Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

2086 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
YKY’nin 4. baskı olarak yayımladığı Nazım Hikmet’in bütün şiirleri kitabı 2000 sayfayı aşıyor lakin rahatlıkla söyleyebiliriz ki 500 sayfalık sıkıcı bir romandan daha hızlı ilerlemek mümkün. Şiir kitaplarının böyle bir avantajı var. Tabii her şiir, okuyucuya hitap etmeyeceği gibi eh 5 milyon şiir içinden bir tanesi de size hitap etsin yahu! İlk basımı 1929 yılında yapılan (her kitabın önünde kaç yılında yayımlandığı bilgisi verilmiş) ve bizim de bu süreçte ilk okuduğumuz kitabı olan 835 Satır kitabı ilk olarak eklenmiş. Onun içerisinde 835 Satır, Jokond ile Sİ-YA-U, Varan 3, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, 10 Sene Evvel, 1+1=1, Sesini Kaybeden Şehir şiir kitapları ile 10 sayfalık Seyahat Notları bölümü kitabın ilk bölümünü oluştururken yine YKY tarafından Şiirler 1 adıyla da yayımlanan baskısı mevcuttur. Dikkat çekici olan detay ise Benerci Kendini Niçin Öldürdü başlığı altında Ayağa Kalkın Efendiler, Yayından Fırlayan Ok ve Bir Şehir Rehberi şiirleri ayrı verilmiş. Sonra yine aynı başlıkta Kalküta'da Bir Polis Karakolu, Cevap No 3 şiirleri verilmiş. Sonra Şiirler iki kitabına geçilmiş ama burada sadece Benerci’nin kendini neden öldürdüğü ile alakalı kısım paylaşılmış. Kusura bakmasın ama YKY de biraz karmaşık gitmiş. Başkası yapsa önemsemezdim ama onlar olunca oldukça fazla şaşırdım. Toplu olarak bakıldığında 8 serilik (Şiirler 8’e kadar yayınevi tarafından yayımlanmıştır) kitapların tamamının buraya belirli bir sırayla eklendiğini görüyoruz. Aynı zamanda 1919-1925 yıllarına kadar yazdığı, eski biçimli olan ve sağlığında yayımlanan şiirler ile 1922-1927 yılları arasında yazdığı ve yine sağlığında yayımladığı yeni biçimli şiirleri de kitaba eklenmiş. Bilgi vermesi açısından içerik bilgisini de ekleyeceğim ki ne kadar komple bir eser olduğu ve YKY’nin büyük emeği daha net anlaşılsın: hizliresim.com/goy9gwd hizliresim.com/iyxxyag hizliresim.com/ohsjra4 hizliresim.com/tefr2lc hizliresim.com/su316it hizliresim.com/qrlr0bd hizliresim.com/aiswfyx hizliresim.com/1a6kg3c hizliresim.com/gf6w2mw hizliresim.com/cuc3wqp hizliresim.com/55imkfz hizliresim.com/99shn4q hizliresim.com/m0bvvy9 hizliresim.com/4m4nk69 hizliresim.com/qbug5p4 hizliresim.com/m3czgdl Görüldüğü üzere epey teferruatlı bir çalışma. Tabi ben daha bilgi verici biraz da çalışma niyetiyle daha çok bilgilendirici satırlar üzerine eğileceğim. Yani içerik bilgisine baktıktan sonra alıp okumak isteyen olursa bana ulaşabilir. Buradan sonrası biraz daha şahsi çalışmalar ve notlarımdan oluşmaktadır. Edebi Kişilik olarak ele aldığımızda Cumhuriyet öncesi şiirlerini de dahil ettiğimizde başlangıçta ölçü ve uyaklı şiire önem verdiğini (1918-1921) lakin devam eden süreçte serbest ölçüye geçtiğini söyleyebiliriz. Komünizm başta olmak üzere propaganda şiirleri yazmış, aynı zamanda diğerlerine göre çok daha uzun tuttuğu şiirlerine senaryo havası da vermiştir. Modern sanat ve toplumsal hareketlilik yani Fütürizm akımından da Rus şair Mayakovski sayesinde etkilenmiş, toplumsal konulara eğildiği pek çok şiiriyle de toplumsal gerçekçi şiirin öncülerinden olmuştur. Dikkat çeken adeta şiire imza attığı kısımlar ise ilk dize dışında yazdığı tüm dizeleri küçük harfle başlatmış olmasıdır. Yani bir yerde bir şiirin ilk dizeden sonra küçük harfle başladığını görürsem herhangi bir sınavda bile olsam bu Nazım Hikmet şiiri diye cevaplandırabilirim. Lazım olur. 16 Aralık 1914 yılında yazdığı Bir Bahriyelinin Ağzından şiiri ise Nazım Hikmet’in kaleme aldığı bilinen en eski ve ilk şiiridir. Sanırım 1917 yılında da bu şiiri Bahriye Nazırı Cemal Paşa’ya okuyacak ve Bahriye Mektebine alınacak. 1920’de bitirdiği bu mektepten gene aynı yılda da atılacaktır. Gençlik döneminde kendi hayatı başta olmak üzere doğa üzerine de yazan şair genel olarak hapishane yılları, toplumsal yanlışlar ve tarihsel olaylar üzerine şiirler kaleme alırken; son dönemlerinde daha çok memleket özlemi ve barış başta olmak üzere ölüm ve aşk temalarını işlemiştir. Kimi zaman şiirlerinde oldukça asi, isyankâr ve amiyane tabirle tripli olduğunu görürüz: “Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim” diye haykırır yazar. Kimi zaman tam bir aşk adam gibidir “Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin” diyerek başlar şiirlerine. “Sen memleketim kadar güzelsin” der sevdiğine. Ya da Cem Karaca gibi büyük bir ustanın söyleyişiyle içimizden okuduğumuz “Bence artık sen de herkes gibisin” satırları. “Ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum” satırları hepimize güzel şeyler düşündürmez mi peki? Tabi Nazım Hikmet’i benden dinlemek biraz garip olabilir çünkü fikirlerimiz hiç uyuşmaz kendisiyle. Millî Mücadele döneminde Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını yalnız bırakarak kaçması, her şey durulunca geri dönmesi onu benim gözümde alçaltır. Maalesef bu durum için yapacak bir şey yok ve ölmüş adamın arkasından da konuşmak bize yakışmaz. Nazım Hikmet’i illa ki dinleyeyim, öğreneyim düşünceniz varsa bunu en iyi anlatacak kişi ise şüphesiz Sunay Akın’dır. Geçtiğimiz günlerde onun da çok sevdiğim bir konuğuyla olan yayınını seyretme fırsatını bulduğum için onu da ekleyeceğim: youtube.com/watch?v=_0J-b-b... Nazım Hikmet’in en çok eleştiri aldığı konulardan biri de AŞK üzerinedir. Şiirlerinden çok hayatı bakımından eleştiri alır. 12 aşık 13 aşk şeklinde özetleyebiliriz bunu. Koskoca ciltlenmiş Piraye’ye Mektuplar kitabını gördüyseniz büyük ihtimalle kiminle 2 kere aşk yaşadığını da anlamışsınızdır. Aslında ben buna 12 AŞK, 13 AŞK şeklinde bakamam. Çünkü benim düşünceme göre aşk yalnızca 1 olur ve diğerleri kısa süreli bir ilgi, biraz sevgisel bir his kadar olabilir. Tabi bu şahsi. Ama her önüne gelene de ben âşık oldum düşüncesiyle yaklaşmayı mantığa uygun bulmam. -Mesela Sabiha Hanım’a yazdığı Gözleri Siyah Kadın şiirini kitapta aradım ama kalabalıkta aklımdan çıkmış ki görmedim ya da okurken dikkatimi çekmedi bilemiyorum. Abdülhamid devrinin valilerinden birinin kızı olduğu bilgisi vardır bu kadının ama hakkında bilgimiz kısıtlıdır. -Azize Hanım ise 17 yaşlarında ilgi duyduğu bir kadın olsa gerek. 1920 yılında yazdığı ve kitapta da 1942. sayfada olan Azize şiirinin bana yazılmadığına eminim. Şaka bir yana Sevda mabedinde bir azizesin, gözleri nurdan azize satırları epey hoşuma gitti inkâr etmeyeceğim. -Şükufe Nihal de Nazım’ın hayran olduğu kadınlardan biridir. Bu kadın uğruna intihar edilen kadınlardan biri olduğu için dikkatimi çeker. Açıkçası hiçbir dönemde bana güzel gelmeyen, ilgi çekici bulmadığım, nedense hep tanınmış bilinmiş insanlarla devamlı bir ilişki içerisinde olması nedeniyle ısınamadığım biridir. Sanırım Halide Nusret’in notlarına eklediği “Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz” satırlarının yanında Bir Ayrılış Hikayesi şiirinin de ona atfedildiğini düşünebiliriz. Burada da gördüğümüz gibi büyük bir aşk yok, hatta verilmiş selama alınmış bir merhaba dahi yok. Bu yüzden adamın her sohbetinin, merhabasının da AŞK olarak lanse edilmesini hoş bulmuyorum ve bana saçma geliyor. -Nüzhet Hanım ise şairin evlilik yaptığı kadınlardan. Tabi bu biraz daha aşka yakın ama istenmeyen, evliliğin yalnızca bireyler arasında değil aileler arasında yapıldığını da gösterir nitelikte durumlardan. Çünkü ne Nüzhet Hanım tarafı ne de Nazım Hikmet’in ailesi bu evliliği istemediği. Nazım Hikmet’in ailesinin istememe sebebi ise Nüzhet Hanım’ın fiziksel olarak beğenilmemesi. Elimizde yalnızca 1 adet fotoğraf olduğu için acaba kadın şaşı diye mi yoksa fiziksel başka engeli de mi vardı da istemediler bilemeyeceğim. Yazarın idealist olması ama kadının Nazım’a dünyayı düzeltmek sana mı kaldı sözleri ile bir tiyatro karşılaşması ve birbirlerini görmezden gelmeleri de ipleri koparan son nokta olmuş. Aynı zamanda Mehmet Fuat annesi Piraye için Mavi Gözlü Dev şiirinin yazıldığını söylese de Vala Nurettin ve Zekeriya Sertel (Nazım Hikmet’in arkadaşları) bu çok bilinen şiirin Nüzhet Hanım’a ithaf edildiğini söylerler. -Lena olarak bilinen Yelena Yurçenka ile 2 yıl evli kalmıştır. Bundan sonra Türkiye’ye dönecektir yazar. -Piraye, Nazım için sanırım gerçek aşktı. Çünkü bir daha kadınlarla beraber olmayacağım, kadınlardan uzak duracağım ve asla evlenmeyeceğim gibi büyük sözler sarf edince karşısına Piraye çıkar. Bir insanın bir insana yazabileceği tüm aşk ve hayranlık dolu yazıları Piraye adına kaleme alır yazar. Hatta şu kadar söyleyeyim ki Nazım Hikmet’i ve onun düşünce dünyası anlamak isteyenler yalnızca Piraye için kaleme aldıklarını okurlarsa Nazım Hikmet hakkında minimum %80 bilgiye sahip olacaklardır. Şahsi düşüncemdir. Tabi ikinci dönemlerinde yani 1938 Ocak ayı tutuklanması sonrasında verilen 35 yıllık hapis cezasında kaleme aldığı şiirler Nazım Hikmet’i Nazım Hikmet yapan şiirlerdir. En iyi, en mükemmel, hayranlık uyandırıcı tüm satırlarını o dönemde yazacaktır. Aynı zamanda Piraye aşkının iyice depreştiği ve her satırı ona yazdığı dönemdir bu dönem. -Semiha Berksoy ise Bursa’da ziyaretine gelen ve daha evvel tiyatrodan tanıdığı biridir. İlginç olanı bu ikilinin bir yakınlık kurması, Piraye’nin bu dönem Nazım ile beraber olması ama bu üçlünün birbirine bir şekilde katlanmaları. Günümüzde ‘modernlik’ denen durumlara biraz benzerlik gösteriyor ve açıkçası tasvip etmiyorum ben bu durumları. -Suat Derviş, benim gözümde Fikriye Hanım olarak da bilinen Zeynep Fikriye Özdinçer ile beraber Cumhuriyet döneminin en güzel kadınıdır. Mustafa Kemal’e olan büyük aşkına dair daha evvelden sayfalarca yazmıştım, detaylandırmayacağım. Suat Derviş ise epey şımarık denilen ve kimseye yüz vermeyen bir kadın olarak bilinir. Piraye ikilinin beraber olduğunu anlar lakin olan olmuştur. Bu da bir insanın hayatında bir kadın varken başka kadınların peşinde koşmasının yahut sürekli bir kadın peşinde koşmanın ne kadar mide bulandırıcı olduğunu tekrar gösteriyor zannımca. -Cahit Uçuk (Cahide Üçok), Nazım Hikmet’in Akşam Gazetesinde Orhan Selim adıyla yazılar yazdığı dönemde, hatta 22 Ocak 1955 tarihli bir yazısından sonra, 24 yaşındaki Cahit Uçuk’tan kendisini etkileme amaçlı mektup alır. Ağustos’un ilk haftasında okumaya başladığım Hıfzı Topuz da bu konuda Nazım kimseye asılmaz ama kendisiyle ilgilenen onun da hoşuna giderse elde tutar diyordu. Onun da Nazım incelemeleri bir şekilde dikkat çekicidir. -Münevver Andaç, Sen esirliğim ve hürriyetimsin dizelerini yazdığı ve kendisinden 15 yaş küçük olan kadındır. Sanırım dayısının kızıdır ama bu bilgiyi doğrulatacak kaynağım yok. İçerisinde ‘Yeşil’ detayı olan bazı şiirlerin Andaç’a yazıldığı söylenir. -Galina Grigoryevna Kolesnikova ise dikkatimi çeken bir kadındır. Nazım’ın doktoru, yardımcısı, tercümanı ve arkadaşıdır. 7 yıl sürmüştür ilişki ama garip bir durum var. Uzaktan gördüğü kadına dahi şiirler yazıp, methiyeler dizebilen Nazım Hikmet 7 yılını birlikte geçirdiği kadına tek bir satır bile kaleme almamıştır. Ben buna vefasızlık diyeceğim ama doğrusunu kim bilir? -Vera. Nazım’ın 1955’te hayatına giren, 1960’ta evlendiği kadındır. 1952 yılında geçirdiği bir kalp krizi vardır yazarın. Bu süreçten sonra dikkat etmesi de gerekecektir. 58 yaşındadır. Vera ise bu süreçte 28 yaşındadır. Vera aynı zamanda Rusça inanç demektir. Doktorların kendisine aşksız 10 yıl yaşarsın aşık olursan 3 yıl dedikleri bir söz var. Gerçekliğinden emin değilim acaba 1952’de mi söylendi bu söz yoksa hiç söylenmedi mi bilemiyorum ama gerçekliğinden emin olduğum bir mesele vardır ki 3 Haziran 1963 günü vefatından sonra pasaportunun içerisinden el yazısıyla yazılmış şu satırlar çıkmıştır: “Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldüm...” Elimden geldiğince kitap hakkında bilgi vermeye çalıştım, objektif olmaya çabaladım ve finali de yazarın son şiiriyle yaptım. Ona şair dememin en büyük sebebi ise vefatında bile bunu hissedip şiir kaleme alması oldu diyebilirim. Bu komple eseri okumak isteyenler olursa bana ulaşsınlar, yardımcı olurum. İyi okumalar dilerim..
Bütün Şiirleri
Bütün ŞiirleriNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 20193,363 okunma
·
687 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.