Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Susarız; zira çok defa düşüncemizin âfet kesilmiş dehşetine denk olan ifade, söz değil sükûttur. İşte bu içli bu şuurlu sükût hengâmesinde bir zaman gelir ki mazi, içtiği afyonlu şerbetin tesirinden kurtulan bir sarhoş gibi, yavaş yavaş uyanarak, bize sırlarını, maceralarını, yılların ardına gizlenmiş aziz hatıralarım, sükûtun dilsiz dili ile anlatmaya başlar. Hüzün sandığımız zevklerimiz, zevk namına giriştiğimiz hazin cüretlerimiz, kırılışların içimize hız veren uyandırıcı kudreti, masum yorgunluklarımız, buhranla biten teşebbüslerimiz, çile örtüsüne sarılmış hazlarımız, feragatlerin, evvelce ham bir meyve gibi kekremsi gelen, fakat senelerin şefkatinde ısınıp olgunlaşan tadları, içimize hazlarını, bölük bölük olmuş hikâyelerini nakş edip geçmiş günlerimiz, nereden sızdığı belli olmayan bir ışık, nereden gönderildiği belli olmayan bir elçinin eliyle uyandırılarak gönlümüzün mahşerinden gelip geçmeye başlar. O zaman zan ederiz ki mazinin ihtiyar hançeresi, bize kısılmış sesinden yalnız bir ömrün ufalanmış, tozlaşmış, vüzuhunu, mahiyetini değiştirmiş sesini dinletip çekilecektir. Halbuki afyonlu şerbetinin tesirinden kurtulan o sarhoş, gün olur ki, zamanın ve mazinin ötesindeki bir zaman ve geçmişten konuşmaya başlar. Ve ne tuhaftır, ay ışığının sulara çizdiği kararsız resimler gibi, bir türlü tutup yakalayamadığımız, bir türlü teshir ve zapt edemediğimiz sırları, bilinmez geçmişleri, sürüp unuttuğumuz maceraları, nisbetle gizli, nisbetle aşikâr olan muammaları, bir çıkrığın boşalıp sağılıveren iplikleri gibi, çözüp önümüze yığmış bulunur. Esasen bu dünyada bilen ve duyanların da yaptıkları, bir inkişaf anında önlerine yığılmış olan bu karmakarışık, çetin ve dolaşık yığma bir düzen, bir nizam vermeğe çalışmaktan başka nedir?
·
97 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.