DİPÇE:
Bu kitap yazarın ilk eseri.
‘’Yalnızdı. Terk edilmişti, mutluydu, yakındı yaşamın yabani kalbine.’’ Joyce'a ait bir epigrafla başlıyor eser.
Kitaba başlamadan epigrafın muhtevası büyülüyor okuru. Hem zorlu bir okuma düşüncesi hem yaşamın yabani kalbine çekimin cazibesi karşı karşıya geliyor.
Daha önce eserlerini okuyanlar bilir Lispector'un uyarısı tanıdıktır: Deneysel imla ve noktalama yanı sıra dokunulmaması gereken bir cümle yapısı.
Bu yazım tarzı, karakterle öyle bütünleşiyor ki bitmiş sanılan cümleye yapılan her eklenti, anlamı değiştiriyor. Okuru anında farklı bir yola sokuyor bu durum. Duygudan duyguya sıçratıyor adeta.
Tıpkı Joana’nın hayatı gibi.
Kadın Joana'ya varmak için dolambaçlı yollardan geçiriyor yazar. Çocuk Joana, ergen Joana ve bütünlemek istediğimiz Joana.
Joana'ya giden yollar ise; Otavio, Lidia, Baba, Yenge ve Öğretmen'den geçiyor. Ne var ki bu karakterlere de Joana'nın gözünden ulaşıyoruz sadece.
"Şimdi elim beni nereye götürse öyle yazacağım: ne yazacağını kurcalayacak değilim." der Yaşam Suyunda.
Hakikaten yazmaya böyle başladığını düşünüyorum Lispector'un. Dili ters yüz ederek yazdığı gibi zihinsel yolculuğunda da kurcalamıyor karakterini.
Salıveriyor ortaya. Joana’nın kalbi ve zihni nerede çatışıyorsa oradan birkaç kırıntı toplayabiliyor okur. Sonsuzluğa yayılıyor bu çarpışma sanki.
Kendi kendini var eden bir anlatı Lispector'unki.
Yaşamın yabani kalbi...Yalnız yakalanan mutluluğa açılıyor belki sadece...
Okunmalı
Esen kalın.