Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

CHP Dönemi Siyasetle İlişkisi Derginin çıkış amacının mevcut siyasi iktidarın halk ve onun değerleri üzerindeki baskısına son vermek olduğu daha birinci sayının ilk sayfasında net bir şekilde ortaya konulmuştur. Derginin isminin altında yer alan “Allah’a, Millete, Vatana Koşanların Dergisi” ve “Hakka Tapar-Halkı Tutar” sloganları yayın politikasını anlamak bakımından son derece önemlidir. “Genç Arkadaşlar!..” başlıklı yazıda, “Serdengeçtiler, her türlü kötülüklerle amansız bir şekilde mücadele etmek için ortaya atıldılar. Onlar ilhamlarını Allah sevgisinden, millet sevgisinden, vatan sevgisinden alıyorlar. Bu memlekete ve bu millete, bitmiş tükenmiş müstahase haline gelmiş adamlardan, İttihat ve Terakki artıklarından hayır gelmeyeceğine inanmış bulunuyorlar. Vatanı taze bir heyecan tufaniyle yeniden fethetmek, bu topraklara, ‘Bu topraklar için toprağa düşenlerin’ çocuklarını hakim kılmak istiyorlar. Gençler! Aşınmamış vicdanların gür sesleri… Siz de bu çetin yolda pervasızca yürümeğe yemin edenlerin safına, Serdengeçti’ler kafilesine katılınız!..” (Serdengeçti: S.1, s.2) denilmektedir. Bu ifadeler derginin çıkış amacının daha net anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu ifadelere göre; mevcut siyasi iktidar ‘İttihat ve Terakki artıkları’ olarak görülmekte ve bunun mücadelesi için gençliğe çağrı yapılmaktadır. Yukarıdaki ifadelerden Serdengeçti dergisinin mevcut siyasi iktidara karşı olduğu ve bunun mücadelesinin Allah, millet ve vatan sevgisinden alınan ilhamla yapılacağı anlaşılırken, iktidara yönelik eleştirinin de açık bir şekilde ifade edildiği söylenebilmektedir. “Yolumuz-Bizim Milliyetçiliğimiz” başlıklı bir diğer yazıda, yine mevcut siyasi iktidara yönelik dolaylı eleştirilere yer verilmiştir. Serdengeçtiler için milliyetçiliğin bir vasıta değil, bizatihi gaye olduğuna vurgu yapılarak, şöyle devam edilmektedir: “Milliyetçiliği, bu ulvi gayeyi büyük servetlere, yüksek makamlara erişmek için vasıta olarak kullananlar vardır. Biz temiz niyetli, vatan duygulu, memleket düşünceli Türk gençleri, bu türlü milliyetçilikten nefret ediyoruz. Bizim milliyetçiliğimiz hususi vagon, bol harcırah, yüksek makam milliyetçiliği değildir. Hakka tapan halkı tutan, yalınkılıç bir milliyetçiliktir” (Serdengeçti: S.1, s.3). Yazıda, siyasi iktidardakilerin milliyetçiliği kullandıkları ve bunun üzerinden kendilerine imtiyaz sağladıkları açık bir şeklide ifade edilmektedir. Tek parti iktidarının hiçbir eleştiriye müsamaha etmediği ve bunun ötesinde gazete ve dergilerinde çıkacak haberleri dahi kendi belirlediği bir dönemde Serdengeçti dergisinin yukarıdaki ifadelerle iktidara karşı olduğunu dile getirmesi dönemin basın-iktidar ilişkileri bağlamında değerlendirildiğinde büyük önem taşımaktadır. Serdengeçti dergisinde siyasi iktidarın sadece ülke içi politikaları değil, dış politikada uyguladığı yöntemleri de eleştirilmektedir. “Nereye Gidiyoruz?” başlıklı yazıda ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum ve iktidarın bu duruma gelinmesindeki politikaları tarihsel bir süreç içerisinde verilerek okuyucuya aktarılmaktadır. Serdengeçti’de ülkenin içinde bulunduğu acı tablo net bir şekilde ifade edilmiştir. “Şimdi biz kah oraya kah buraya yalvarıyoruz. Amerika’dan dolar bekliyoruz. Londra’dan haber” Ruslar boğazlardan üs mü istiyor? Hemen aklımıza şu geliyor: ‘Bakalım Amerika ne diyecek, onlar bizi bırakmaz canım’ Gazetelerimiz, Anadolu Ajansımız Vaşington ve Londra’dan haber aktarmakla meşgul… Çalıp çırpıyoruz. Milleti periperişan ediyoruz. Sonra bir dilenci gibi millet adına Amerika’ya, şuraya buraya avuç açıyoruz (Serdengeçti: S.4, s.4). Siyasi iktidarın politikalarına karşı bir diğer eleştiri A.G. imzalı “Biz Neye İnanalım?” başlıklı yazıda yer almaktadır. Dünya üzerinde demokrasi ve komünizm rejimlerinin çarpıştıklarına işaret edilen yazıda, iktidar tek parti zihniyetini terk etmemekle eleştirilmektedir. “Böyle nazik bir ahval içinde her millet gibi hareket hattını tayin zorunda olan Türk milleti ezeli prensibine uyarak insanlığın hak ve hürriyetine hürmeti şiar edenin demokrasi safhasında yer almıştır. Fakat topyekûn bu safın gönüllüsü olan bizler iktidar partisinin bir türlü tek parti zihniyetini terk etmemesi yüzünden milletin iradesi bir türlü tecelli edemiyor ve bu yüzden demokrasi denilen muhteşem sistem nizam ve prensiplerinden bambaşka bir şekle adeta bir (ucube) haline getirmiş bulunuyor. Ne çare ki koltuk kaygısı ile millî irade aleyhine yaratılan bu hareketten memleketin uğradığı zararı düşünmeyen iktidar partisi mensupları yarınki tarihin kendilerinden ne şekilde bahsedileceğini bile bir an olsun hatırlarına getirmiyorlar” (Serdengeçti: S.1, s.12). Serdengeçti dergisinin siyasi iktidara ve siyasete yönelik mesafeli olduğuyla ilgili net ifadeler ikinci sayısında kullanılmıştır. Çünkü birinci sayıda iktidara yönelik eleştirilerden dolayı dergiye yüzlerce mektup gelmiştir. Okuyucuların çoğunluğunun merak ve endişeleri “Bize Soruyorlar, Cevap Veriyoruz” yazısıyla cevaplandırılmıştır. “Particilik hastalığına tutulmuş bir adam bize soruyor: Siz hangi partidensiniz? Cevap veriyoruz: Biz hiçbir partiden değiliz! Hiçbir yerin kulu, kölesi, yeminlisi değiliz. Hak ve hakikat yolunda yürüyen hür kişileriz. Bir İttihat ve Terakki artığı nasihat ediyor: Oğlum çok açık ve çok ileri gidiyorsun. Nerde olduğunu bilmiyorsun. Sonra seni yaşatmazlar, boğarlar, kovarlar, üzerinden silindir geçerler, dinle beni. Dinliyorum! Evet, biz çok açık ve çok ileriyiz, tıpkı hakikatler gibi. Onlar bizi boğabilirler, kovabilirler, hepsini yapabilirler. Fakat şunu asla yapamazlar. Bizim kıymet verdiğimiz şeyi bizden alamazlar. Bu da genç ruhlarımızda yaşattığımız Allah sevgisi, millet sevgisi ve vatan sevgisidir. Biz ne yaptığımızı, nerede durduğumuzu biliyoruz.’ Gayet açıkgöz feleğin çemberinden geçmiş bir iş adamı ders veriyor: Oğlum sen elin etlisine sütlüsüne karışma; nene lazım, altta kalanın canı çıksın, zaten bu dünya namussuz… Gemisini kurtaran kaptan… Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı derler. Bir ay daha sabretsen de şu diplomanı alsan olmaz mı idi? Hayır efendim, ayı ayıdır, dayı da dayı; sizin tavsiye ettiğiniz şey kahpelikten başka bir şey değil! Suya da dokunacağız sabuna da. Dokunmadan temizlik olmaz. Bir hoca efendi vaaz ediyor: İnşallah muvaffak olursunuz oğlum, amma velakin tedbiri elden bırakmamak lazım, ‘acele işe şeytan karışır’ Cenabıhak Kur’an-ı Kerim’de ‘sabrediniz’ buyuruyor. Hayır efendim. Cenabıhak Kur’an-ı Kerim’de ‘sabrediniz’ diyor amma sizin anladığınız manâda değil. Sizin sabrınız ölülerin sabrı gibi. Tedbir ve temkin dediğiniz şey de korkaklıktan başka bir şey değildir. Oturduğunuz yerde şunu bunu çekiştirmek, bol bol rahat rahat kahramanlık taslamak bir şey ifade etmez. İnşallah olup bitenlerden siz de mesulsunuz. Size haddim olmayarak Hz. Ali’nin bir sözünü hatırlatayım: Hz. Ali diyor ki; “Namuslu insanın korkaklığından, namussuz insanın cüretinden Allah’a sığınırım”. Siz çoktan ölmüşsünüz; bir fatihalık işiniz kalmış, bari susun… Hak sever fakat mütereddit bir vatandaş diyor ki: Kardeşim çok doğru söylüyorsunuz, çok doğru amma bu memlekette…” (Serdengeçti: S.2, s.2). Bu yazı, Serdengeçti dergisinin çıkış amacını vurgulamanın yanında hakikati ifade ederken karşılaştığı ve bundan sonra da karşısına dikilecek olan başta siyasi iktidarlar olmak üzere her türlü engelin aşılacağı mesajını vermektedir. Çünkü dönem tek parti dönemidir ve birçok gerçek ifade edilememektedir. Bunu ifade edenlerin başına her türlü kötülük gelebilmektedir ancak Serdengeçti tüm bunların hepsine göğüs gereceğinin altını ilk başta çizmektedir. Serdengeçti dergisinde okuyucuya bu mesajlar verilirken, siyasi iktidar bu sayıda dergiye ilk sansürü uygulamıştır. Osman Yüksel imzasıyla yayınlanan “Manevi Emperyalizm” yazısından bazı bölümler çıkarttırılırken, “3 Mayıs Millî Feveranı” yazısı da tamamen atılmıştır. “Manevi Emperyalizm” yazısı sansüre uğrayıp belli bölümleri çıkartılmasına rağmen yine de dergi eleştirelliğiyle dikkat çekmektedir. Kendi kültürüne yabancılaşmanın ve yabancı kültürleri ileri görmenin eleştirildiği bu yazıda, özellikle Meclis’teki milletvekillerinin acizliğini ele almaktadır: “Bu vaziyete bir son vermek için zaman zaman Büyük Millet Meclisi’nde münakaşalar olur. Milletvekillerimizden ekserisi Ankara Radyosu’nda Alaturka musikiye büyük mikyasta yer verilmesi isteğinde bulunurlar. Fakat yine her zaman olduğu gibi ileri fikir ileri zevk, ileri ses aristokratları kendilerini gösterirler. Milleti ve sağduyuyu sustururlar. Musa’nın asası gibi bin bir türlü mucizeler gösteren her yerde sözü geçen bir millet ve meclisten daha kuvvetli olabilen bu tek kelimenin ileri kelimesinin üzerinde durmak istiyoruz” (Serdengeçti: S.2, s.3). Yazının normal seyri ve devamında ifade edilenlere bakıldığı zaman sansürlendiği gayet doğal bir şekilde anlaşılmaktadır. “Bir Fakültenin İçyüzü” yazısında ise iktidarın eğitim politikasına yönelik eleştiriler bulunmaktadır. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde gereksiz bölüm açılmasına yönelik sert tepkiler gösterilmekte, bunun yanı sıra okumak için Anadolu’nun en ücra köşelerinden İstanbul ve Ankara’ya gelerek bin bir yokluk içinde eğitim hayatını sürdürmeye çalışan gençlerin içler acısı durumu ortaya konulmaktadır: “Hey gidi zavallı milletin paraları, Almanya’da, İngiltere’de, Amerika’da varmış diye bizimkiler de onlara benzemek için böyle şeyler yapıyorlar. Sonra muhakkak Hintçe, Çince bilen birisi lazımsa gönder Hinde, Çin’e öğrensin. Zaten bu türlü şubelere giren talebeler de hiçbir yerde tutunamayan, dalgacı, aylakçı, asker kaçağı çocuklardır… Genç münevver arkadaşlarımız tavan aralarında, bodrumlarda, abdesthane kenarlarında adeta bir menfa hayatı yaşıyorlar. Vekâlete bir pansiyon açması için müracaat edildiği zaman tahsisat yok, para yok! diye bas bas bağrışırlar. Öte tarafta hiçbir işe yaramayan yerlere on binler dökerler” (Serdengeçti: S.2, s.9). Dergide sadece üniversite eğitimi değil, ilköğretimde de uygulanan eğitim metotlarının Türk kültür ve manevi değerlerinden uzak olduğu vurgulanmaktadır. Oğuz Fazlıoğlu imzalı “Talebe mi Yetiştiriyoruz, Yoksa Ultra Modern Sevdazedeler mi?” (Serdengeçti: S.2, s.12) başlıklı yazıda 23 Nisan törenlerinde çocuklara millî marşlar ve terbiyeli okul şarkıları söyletmek yerine gayri ahlaki meyhane şarkıları söylettirildiği belirtilerek, bunun en büyük nedeninin siyasi iktidarın açtığı Köy Enstitüleri’nde yetişen öğretmenler olduğuna işaret edilmektedir. “Nereye Gidiyoruz?” yazısında ise Köy Enstitüleri’yle ilgili olarak önemli tespitlerde bulunulmaktadır. “Sözde köylüyü kalkındırmak için kurulan köy enstitülerinin hazin manzarası hepimizin malumudur. Bu topraklar üzerinde bu toprağın insanına yabancı bilgisiz fakat her şeyi ben bilirim iddiasında bulunan, ukala, menfur ruhlu yıkıcı bir nesil yetiştirmek milletimizin geleneklerini, manevi kıymetlerini çiğneterek mevcut mülk nizamını alt üst etmek gayesini güttüler. Ali ve Tonguç babaların dedikleri olsaydı, Türkiye belki de bugün Sovyetler Birliği’nin bir cumhuriyeti olacaktı” (Serdengeçti: S.4, s.5). Siyasi iktidarın eğitim politikasının yanı sıra, kültür ve sanat konularında yürüttüğü politikalar da Serdengeçti’de eleştirilmiştir. N. Sevilen imzasıyla “Türk Musikisi ve Katilleri” başlığıyla yayınlanan yazıda devletin yayın organı olan Ankara Radyosu’nda yayınlanan müzikler ele alınarak incelenmiştir. Yazıda, Türk Musikisi’ne hiç değer verilmediği gerçeğine işaret edilerek bu durum eleştirilmiştir: “Bu memlekette milletin ruh yapısının ifadesi olan musikimizi katletmek vazifesi Ankara radyosunun mukavva bileklerine tevdi edilmiş bulunmaktadır. Hangi telakkinin sahibi olduğunu bir türlü teşhis ve temyiz edemediğimiz bu müessese yıllardan beri bize ısrar ve inatla Hotantolar müziğini dinletti. Memleketin medarı iftiharı sayabileceğimiz sanatkârlar dururken bu bobsitiller albümü radyo bize zenci hortlakların çığlığını andıran müziğini dinletmek ve zevkimize tahakküm etmek cüretini nereden alıyor?” (Serdengeçti: S.2, s.10). Serdengeçti dergisinin her sayısının son bölümünde yer alan “Gülünç Hakikatler” mizah sayfasında da siyasi iktidarla ilgili çeşitli konular mizahi bir dille okuyuculara sunulmuştur. Bu bölümde özellikle CHP ve onun Millî Eğitim Bakanlığını yapan Hasan Ali Yücel ile ilgili olaylara çokça yer verilmiştir. Gülünç Hakikatler mizah sayfasında yer alan yazılardan birkaç örnek: “Gazete ve dergilerde bir münakaşadır gidiyor. ‘Dağ başını duman almış’ şarkısı Cumhuriyet Halk Partisi’nin malı olabilir mi, olamaz mı? Doğrusu biz demokrasi ve hürriyet kavgasının şarkılara türkülere kadar sirayet edeceğini bilmiyorduk. Memleketin bin bir sefalet içinde süründüğü şu anda böyle şeyleri ciddiye alıp münakaşa edenlerin, muhakkak akıllarından zoru olsa gerek! Fakat mademki ciddiye almışlar, biz de bu hususta görüşümüzü bildirelim. Bize kalırsa bu şarkı Halk Partisi’nin malı olmalıdır. Çünkü Halk Partisi hele onun içinden bazıları başa geçmeye, başa oturmaya, yazmaya pek meraklıdırlar. Dağın başını da onlar alsın. Diğer taraftan Atatürk’ün şu türküyü de çok sevdiğini söylerler. ‘Asmalarda üzüm, yosmalarda gözüm, biraz daha büyürsem, çapkınlıkta gözüm’ Bunu da az bir değişiklikle, ‘Asmalarda üzüm, yosmalarda gözüm, biraz daha büyürsem, sandalyede gözüm’ Demokrat Parti benimsesin. Böylece kavga da bitsin” (Serdengeçti: S.3, s.15). Yine mizah sayfasında “Azrail Partisi” başlıklı yazıda şöyle denilmektedir: “İki sene evvel İncedayı, Eskişehir’de söylediği bir nutukta: ‘Demokrat Parti henüz çocuktur. Bir çocuğa nasıl iktidarı teslim edebiliriz?” demişti. Bu hadiseden sonra iktidarın kodomanları, aynı manaya gelen sözler sarf ettiler. ‘Bu millet bizim vasiliğimize 20-25 sene muhtaçtır’ dediler. Ben hesap ettim. Halk Partisi ileri gelenlerinin hemen hepsi 20-25 sene sonra tebdili makam edecekler. Anlaşıldı… Bu iş kaydı hayat şartıyla… Bu ne saltanat yahu, tam 25 sene oldu! Abdülhamit müstesna, hiçbir Osmanlı padişahı böyle saltanat sürmedi. İktidarı ele alabilmek için, demek Azrail Partisine lüzum var. Ancak onların hakkından bu parti gelir (Serdengeçti-Mayıs 1949: S.6, s.14-15). “Altı Okun Hikayesi Dilberim prensipleri ne hale sokmuşlar!... Milliyetçilik. Merasimlerde söylenen nutuk! Geçmişimize, maziye sövüp saymalar. ‘Yaptık’, ‘yarattık’, ‘etrafında sımsıkıyız’ haykırışları… 25 yıldır bitmeyen nakarat! Devletçilik: Tuzu bile inhisar alana alarak, korkutan bir nevi garip bir tarzı idare… Laiklik: Alanen ve resmen din ve mukaddesat düşmanlığı. Millî Mücadeleyi yapan ruhun aforoz edilmesi. Cumhuriyetçilik: Sarayın köşke tebdili… Şehzadelerin yerine şefzadelerin gelmesi. İnkılapçılık: Yeşil Türbe’nin kapatılması, mavi gişenin açılması. Mukadderat, alınyazısı gibi kilemelerin yerine şans, talih ve sürprizin ikamesi. Fatih’in kendi şehrinde hapsedilmesi. Buna mukabil yeni muazzam Anıt-Kabirler inşaatı. Fatiha’nın beş dakika sükuta tebdili. Halkçılık: Halkla partisi arasındaki korkunç uçurumun adı. Farklar: 1- Halk verir, o alır. 2- Halk inanır, o inanmaz. 3- Halk caminin içinde, o dışında (Cenaze merasimlerinde). 4- Halk susar, o söyler. 5- Halk boyun eğer, o emreder. 6- Halktan biri suç işledi mi doğru hapise. O her yerde mahkum değil, hâkimdir. 7- Halk bakar, o yer. 8- Halkta dua, onda riya. 9- Halk yolsuzdur, o yolludur. İşbu 9 sebepten dolayı CHP’nin kendi prensipleriyle ve halkla alakası olmadığı ilan olunur” (Serdengeçti: S.7, s.14). İktidarın dine bakışı da açık bir şekilde eleştirilen dergide, siyasi iktidarın, bu ülkenin Müslüman olduğunu ancak Kurban ve Ramazan Bayramları’nda hatırladığına işaret edilmektedir. “Hükümetçe Müslümanlık demek senede bir defa kurban derisi ve evlere zarf dağıtarak fitre toplamak demektir. İmansızlar her zaman her yerde ‘değişmeyen bir şey yok, her şey değişir, Allah’lar bile insanlar gibi doğarlar, yaşarlar, ölürler’ dedikleri halde laiklik denilen kibarca dinsizlikten başka bir şey olmayan bu kelimeye sanki gökten zembille inmişçesine taassupla sarılıyorlar. Onu değişmez bir düstur olarak alıyor, ellerinde kalkan gibi kullanıyorlar. Milletvekilleri adı üstünde milletin vekilleridir. Ve milletin isteklerini yerine getirmeye mecburdurlar… Ey imansızlar, imana geliniz. Hamdullah Suphi’ler de vaktiyle sizler gibi minareyi kabir taşı zannettiler. Türk Ocakları’nda ateşli nutuklar irat ettiler. Fakat bugün hatalarını anladılar. Milletin ıstırabını duyuyorlar. Fakat onlar bu işte fazla geciktiler; herkesin bildiği bu hakikatlere varmak için saçlarını ağarttılar. Henüz sizler gençsiniz, ateşlisiniz! Bu millet sizlerden çok şey bekliyor” (Serdengeçti: S.4, s.4-5). “İmansızlar Saltanatı” yazısında da yıllardır devam eden tek parti zihniyetinin dini ve millî değerlere bir anlamda Anadolu’ya karşı olduğu vurgulanmaktadır. Yazıda, “Mecliste iki meczup ezan okumuş. Tam dine çatmanın sırası. Patron Yalçın’ın eli altındaki CHP’nin hırdavat depoları toplu iğneler, menteşeler hep bir ağızdan bağırıyorlar. ‘İrtica var! Yeni bir Menemen hadisesi.’ Bu bahane ile memlekette ne kadar namuslu adam varsa, tıpkı Menemen hadisesinde olduğu gibi, toplansın doğru darağacına” denilmektedir. İrtica yaygarası yapan iktidar milletvekillerine seslenilerek, “Bakışlarını Birinci Büyük Millet Meclisi’ne çevirsinler. Ayetlerle, hadislerle Meclis tavanlarının çınladığı günleri hatırlasınlar. Hacı Bayram Camii’nde Hacı Bayram-ı Veli’nin yeşil sancağı altında okunan mevlütleri, Mustafa Kemal ile birlikte döktükleri gözyaşlarını bir düşünsünler!... Bu vatanı ve bu milleti din ve iman gayreti mi kurtardı, CHP’nin altı oku mu?” (Serdengeçti: S.6, s.3-4) diye sorulmaktadır Bu sayıdaki Cemal Oğuz Öcal imzalı “Nihayet Şanlı Bayrağımızı da Kirlettiler” başlıklı yazıda ise siyasi iktidarın dini ve millî değerlere ve bu değerlerin savunucularına karşı takındıkları tavrın tam tersini komünistlere uyguladıkları ve onların bölücü faaliyetlerine rağmen bir şey yapılmadığı eleştirilmektedir. Osman Yüksel imzalı “Neler Neler Yapmadılar!” başlıklı yazıda ise siyasi iktidara yönelik en açık eleştiriye yer verilmiştir. “6 oku 6 direk haline getirdiler. Onunla apartmanlar yaptılar… Milleti düşünmediler!” alt başlığıyla verilen yazıda Millî Mücadele ruhuyla kurtarılan vatan toprağının daha sonra hangi amaçlarla ne hale getirildiği, mevcut iktidar geçmişiyle masaya yatırılarak okuyucuya aktarılmaktadır. Dönemin sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında Ankara’daki üst düzey bürokrat ve zenginlerin yaşamlarıyla Anadolu halkının içinde bulunduğu sıkıntıların karşılaştırıldığı yazıda çözüme yönelik şunlar söylenmektedir: “Artık iş iyice çığırından çıkmış bulunuyor. CHP bu derde derman olmaktan çok uzaktır. Zira kendisi bizzat hallolması lazım gelen bir derttir. Bu buhran ve hüsranları diğer partiler dahi önleyemeyecektir. Mesele siyasi partiler meselesi olmaktan çıkmıştır. Büyük bir içtimai ıslahata, kökten bir değişikliğe ihtiyacımız vardır. Millet bu bitmiş tükenmiş, yorulmuş; iman ve hareket kabiliyetini kaybetmiş insanlardan iş çıkmayacağına şimdiden hayale kapılmadan inanmalıdır. Onların derdi 25 yıldır oturdukları sandalyedir. Çıkardıkları seçim kanunu, geçim kanunundan çıkaracakları –sağ ve sol neşriyata karşı rejimi koruma kanunu, sandalye koruma kanunundan başka bir şey değildir. Sağ diye sol diye bütün hakçı ve halkçı neşriyat susturulacak, bunları yapanlar askeri mahkemelere verileceklerdir. Kendilerine sorarsanız onlar ne sağ ne soldurlar. İleridirler… Sağ diye sol diye bizden ol diye memleket gençliğini zindanlara atmak çürütmek istiyorlar. Efendiler artık çok oluyorsunuz. Hakikaten ileri gidiyorsunuz! Artık sesinizi kesiniz, susunuz. Bize benliğimizi, bize vatanımızı, bize bizi iade ediniz. Biz ne Moskova ne de Londra ağzıyla konuşanlarız. Bizim sesimiz hakkın ve halkın sesidir. Çeyrek asırdır susturulan milletimizin sesidir. Bin yıllık mazisi olan Anadolu’nun sesi, şehit ve gazi Mehmetçiğin sesidir” (Serdengeçti: S.5, s.4). Serdengeçti dergisinin CHP iktidarının son döneminde çıkan 10. sayısında siyasi iktidara yönelik ithamları açık ve sert bir şekilde ifade edilmiştir. Daha önce sansüre uğrayan “3 Mayıs Millî Feveranı” başlıklı yazı bu sayıda yayınlanmıştır. Yazıda 3 Mayıs ve sonrasında yaşananlar anlatılarak, dönemin siyasi iktidarı olan CHP’nin vatanını sevmekten başka suçu olmayan insanları ettiği zulümler anlatılmaktadır. “3 Mayıs 1944 sabahı… Genç Kuva-yı Milliyeciler, çiğnenenlere hakkını vermek, çiğneyenlere haddini bildirmek için feveran ettiler. Bu hareket Rusya tarafından daima tehdit edilen Türkiye’nin istiklali, istikbali bakımından, takdirlere layık bir hareketti. Fakat heyhat! Kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyenler, vatanları oturdukları sandalye kadar dar olan, Türklüğe değil, Türk olmayanlara yar olanlar bu yerli ve millî hareketi hazmedemediler. Çankaya ve emniyet müdürlüğü arasında mekik dokuyan, yüksek isimler alçak seciyeler, karayı ak akı kara gösteren hokkabazlar, kendilerine karşı yapılan bu hareketi devletin, kanunun, hatta vatanın aleyhine bir hareketmiş gibi gösterdiler… Bu adamlar bununla da kalmadılar. Yabancı deyince tüyleri diken diken olan Türk milliyetçilerini ‘yabancı parmağı’ ile harekete gelen insanlarmış gibi gösterdiler. Vatan hainliği ile suçladılar… Bütün bunlar… Bunları CHP ve başındakiler yaptılar. İsnatlar ispatsız kaldı. Sözleri, ithamları desteksiz kaldı. Askeri Yargıtay verilen kararı 32 yerinden delik deşik etti. Fakat yapılan bunca isnatların, bunca mezalimin, hesabını kim verdi, kim verecek? Halâ bu adamlar başımızda! Halâ millî hareketler tahrikçilik ve irtica ile damgalanmakta. Halâ vatan çocukları zindanlara atılmakta… 1944, 3 Mayıs faciası mesullerinin hesabı hala görülmedi! Defterleri dürülmedi! Cezaları verilmedi! Bekliyoruz” (Serdengeçti: S.10, s.3). Burada CHP iktidarı açık seçik bir şekilde eleştirilmekle birlikte DP’nin iktidara gelme ihtimali göz önünde bulundurularak 3 Mayıs 1944 olaylarının hesabının sorulması şimdiden istenmektedir.
865 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.