Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kandiyeli Constantino/Muhammed ve Yeniçeri Ahmed Gene Güney İtalya’da iş üstünde yakalanan bir başka mühtedi Osmanlı ajanı da Constantino'dur. Aslen Rum olan Constantino, Venedik hakimiyetindeki Girit adasının Kandiye şehrinde doğmuş ve Müslüman olunca Muhammed/Mehmed adını almıştır. Kuzey Afrika'daki korsan limanları, kendisi gibi birçok mühtediyle doludur. Aslına bakılırsa, literatürde gaza peşinde koşan din savaşçıları olarak lanse edilen Osmanlı korsanlarının büyük bir kısmı Hıristiyan doğup, şu veya bu nedenle Müslüman olmuş fırsatçılardan oluşmaktadır. Constantino da bunları örnek almış olmalıdır. Son olarak, nevmüslimler arasında Hz. Muhammed'in ve Ehl-i Beyt'in isimlerinin sıklıkla tercih edildiğini hatırlatalım. Ünlü Osmanlı korsanı ve Trablusgarp Beylerbeyi Turgud Reis 1561-1562 kışında Constantino'yu ve Ahmed (Ayamet) adlı bir başka yeniçeriyi, bilgi toplamak üzere Sicilya'ya göndermiştir. Ahmed şu bildiğimiz yeniçerilerden, yani Balkanlar'daki Hıristiyan tebaadan devşirilip merkezi ordunun elit birliklerini oluşturan tüfekli piyadelerden değildir. Kuzey Afrika'daki yeniçeriler, Batı Anadolu kökenli gönüllü Müslümanlardan oluşmakta ve şehirlerde yerel güçleri oluşturmaktadır. 1519 yılında İstanbul'a tâbi olmayı kabul ettiğinde, Barbaros Hayreddin, Sultan Selim'den Anadolu Müslümanları arasından asker toplamak için izin almış ve bu yolla kendisine sadık bir birlik oluşturma yoluna gitmiştir. Burada Selçuklulardaki gulam, Mısır'daki memluk ve Osmanlılardaki devşirme uygulamasındaki mantığı gözlemlemek mümkündür: Başka bir coğrafyadan getirildiği için yerel halkla bağları kopuk ve kapu halkını oluşturduğu yönetici elite ya da hanedana sonuna kadar sadık askeri birlikler oluşturmak. Mühtedi olmamakla beraber, Ahmed göreve gittiği bölgeyi iyi bilmektedir. Daha önce Malta korsanlarına, yani Saint Jean şövalyelerine esir düşmüş ve Sirakuz’u tanıma şansı bulmuştur. Constantino ise yıllanmış bir casustur; yakalandığı zaman verdiği ifadeye göre daha önce bir başka Cenovalı ile birlikte, bu sefer başka bir Sicilya şehrine, Trapani’ye bir operasyon düzenlemişlerdir. Korsanları sadece din uğruna savaşan kahramanlar olarak gören bakış açısının bir eleştirisi için bkz. Emrah Safa Gürkan, “Batı Akdeniz'de Osmanlı korsanlığı ve gaza meselesi,” Kebikeç: Insan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi 33 (2012), s. 173-204. Turgud, iki casusuna bir firkateyn verecektir. Ayrıca, eğer Sirakuz'a girmeyi başarıp, şehrin tahkimatı, topları ve garnizonu hakkında bilgi getirdiği takdirde, Constantino’ya beş Hıristiyan köle ve 1000 ekili gibi yüklü bir mükâfat vermeyi önerecektir. Avlonya sancakbeyinin casusuna verdiği 10 duka bununla karşılaştırıldığında komik kalmaktadır. Bir ekünün yüzyılın başında 50, ortalarında ise 55 akçe civarında olduğu hesaba katılırsa, bu rakamın Osmanlı casuslarının yüzyılın başında aldığı ortalama 1000 akçeden (bkz. Dördüncü Bölüm] 50 kat daha yüksek olduğu ortaya çıkar. Habsburg casusları da ortalama 100-200 eküden yukarı maaş almazlar; 1570'lerde İstanbul'daki istasyon şefi Aurelio Santa Croce’nin aldığı maaş bile ancak 300 duka yani 340 eküdür.1000 ekü gibi yüksek bir rakam, ihanetini mazur göstermeye çalışan Constantino'nun abartması olmalıdır. Turgud'un talimatlarına göre, iki casus Sirakuz’da Turgud'un iki ay önce yolladığı Juan adında bir Rum bulacaktır. Juan, Memi Reis adlı bir korsanın kölesidir; ancak Memi Reis casus olarak kullanması için esirini patronu Turgud'a vermekte tereddüt etmemiştir. Yakalanan Constantino’nun sorgusundan üç ay önce, iki casus Sicilya'ya doğru yola çıkmıştır. Kötü hava Tunus kıyılarında bulunan Cerbe, Sifaks, Manastir ve Kelibia limanlarında bunları birçok kez durmaya zorlayacaktır. Sicilya Boğazı'nı geçmek için yola çıktıklarında kendilerine Turgud'un dil almak yani esir tutmak için yolladığı bir pergende de eşlik etmektedir. Ancak, Sicilya'dan Pantelleria adasına giden bir tüccar gemisinden altı Hıristiyan ele geçirir geçirmez pergende geri dönecek ve iki casusun fırkatesini yalnız bırakacaktır. Sicilya'nın en güneydoğusunda bulunan Passero Burnu'nda Malta korsanları ile karşılaşınca, iki casus yanlarına dört Türk daha alarak karaya çıkmış ve fark edilmemek için gece seyahat ederek 50 kilometre yol yaptıktan sonra Sirakuz'a varmıştır. Grup şehre varınca Constantino'nun önden gitmesine karar verilir. Bu talihsiz bir seçimdir; Constantino şehir kapısına gelince daha önce Trablus'ta köle olan bir asker tarafından tanınacak ve hemen yakalanacaktır. Bu noktada bir parantez açıp bu tip tesadüfi karşılaşmaların bizi çok şaşırtmaması gerektiğini belirtelim. On altıncı yüzyıl Akdeniz dünyası liman şehirleriyle sınırlıdır; casus, tüccar, asker, korsan, esir fidyecisi bu şehirlerin işlek liman, han ve caddelerinde her gün birbirlerine rastlamaktadır. Mesela, Habsburglar tarafından 1577 yılında Osmanlı Tersanesi'ni sabote etmek için İstanbul'a gönderilen Martin de Acuna, Esteban isimli bir Rum tarafından ele verilecektir. Bir zamanlar Habsburglar adına casusluk yapmış olan Esteban, Napoli'den kaçıp ihtida etmiş ve Osmanlı hizmetine girmiştir. Constantino'nun yakalanması avcının av olması anlamına gelmektedir; Turgud'un casusu artık istihbaratın öznesi değil, nesnesidir. Kuzey Afrikada ne olup bittiğini ve kurt korsanın kendisine nasıl bir görev verdiğini öğrenmek isteyen Habsburglar, Constantino'yu sorguya alırlar. Kendisini kim yollamıştır? Bölgede başka casuslar var mıdır? Kanuni, donanmasını Batı Akdeniz'e yollayacak mıdır? Eğer yollayacaksa, bu donanma nereye saldıracaktır? (İki sene önce Osmanlı donanmasının Cerbe Zaferiyle Habsburg donanmasını büyük bir bozguna uğrattığını hatırlatalım.) Trablus'da kaç tane kadırga vardır? Constantino nazlanmaz, hemen şakır: Turgud Reis tarafından gönderilmiştir ve bölgede başka Osmanlı casusları da vardır. Yukarıda adını andığımız Juan ve Trapani operasyonunda Constantino'ya eşlik eden Cenovalı mühtedi bunlardan sadece ikisidir. Bu sonuncusu ile birkaç yıl önce çıktıkları operasyon Habsburg yetkililerinin merakını celp etmiş olacak ki Constantino detay vermektedir. Korsanların, dönemin terimini kullanmak gerekirse ganaimle doyum olduğu” başarılı bir yağma harekâtından sonra, Ali Reis adlı bir korsan, Constantino ve Cenovalıyı Trapani yakınlarına bırakmıştır. Tanınmamak için Hıristiyan kıyafeti giyen ikili şehre yakın bir bahçeye geldiklerinde Cenovalı, Constantino'yu arkada bırakmış ve tek başına şehre girmiştir. İki saat sonra yanında Osmanlı ajanı bir Trapanili ile dönecek ve ikili bir süre sohbet edeceklerdir. Sohbet bitince, Trapanili’yi arkada bırakan iki casus, Ali Reis'in kadırgasına dönecek ve Cenovalı burada efendisine uzun bir rapor verecektir. Constantino'nun verdiği eşkâle göre zahire taşıyan bir gemiyle İspanya ya doğru hareket eden Trapanili ajan kızıl sakallı, 35-40 yaşlarında biridir; üst dudağı dişlerini gösterecek kadar kopmuştur. Habsburg istihbaratinın yaptığı soruşturma böyle birinin gemiye bindiğini doğrular; hatta Osmanlı ajanı, Sicilya Kral Naibi ve Medinaceli Dükü Juan de la Cerda'nın adamlarının Tunus sultanından gelen şahinleri gemiye bindirmesine bile yardım etmiştir. Şimdi tekrar cömertçe itiraflarda bulunan ajanımız Constantino'ya dönelim. Ifadesine göre, Cerbe hisarında 80 Türk ve Slav bir mühtedi olan Kaid Mustafa'ya ait iki kalyete bulunmaktadır. Trablus'ta toplam 2.000 köle vardır; ancak bunların çoğu, yağmaya çıktılarında korsanlara eşlik etmektedir. Turgud'un 14, yardımcılarının ise 6-7 kadırgası ile 20-21 kadırgayı bulan bir filo 1562 ilkbaharında denizlere açılacaktır. Ama Turgud, beş ay önce İstanbul'a yolladığı kâhyasının dönüşünü gene de bekleyecektir. Kâhya, sultana iki önemli tutsak götürmektedir: Akdeniz’in namlı korsanlarından Visconte Cicala ve oğlu Scipione. Bu sonuncusu, Yusuf Sinan adıyla Enderun'a girecek ve vezirlik, kapudan-ı deryalık ve hatta kırk günlüğüne de olsa veziriazamlık yapacaktı. Osmanlı kaynaklarının Cigalazade olarak andığı paşanın adı hâlâ İstanbul’un meşhur semti Cağaloğlu'nda yaşamaktadır. Constantino, sorgucularına Cerbe’deki hezimetten sonra Batı'da korkuyla beklenen Osmanlı donanmasının, gelecek sene Tunus'un limanı Halkü l-Vad'a saldıracağını söylemiştir. Bu bilgi doğru çıkmayacaktır. Osmanlılar bu Habsburg presidiosu, yani hisarına ancak 1574'te saldıracaklar ve 1565 Malta Kuşatması'na kadar da batıya donanma göndermeyeceklerdir. Constantino'nun, sultanı donanma yollamaya kışkırtanın bizzat Tunus Sultanı III. Ahmed olduğunu söylediğini de belirtelim. Constantino'ya ne olduğunu ne yazık ki bilmiyoruz. O dönemde, tutsak düşen mühtedilerin sorgudan sonra kürekçi olarak kadırgaya konmaları âdettendi; Turgud Reis gibi namlı bir denizci bile esir düştüğünde kadırgada kürek çekmiştir. Bir başka olasılık da Hak Dinden saptığı, yani mürtet olduğu için Engizisyon'a teslim edilmesidir. Katolik değil Ortodoks olması Constantino'yu kurtaramaz; Engizisyon mezhebine bakmadan bütün Hıristiyanları yargılamaktadır. Rum mühtedimizi kurtaracak tek şey, sürekli kürekçi sıkıntısı çeken ve yakaladığı her Müslümanı kadırgaya koymaya çok hevesli Habsburg yetkilileridir. Eğer Engizisyona teslim edildiyse, Palermo'ya gönderilip irtidadı için pişmanlık göstermesi ve cezasını çekmesi gerekmektedir. Zındıkları bekleyen geniş bir ceza yelpazesi vardır: Topluma günahlarından pişman olduklarını ve af dilediğini göstermek için sambenito giyip sokaklarda dolaşmak, temel dini eğitim alıp (Lat. catechismus, Yun. katekisis) “tashîh-i itikâd ve tecdîd-i îmân” etmek ve herkesin önünde kırbaçlanmak gibi hafif cezalarla paçayı kurtaranlar olmuştur. Ancak, kadırga, hapis ve hatta idam gibi ağır cezalar da söz konusudur. İrtıdadında israr edenler yakılmaktadır; ancak Constantino'nun başına bunun gelmediğinden emin olabiliriz. Bunun nedeni, bu dili hemen çözülen pratik zekalı casusun İslam uğruna ölümü göze almayacağına güvenmemiz değildir. Sicilya Engizisyonunun sadece 5 Müslüman yaktığını bilmemizdir; bunların dördü İnebahtı bozgununun hemen ardından, 1572'de Messina limanında düzenlenen ve Don Juan'ın da hazır bulunduğu bir dini törenle (auto-dafe) yakılacaktır.
·
271 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.