Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İstanbul Sokaklarında İspanyolca Öğrenmek: Salerno'da Bir Bursalı Sipahinin Sıradışı Hikâyesi modern istihbarat teşkilatlarının kurulmasından yüzyıllar önce, serhaddin öte yanında casusluk yapmak için gerekli bilgi ve becerileri sağlayabilecek eğitim kurumları yoktu. Ancak, gene de Osmanlı casusları arasında Batı Akdeniz'le herhangi bir bağı olmayan Türk kökenlilere rastlamak da mümkündür. Bunlardan bir tanesi, 1552'de Salerno'da yakalanan Bursalı bir sipahidir. 12 yıldır askerlik yaptığını belirten sipahi, İstanbul sokaklarında İspanyolca öğrenmiştir; hem de bunu İspanya'dan kaçan müdeccellerle değil, Hıristiyan İspanyollarla konuşarak becermiştir. İfadesine göre, sorgusundan altı ay evvel Osmanlılar sefer için timarlı sipahileri İstanbul'a çağırınca, Bursalı da Mehmed Bey adlı alaybeyiyle (capitan) İstanbul'a gitmiş ve günlük 5 akçe ile donanmadaki kadırgalardan birine atanmıştır. 130 kadırga ve baştardeden oluşan donanma İnebahtı’ya varınca, Kapudan Sinan Paşa, ünlü korsan Turgud Reis'in adamlarından Piri Reis'e (Kitab-ı Bahriye nin yazarı meşhur denizciyle karıştırılmamalıdır) kalyetesiyle keşfe çıkması emrini vermiş, Bursalı'ya da Piri ne derse yapmasını söylemiştir. Ayrıca reise iki de mektup teslim etmiştir. Piri önce Otranto’ya, ardından da karaya çıkmadan Salerno'ya gider; çünkü birkaç ay sonra donanmanın Tiren Denizi'ne kadar gelmesinin en önemli nedenlerinden biri, Osmanlıların bölgede Salerno Prensi önderliğinde bir isyan çıkartma planlarıdır. Bu sırada Piri'nin Rum kölelerinden biri Salerno'nun 8 mil yakınında bir köyde Nicolò isimli bir kardeşinin yaşadığını söyler. Soruşturmanın bu kısmında geveze sipahimiz, Nicolò'nun eşkalini de verecektir. Bu Napolili Rum, kısa boylu, şişko ve siyah sakallıdır. Bunun üzerine Piri, kölesini karaya yollamaya karar verir. Bursaliya ona eşlik etmesini emreder ve Salerno'da Juan Felipe adlı bir denizciye verilmesi için Sinan Paşadan aldığı iki mektubu verir. Plana göre, Bursalı mektupların cevabıyla birlikte, bir ay sonra aynı yere dönecek ve Piri ile buluşacaktır. Bu çabalarının karşılığı olarak da elli ekü ve bir Hıristiyan köle alacaktır. Bir ekünün aşağı yukarı 55 akçe olduğu düşünülürse, bu miktar sipahimizin donanmadan 500 günde alacağı paraya eşittir. Bursalı’nın bir görevi de bilgi toplamaktır: Salerno halkı Osmanlı donanması hakkında ne demektedir? Habsburgların donanma göndermesi beklenmekte midir? Beklenmekteyse bu donanma nerededir? Halk prensinden hoşnut mudur? Napoli’de Osmanli donanmasına karşı hazırlıklar yapılmakta mıdır? İmparator Şarlken’den herhangi bir haber var mıdır? Şarlken'in kardeşi Ferdinand'ın Macaristan'da 12.000 Türk'ü öldürdüğü doğru mudur? Son ikisi hariç, bu sorular aslında mantıklı sorulardır; bir isyan arifesinde halkın nabzını ölçmek ve olası bir Habsburg müdahalesine karşı önlem almaya çalışmak normaldir. Ancak Protestanlarla başı belada olan ve çok yakında Metz’de ağır bir yenilgiye uğrayacak İmparator’un akıbeti ya da Macaristan'da Osmanlı ve Avusturya orduları arasında geçen bir muharebe hakkında Salerno'da istihbarat yapmak aslında biraz gariptir. Şüphesiz burada amaç, gelen haberleri İstanbul ya da Kapudan-ı Derya Sinan Paşa ile paylaşmak değil, Piri Reis'in kendi aldığı bir duyumu kontrol etmektir. Belki de, Osmanlıların aldığı bir mağlubiyetin Salerno halkı tarafından duyulup duyulmadığı merak edilmektedir, zira İstanbul yanlısı bir isyan çıkarabilmek için “yenilmez Osmanlı” imajina her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Piri Reis'in kendisine verdiği mektupları açmadığını, zaten okuma bilmediğini, bu yüzden de içinde ne olduğu hakkında bir fikri olmadığını iddia eden Bursalı, sadece bunların Sinan Paşanın huzurunda bir Sicilyalı tarafından yazıldığını belirtmekle ve İtalyanca olduklarını tahmin etmekle yetinir. Bunların, bölgede Osmanlı casus ve işbirlikçilerini harekete geçmeye teşvik etmek için yazılmış mektuplar olduğunu tahmin etmek kolaydır; ancak herhangi bir spesifik görev içerip içermediklerini, içeriyorsa bu görevlerin ne olduğunu bilmek imkânsızdır. Sorgudan tam 29 gün önce bir Pazartesi günü Nicolò ile Bursalı karaya çıkmışlardır. 2 mil yol gitti sonra Rum köle, yakınlarda olan bir kardeşini arayacağını ve 10 gün sonra Citerada kendisiyle buluşacağını belirterek Bursalı’yı yalnız bırakır. Limandan limana gitmeye başlayan Bursalı, burada bir sürü insanla karşılaşınca yakalanma korkusuyla cesaretini yitirecek ve soluğu bir gemide alacaktır. Gemideki adamlara Hıristiyan ve İspanyol olduğunu söylemeyi uygun görmüştür. Silahlarını ve cebindeki 5 eküyü alan denizciler, Bursalı’ya eğer halk tarafından öldürülmek istemiyorsa, silah taşıdığını ve İspanyol olduğunu söylememesini tembih edeceklerdir. Şüphesiz bu, eğer kulaklarına gittiyse, Habsburg karşıtı bir isyan çıkarma derdindeki Osmanlıların çok hoşuna gidecek bir detaydır. Nihayet Citera'ya geçen Bursalı’nın yanına elliden fazla adam gelecektir; bunlardan biri ona Hıristiyan olup olmadığını soracak, evet cevabı alınca da Türkçe bilip bilmediğini merak edecektir. Buna da evet yanıtı alınca Türkçe konuşmaya başlayan bu adam, casusumuzun buluşması gereken Juan Felipe'den başkası değildir. Bursalı hemen yanında taşıdığı iki mektubu kendisine vermek ister; fakat tedbirli Juan mektupları ancak diğerleri gittikten sonra alacaktır. Ardından Bursalı’yı diğer Osmanlı casuslarıyla tanıştırır. Juan Dominico adlı birinin evinde bir gece geçirdikten sonra Micer Juanillo adlı başka bir ajan kendisini dağlara götürür. Artık dört kişilik bir ekip olmuşlardır: Juan Domenico, kardeşi Juan Sardo, Micer Juanillo ve Bursalı. 3 işbirlikçi, Bursalı’nın donanma ve Şarlken ile ilgili sordukları sorulara tek tek cevap verirler. Ferdinand'ın 12.000 Osmanlı askerini öldürdüğü doğrudur. İmparator, Napoli Kral Naibi Pedro de Toledo'ya donanmayla denize çıkması için üç kez emir vermiştir; ancak naip bunu yapmak istememektedir. Fransa'ya karşı savaşmak için Napoli Krallığı'ndan 4.000 asker götürmek üzere 9 kadırga gelmiştir. Her yerde isyan havası vardır, halk İspanyolları istememekte ve prenslerinin Osmanlı donanması ile gelmesini beklemektedir. Bursalı, bu değerli bilgileri Piri Reis'le paylaşamadan Habsburglar tarafından yakalanacaktır. Daha önce Constantino örneğinde olduğu gibi avcı av olmuş, istihbarata çıkan Bursalı kendisini Osmanlı donanması ile ilgili soruların muhatabı olarak bulmuştu. O da Kandiyeli Rum kadar geveze çıkacak ve bildiklerini teker teker anlatacaktır. İnebahtı’dan ayrıldığı tarihten sonra Osmanlı donanmasına ne olduğunu bilmemekte, ancak donanmanın mevcudu hakkında detaylı bilgi verebilmektedir. İstanbul'dan gelen 130 kadırga ve mavnanın yanı sıra, Turgud Reis komutasında 20 kalyete ve pergendeden oluşan Donanma-yı Hümayunda on bin yeniçeri ve beş bin timarlı sipahi vardır. İşte Bursalı bu beş bin sipahiden biridir; bunların beş yüz tanesinin atı vardır, diğerleri ise atlarını geride bırakmışlardır. Ayrıca beş yüz de kabiliyetli denizci bulunmaktadır. Donanmaya başka kadırgaların katılıp katılmayacağını bilmemektedir; ancak hedefin Salerno Prensi'ni tahta geçirmek olduğu herkesin malumudur. Prensin taraftarlarından oluşan bir orduyla Napoli alınacak ve böylece halkın da ayaklanmasıyla krallık Habsburgların elinden alınacaktır. Ancak, her şey burada bitmişe benzememektedir. Donanma, Fransa kralının isteğine göre ya Fransa'da kışlayacak ya da İstanbul'a dönecektir. Bursalı’nın ifadesine göre, bir sonraki ayın on beşinde (ne yazık ki belgenin tam tarihi belli değildir) Osmanlı ile Fransız donanması buluşacaktır. Kendisine Osmanlı donanmasında Fransızlar adına kimin bulunduğunun sorulması üzerine, sipahimiz ismini bilmediği bu kişinin sultan tarafından sevilen, önde gelen (principal) bir Korsikalı olduğunu belirtmekle yetinmiştir. Fransa Kralı II. Henri ile Kanuni Sultan Süleyman arasındaki bütün müzakereleri yürüten bizzat bu kişidir. Burada bahsedilen, Habsburg müttefiki Cenova'ya karşı ayaklanan Korsikalıların lideri Bastelicali Sampieru Corsu olmalıdır. Fransızların desteklediği Corsu İstanbuľa kadar gelip sultanın huzuruna çıkmış ve Osmanlılardan destek istemiştir. Hakikaten bir yıl sonra Osmanlı donanması eşliğinde Korsika’da bir isyan çıkarmayı başarıp Cenovalıları defalarca yenecek, ancak Fransızların Cenova ile önce ateşkes, sonra da barış anlaşması imzalaması sonucu planları suya düşecektir. Korsika üzerindeki Fransa hayalleri ancak 1767 yılında, isyancılarla savaşmaktan bıkmış Cenova nın adayı Fransızlara satmasıyla gerçekleşecektir. Biraz konudan sapmak pahasına da olsa, şu detayı belirtmeden geçmeyelim. Bu olay Napoleon Bonaparte'ın 1769daki doğumundan sonra gerçekleşmiş olsaydı, Avrupa haritasını değiştiren bu meşhur komutan Ecole Militaire de giremeyecek ve sıradan bir Korsikalı asilzade olarak kalacaktı. Bursalı, iki Fransız kadırgasının da bulunduğu donanmanın başında ise sultanın damadı Rüstem Paşa'nın bulunduğunu da ekleyecektir. Ancak, bu doğru değildir. Donanmanın komutanı Veziriazam Rüstem değil, kardeşi Sinan Paşadır. Kara savaşlarında tecrübeli olan paşa deniz konusunda tecrübesiz olduğu için yanına Turgud Reis verilmiştir. Son olarak, Bursalı’nın İspanyolcayı İstanbul'daki müdeccellerle ya da 1492'de sürülen Sephardim Yahudileri ile değil de Hıristiyan İspanyollarla konuşarak öğrendiği şeklindeki ifadenin üzerinde biraz durmak gerekir. Bu aslında ihtimal dahilinde bir şeydir. İstanbul birçok mühtedinin kol gezdiği bir ticaret ve diplomasi merkezidir; Akdeniz'in dört bir yanından sayısız milletten insan çeşitli vasıflarla Osmanlı payitahtında bulunmaktadır. Böyle bir Babil kulesinde her dilin konuşulduğu ve her dinden ve ırktan insanın birbirleriyle sosyalleştiği yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bir başka ihtimal de, casusumuzun İspanya kökenli bir müdeccel ya da mühtedi olması ve Engizisyondan kaçmak için Bursalı bir Türk olduğunu söylemeyi tercih etmesidir. Bunun tam tersi durumlarda, mühtedi Osmanlı korsanları kendilerini yakalayan Hıristiyanlara doğma büyüme Müslüman olduklarını belirtmekten ve Engizisyondan kurtulmaya çalışmaktan geri durmayacaklardır. Zira Engizisyon ancak Hıristiyanları yargılayabilir; hiç vaftiz olmamış, Müslüman doğmuş insanlar yetki alanının dışındadır. Bazen aylarca süren soruşturmalara tâbi oldukları halde hikâyelerine sadık kalan inatçı mühtedilere örnek vermek kolaydır. Mesela, 1624 yılında yakalanan Ferraralı mühtedi korsan Francesco Guiccardo/Gavur Ali Reis, 19 tanığın aksi yöndeki ifadelerine rağmen, Sinoplu bir Türk olduğunda israr etmiş, anne, kardeş, amca ve ablasının isimlerini vermiş ve hatta işi bir Müslüman hazırlamadıkça yemek yememeye ve sekiz ay İtalyanca konuşmamaya kadar götürmüştür. Daha önce bu yöntemle bir kere Engizisyondan kurtulduğu ve fidye ile serbest kaldığı düşünülürse, ısrarının nedeni daha iyi anlaşılabilir. Şimdi tekrar Bursalı sipahimize ve şüpheli ifadesine dönelim. Bu ifadenin yalan olabileceği hususunda bir başka belirti de, bazı detayların yanlış olmasıdır. Öncelikle, Bursa İstanbul'dan 20 mil uzakta değildir; bu mesafe çok daha fazladır. Ayrıca, ifadesi boyunca Osmanlı kapudan-ı deryası Sinan Paşa ya Rüstem demesi şüpheleri büsbütün arttırmaktadır, zira bu paşa ile bahsettiği gibi yüz yüze görüşmüşse, ismini nasıl karıştırmaktadır? Bir Osmanlı sipahisinin sekiz senedir imparatorluğu yöneten birini tanımaması mümkün müdür? Son olarak, görev yeri taşra olan bir sipahi, İstanbul sokaklarında İspanyolca öğrenecek kadar çok dolaşmış olabilir mi? Bu sorulara kesin bir yanıt vermek imkânsız gözükmektedir; geriye sadece akıllıca tahminler kalmaktadır. Bursal’nın hikâyesinin doğru olup olmadığını belki hiç bilemeyeceğiz, ama en azından şunu söyleyebiliriz: Kendisini sorgulayan Habsburg yetkililerini hikâyesine inandırmayı başarmış görünmektedir.
·
158 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.