Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Uzun zamandır kitaplar hakkında konuşmazken oluşan heyecan...
En az alıntı yapabildiğim kitaplardan biri oldu. Her bir bölüm kendi içinde o derece bağlantılı ve akıcı ki ya bölüm tamamen ele alınmalı ya da yalnızca keyifle okumaya devam edilmeli. Hangi cümleyi alsam bir önceki veya bir sonraki cümle ile birlikte çok daha anlamlı olduğunu düşünüp vazgeçtim. Tek tek alıntılar yerine kitabı tamamı ile okumanızı tavsiye ederim. Tolstoy’un yaşam felsefesini satır satır yansıttığı bir eser “Hayatın Anlamı” felsefi bir bakış açısını bu kadar gündelikleştirerek okuyucuya sunması ise kitabın her satırında kendi yaşamımızı da tartmamıza vesile oluyor. Bu kitap tek başına hayatı anlamlandırmaya yetmeyecek belki ama sayfaları çevirdikçe yeni düşüncelere gebe bırakacak. Belki de düşüncelerden kurtarıp bir iç huzur sağlayacak. Belki iyi bir insan sayacaksınız kendinizi belki de paraya ne denli düşkün olduğunuzun farkına varacaksınız. Tolstoy öyle hikâyelerle yaşamı sorgulatıyor ki insana; yüzünüzde bir gülümse, içinizde huzursuz bir burukluk, aynı sayfaları tekrar okuma isteği ile burun buruna kalıyorsunuz. !! İncelemenin bundan sonrasında içeriğe dair ipuçları olabilir. Okumadan önce bunu da göz önünde bulundurun. Kitabın ilk hikâyesi kitaba da ismini veren “Hayatın Anlamı” Bu hikâye hayatın anlamını maddiyatta aramanın, mal hırsının, ondan da ötesi aç gözlülüğün nelere sebebiyet vereceğini anlatıyor. Kilometrelerce arazi sahibi olmak isteyen Pahom’un hırsla ilk adımını attığı noktada son nefesini vererek iki metre toprağın koynuna gizlenişi ile maddiyata olan düşkünlüğümüzden el etek çektiriyor bize. Kitabın ikinci hikâyesi “Nerede Sevgi Orada Allah” adlı hikâyedir. Bu bölüm hakkındaki düşüncelerime öncelikle olumsuz olandan başlamak istiyorum. Belki yayınevi çevirisinden kaynaklı bir durum olabilir çünkü bu bölümü okurken çokça İslam felsefesine ait düşünüşleri hissettim. Çeviride yayımlanacak toplumun kültürüne uydurmak önemli bir adım olabilir ancak dinî verilerin daha kapsayıcı olması gerektiğini düşünüyorum. Tolstoy’un bu eserini tekrar ve tekrar okuyacağımdan eminim ve bu okumaları da her seferinde farklı bir yayınevi çevirisinden yapmaya özen göstereceğim. İmkânı olanın orijinal dilinden okuması elbette okumayı daha keyifli hâle getirecektir. İkinci hikâyemiz bizi birinci hikâyedeki maddî açgözlülükten alıp mistik bir diyara götürüyor. İnsanın vicdanı doğrultusunda dinini yaşaması gerektiği düşüncemi pekiştirmemi sağlayan bir hikâye oldu. İsa peygamberi bekleyen ihtiyar Martın aslında her gün defalarca insanların ruhlarında yaşayan peygambere dokunuyor. Bizler de kendi inançlarımız doğrultusunda belki de her gün özlemini çektiğimiz değerlere dokunuyoruz ve fark etmiyoruz. Bu hikâyeden sonra belki de bunun ayrımını yaşayacağız. Kitabın üçüncü hikâyesi “Üç Soru” isimli hikâyedir. Bu hikâyede Tolstoy bana sıklıkla yaşadığım bir sorun için çözüm sunmuş âdeta. Bir işi en üst verimle gerçekleştirmek için ne yapmak gerekir? Bu hikâyedeki üç soruyu yanıtlamak belki de atılacak en büyük adım olacak. Elinizde bulunan herhangi bir iş için veya bu kitabı okumak için zaman bulmaya çalışıyorsanız size Tolstoy’dan şu cümleyi söyleyebilirim “Şunu hatırından çıkarma ki en uygun zaman içinde bulunduğun zamandır. Çünkü ancak o zaman kendi kendimize hâkimizdir.” Kitabın dördüncü hikayesi ise hepimizin aşina olduğu “İnsan Ne ile Yaşar?” İnsana dair yine üç soru soruyor bize Tolstoy ama bu sefer bunu yaratıcının huzurundan ders çıkarmak üzere kovulmuş bir melek üzerinden yapıyor. Bu sorulara yanıt bulurken de bize iyiliği, sevgiyi ve de çevremizde olup bitenlere sağır olmamayı öğretmeyi amaçlıyor. Bizi var eden, bir arada tutan şey sevgidir. Yolunda gitmeyen işler, asık suratlar, lanet okumalar… Her şeyi bir kenara bırakıp elimizdeki paylaşarak çoğaltmayı yolunu, duyarlı olmayı seçmeyi öğütlüyor bu hikâyede bize. Elimizde bir olanı paylaşırsak iki etmez mi neticede? Sevgiyle yoğrulup kaybolmaz mı tüm olumsuzluklar? Sevgi bize güzel göstermez mi yaşamdaki her şeyi… Kitabın beşinci hikâyesi bu kitabı okumanın verdiği haz ile eş değer bir isme sahip “Gerçek Mutluluk” Tolstoy bu hikâyesinde bizim topraklarımıza uğruyor ve bizi Urfa’da yaşayan İlyas adlı bir Başkır ile tanıştırıyor. Varlıktan yokluğa sürüklenen ihtiyarların yaşamına misafir oluyoruz. Zenginlikten yoksulluğa geçişin ızdırap olduğu düşüncesinin aksine yarım asır bulunmayan mutluluğa bu hikâye ile şahit oluyoruz. Tolstoy bu hikâyesinde dünya telaşından, maddi ve geçici varlıktan haz alınamayacağını bir kez daha gözler önüne seriyor. Kitabın altıncı ve son hikâyesi “En Büyük Ceza” En büyük cezanın malını mülkünü kaybetmek, canından olmak, öldürülmek olduğunu düşünen zavallı Trohim’in bilmediği bir şey vardı: insanın büyük bir boşlukta savrulmasına ve kuruntulara karışmasının başlıca sebebi maneviyatını kaybetmektir. Trohim’in de büyük günahının en büyük cezası onu akılsızca kuruntulara sürükleyecek olan inançsızlık oldu…
Hayatın Anlamı
Hayatın AnlamıLev Tolstoy · Ezr Yayıncılık · 20172,302 okunma
·
1.405 görüntüleme
Mehmet Sarıtaş okurunun profil resmi
Uzundu ama güzeldi 👏👏
mahiye Gürenli okurunun profil resmi
Etkilendim çok fazla.Ben hırslı değildim ama zengin, konumlu, güçlü bir aileye doğdum.Bu kitap da Tolstoy 'ın yazdıklarını tecrübe ile yaşadım ne bir eksik ne bir fazla.Can kaybı, mal kaybı , manevi yokluklar... Paranın ve gücün bir işe yaramadığını yaşayarak öğrendim
mahiye Gürenli okurunun profil resmi
Çok ilginç, Tolstoy Müslüman mı acaba? Hıristiyan inancı ile İslam inancı arasında ortak konular var ondan olabilir.En önemlisi kendi hayatımın özetini buldum bu incelemede...
Tuğçe T. okurunun profil resmi
Tolstoy'da bir kapsayıcılık hissettim. Tek bir din değilde dinler var gibi içinde. Biraz daha manevîyat temelli yaklaşımından kaynaklı olabilir. Her dinin güzel öğretileri birbirine az çok benzerlik gösteriyor dediğiniz gibi. Okumanızı tavsiye edeceğim bir kitaptır. 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.