysa şimdi, Düşman'ın topraklarından bu yana ilerleyen korkunç kışın bastırması yakındır. Acele etmelisin çünkü senin için çizmiş olduğum ferah yolu değiştirmemiz şart oldu. Benim tavsiyelerim küçümsenip bir kenara itildiği için büyük bir kötülük şu an Sirion Vadisi üzerinde kol geziyor ve seninle hedefin arasına düşmanların yığıldı bile." "Benim hedefim nedir peki, lordum?" diye sordu Tuor. "Öteden beri kalbinin özlemle aradığı şeyden başkası değil," oldu Ulmo'nun yanıtı: "Saklı şehrin yerini keşfedip Turgon'u bulmak. Benim mesajımı taşımak için fazla göz alıcısın, hele de çok önceleri senin için tasarlamış olduğum bu yeni zırhının içinde. Oysa senin, bulduğun her gölgeden faydalanarak, tehlikelerin içinden gizlice sıyrılıp geçmen gerekecek. Bu pelerine iyice sarın ve yolcuğunun sonuna gelene dek onu üzerinden bir an olsun çıkarma." Bunları söyledikten sonra Ulmo kendi pelerininden bir kesit kopardı ve kopan parça Tuor'un üzerine düşerek büyük bir kaftan gibi onu tepeden tırnağa sardı. "Böylelikle benim gölgeme sığınarak yürüyor olacaksın," dedi Ulmo. "Artık daha fazla bekleme; çünkü Anar topraklarında ve Melkor'un ateşinin ortasında bu pelerin fazla direnç gösteremez. Şimdi söyle bana, sana verdiğim görevi kabul ediyor musun?" "Ediyorum lordum," dedi Tuor. "Öyleyse Turgon'la karşılaştığında ona ileteceğin sözleri diline işleyeceğim şimdi," dedi Ulmo. "Ama öncelikle sana bazı bilgiler vereceğim ve duyacaklarının içinde Eldar halkının içindeki en yüceleri de dahil olmak üzere hiçbir İnsanın şimdiye dek duymadığı şeyler olacak." Böylece Ulmo Tuor'a Valinor'dan ve onun karanlığa gömülüşünden, Noldor halkının sürgüne gidişinden, Mandos'un Kehaneti'nden, Kutsal Diyar'ın gizlenişinden bahsetti. "Şimdi söyleyeceklerime kulak ver!" dedi sonra, "İnanç'ın -ki Dünyanın Çocukları ona bu ismi uygun görmüştü- zırhında bir çatlak, Kehanet'in duvarlarında bir yarık her daim bulunur, ta ki her şey çözümlenip Son'a bağlanıncaya kadar. Ben dayandığım sürece, karanlığın ortasındaki bir ışık, susturulamayan gizli bir ses gibi var olmayı sürdüreceğim. İçinde bulunduğumuz bu karanlık günlerde ben kendi ırkımın, yani Batının Lordları'nın arzularına karşı geliyormuş gibi görünsem de, Dünya'nın yaradılışından bile daha önce atanmış olduğum bu görevde, onların arasında sergilemem gereken tavırdır bu. Ama kötülük çok güçlü ve Düşmanımızın gölgesi her geçen gün daha geniş bir alana yayılıyor; benimse güç alanım daraldıkça daraldı, tüm Orta-Dünya'da şu an gizli bir fısıltıdan daha fazlası değilim artık. Benim gücüm o topraklardan çekildikçe, batıya akan sular kuruyup ortadan kalktı, kaynakları ise zehirlendi; çünkü Melkor'un gücü Elfleri ve İnsanları bana karşı kör ve sağır kılmıştı. Şimdiyse Mandos'un Kehaneti gerçekleşmeye doğru son hızla yaklaşıyor ve Noldor halkının bugüne kadar diktiği tüm yapılar yerle bir olmak, tüm umutları yıkılmak üzere. Geriye kalan son umut, onların aramayı hiç akıl edemediği ve uğruna hazırlık yapmadığı umuttur. İşte o umut senin içinde; seni seçmemin ardında yatan sebep de bu." "Turgon tüm Eldar halklarının ümit ettiğinin aksine Morgoth'un karşısında durmayacak mı yani?" dedi Tuor. "Bu durumda ben, Turgon'a ulaşsam bile nasıl bir fayda sağlayabilirim ki, lordum? Tıpkı babamın vaktiyle yaptığı gibi, kötülüğe karşı Kral Turgon'la omuz omuza durmayı tüm benliğimle istiyorum, ama Batının Yüce Halkı'na mensup birbirinden yiğit bunca savaşçının arasında benim gibi ölümlü bir insan tek başına neye yarar ki?" "Eğer ben seni yollamayı seçmişsem, Huor oğlu Tuor, senin diğerlerinin arasında tek olan kılıcını bu göreve layık gördüğümdendir. Edain halkının bu dünya üzerindeki kısacık yaşamlarını bu denli cesurca ve kendilerini sakınmaksızın tehlikeye attığını gören ve hayrete düşen Elfler, onların mertliğini aradan nice asırlar geçse de hatırlayacaktır. Ama seni göndermemin tek nedeni cesaretin değil, dünyaya senin kendi tahmin sınırlarının da ötesinde bir umut, karanlığı deşecek bir ışık getirecek olman." Ulmo bunları anlatırken fırtınanın uğultusu kulakları yırtan bir çığlığa dönüştü; rüzgâr alabildiğine hızlanmış, gökyüzü kapkara olmuş, Suların Efendisi'nin sırtındaki pelerin ise uçuşan bir bulut gibi geriye savrulmuştu. "Git artık," dedi Ulmo en sonunda, "yoksa deniz seni yutacak! Çünkü Ossë çizilmiş olan kadere hizmet ettiğinden hiddetine hakim olamaz ve Mandos'un iradesine uyar." "Nasıl emrederseniz," dedi Tuor. "Peki ya kötülüğün kıskacından kurtulur da hedefime ulaşabilirsem, Turgon'a ne söyleyeceğim?" "Ona ulaşmayı başarırsan," diye yanıtladı Ulmo, "söylemen gereken sözcükler senin zihninde kendiliğinden canlanacak ve ona öğrettiğim şeyler dilinden dökülecek. Hiç çekinmeden konuş! Sonrasında ise yüreğin ve cesaretin seni nereye sürüklerse oraya git. Pelerinime sıkıca sarınmayı ihmal etme, çünkü kötülükten ancak bu sayede korunabilirsin. Yolculuğun boyunca sana rehberlik etmesi için, Ossë'nin gazabından koruduğum birini daha katacağım yanına: Yıldız'ın gökte yükselişine kadar geçen zamanda Batı denizlerine açılan son geminin son denizcisini göndereceğim sana. Şimdi karaya geri dön!" Sonra gök gürledi ve denizin üzerinde şimşekler çaktı ve Tuor yıldırımı andıran alevlerin içinde gümüşi parıltılar saçarak suların içinde dikilmekte olan Ulmo'ya son kez seslendi: "Gidiyorum, lordum! Ama Deniz'in sevgisini ve hasretini her daim kalbimde yaşatacağımı bilin."
Sayfa 49 - Ulmo ve TuorKitabı okudu
·
157 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.