Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hastalığının Ortaya Çıkması ve Vefatı 1961 yılında yayın hayatına son verdiği Serdengeçti dergisinin ardından siyasete giren Osman Yüksel, 1970 seçimleriyle birlikte aktif siyaset hayatına da son noktayı koymuştur. Bunun bir sonucu olarak da Osman Yüksel, vaktinin büyük bir bölümünü kendine ve ailesine ayırmaya başlamıştır. Osman Yüksel, günlerini de genellikle Akseki’de geçirmeye başlamıştır. Ağırlıklı olarak tabiatla baş başa geçen bu dönemde Osman Yüksel çeşitli konferanslara konuşmacı olarak katılmıştır. Hayatındaki bu sakinlik 1974 yılında ortaya çıkan hastalıklarla bozulmuştur. Sonu ölümle bitecek olan parkinson rahatsızlığına bir de sarılık eklenince Osman Yüksel, 4 ayda 10 kilo birden vermiştir (Yılmaz, 2001: 194). Osman Yüksel, 20 Haziran 1975 tarihinde Abdurrahim Balcıoğlu’na yazdığı mektubunda hastalığından bahsetmektedir. Osman Yüksel, kendi imkânlarıyla öğrenci okuttuğuna da bu mektupta şöyle yer verilmiştir: “Geçen gün (Okuttuğu gençlerden biri) Zeki geldi. Bir gün kaldı, benden para istedi, yok dedim… Çekti gitti… Oğlan beni Osmanlı Bankası biliyor galiba… Oysa 15 yıl baktım, okuttum…” Yine aynı mektupta, geçmişte 60 sayfa mektup yazdığını anlatan Osman Yüksel, hastalığıyla birlikte artık 5-6 sayfa yazabildiğini aktararak, “3-4 taksitle yazıyorum” demiştir. Bir diğer mektubunda ise Antalya’da yurt binası yapıp, kütüphane kurmak istediğini belirten Osman Yüksel, burada ülkesini seven gençler yetiştirmek istediğini vurgular (Balcıoğlu, 2002: 181-182-183). Kendisini devamlı surette ihmal eden Osman Yüksel, var gücünü yardıma muhtaç öğrencileri okutmaya ayırmıştır. Bununla ilgili hatırasını anlatan Ahmet Günay, “1974 yılında Antalya garajından, okuttuğu bir öğrenciyi uğurladıktan sonra halk pazarına uğrayarak portakal almak istedi. Pazarı defalarca dolaştık, bir türlü portakal almaya yanaşmıyordu. “Osman ağabey şu portakallardan alalım” diyorum, “Çok pahalı, çok pahalı.” Nihayet, bol çürüklü portakalların bulunduğu yerden, iyilerini itina ile seçerek, bir kilo portakal aldık. Hiçbir insan bir kilo portakal için, pazarı defalarca dolaşmaz. Daha sonra bir de ekmek alarak; içinde bir yataktan başka, hiçbir şey bulunmayan evine gittik. Aldığımız ekmeği pekmezle yedik, bir de portakal soyduk. Kendisi için para harcamaya yanaşmayan Serdengeçti, okuttuğu öğrenciye o zamanın parasıyla 3 bin lira veriyor, üstelik “Yeter mi, daha vereyim mi?” diye soruyordu. Kendisi için inadına cimri; fakirler için ise inadına cömertti” (Türk Edebiyatı: S.133, s.17). İlk başlarda parkinsonu ciddiye almayan ve sık sık espiri konusu yapan Osman Yüksel, rahatsızlığının ilerlemesini durduracak olan ilaçları da düzenli bir şekilde kullanmamıştır. Hatta kendine karşı cimri olan Osman Yüksel, çok pahalı olduğu gerekçesiyle bazı ilaçları da almamıştır. Ancak zamanla hastalığın ciddiyetinin farkına varan Osman Yüksel, ilk önce Hüseyin Üzmez’e mektup yazarak ilaçlarla ilgili olarak bilgi istemiştir. Hastalığıyla ilgili olarak devam eden süreçte dostlarına da bilgi veren Osman Yüksel’i 1980’li yıllara gelirken hastalık tamamen etkisi altına almıştır. Ahmet Kabaklı’nın ‘Düşmanlıkla sarılmış, kabına sığdırılamamış, kendisine durulma fırsatı verilmemiş bir Türklük tufanının sembolüdür’ (Türk Edebiyatı: S.122, s.3) dediği aksiyon insanı Osman Yüksel’in, vücudundaki diğer rahatsızlıklar da tek tek ortaya çıkmaya başlamıştır. Sürekli zayıflayan Osman Yüksel, halsiz ve takatsiz kalmıştır. Bunun üzerine Almanya’da tıp doktorluğu yapan kardeşi Müstecabi Yüksel’in yanına gitmiştir. Avrupa’da konusunda uzman doktorlara muayene olan Osman Yüksel’e, beyin ameliyatı olması gerektiği söylenmiştir. Ancak Osman Yüksel, ameliyat lafını oldukça ürkütücü bularak, Türkiye’ye geri dönmüştür. Ama bir süre sonra bu kararından dolayı da pişman olmuştur. 17 Haziran 1982 yılında Tekin Erer’e mektup yazan Osman Yüksel, hastalığıyla ilgili olarak şöyle demektedir: “Mektubunuzu alalı çok oldu. Elim kalem tutamayacak kadar hasta olduğundan henüz cevap veremedim. Çok özür dilerim. Benim hastalığım sizinki gibi değil. Bütün vücudumun bütün azaları tir tir titriyor. Uyku yok. Hastalığın ilacı ‘Madopar’, bundan 24 saatte 2 defa alıyorum. Üç alınca beni dehşetli sarsıyor. Birde Almanya’da bulunan doktor biraderimin gönderdiği ‘Sormodren’ adlı ilaçtan iki tane alıyorum, daha fazlasını bünyem götürmüyor. Sizin aldığınız ilaçlar bir ezcane dolusu… Onların hepsini bir günde mi alıyorsunuz? Ben onları alsam canımı almaya azrail bile yetişemez. Demek ki bünye meselesi. On bir yıldır bu hastalığı çekiyorum. Artık günlerim yakın” (Türk Edebiyatı: S.157, s.20). Bu arada yakın arkadaşı Yavuz Bülent Bakiler, ölümünden bir yıl önce İstanbul Savcılığı’nın Osman Yüksel hakkında yeni bir iddianame hazırladığını, 30 yıl kadar önce yazdığı bazı yazıların, hiç haberi olmadan bir yayınevi tarafından basılması üzerine savcılığın Osman Yüksel’in yakasına yapıştığını söylemektedir (Türk Edebiyatı: S.133, s.14). Ankara Numune Hastanesi’nde bir süre tedavi gören Osman Yüksel daha sonra Akseki’ye dönmüştür. Ancak vücudunda artarak devam eden sıkıntılar sürerken, Osman Yüksel 1983 yılının başlarında bir orman mühendisi hemşerisine iş aradığı günlerde misafir kaldığı bir evde gece su içmek için yatağından kalkar, ışığı yakmaya fırsat bulamadan merdivenlerden düşer ve kalça kemiğini kırar. Aslında bu düşüş Osman Yüksel’in kalkmamak üzere gerçekleştirdiği son düşüştür. Eşi İsmet Hanım’ın dediğine göre dişçiye bile gitmekten korkan Osman Yüksel, hemen Konya Üniversite Hastanesi’ne (Meram Tıp Fakültesi) kaldırılır. Bacağı ameliyat edilir ve alçıya alınır. Ancak pusuda bekleyen diğer rahatsızlıkları bu bitkinlik anından çok çabuk faydalanır ve bir anda vücudu sararlar (Yılmaz, 2001: 199). Artık Osman Yüksel’in vücudu tedaviye cevap vermemektedir. Bununla birlikte kalçasında ameliyatla birlikte oluşan yaralar da bir türlü kapanmamaktadır. Aynı yılın Ağustos ayında doktorlar imkanların sınırlı olduğunu ve hastanın Ankara’ya götürülmesi gerektiğini belirtir. İlk olarak Çankaya Hastanesi’ne yatırılan Osman Yüksel, bu süreçte şuurunu da yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır. Artık gelen ziyaretçileri bile tanımamaya başlayan Osman Yüksel, Hacettepe Üniversite Hastanesi’ne sevk edilmiştir. Büyük acılar yaşayan Osman Yüksel, ambulansa bindirilirken ne durumda olduğunu sürekli amcasının yanında bulunan Emine Bağlı şöyle anlatmaktadır: “Parmağından kan alınmıştı. Bu yüzden kolunda alkollü pamuk vardı. Birden pamuğu ağzına attı. ‘Amca ne yapıyorsun?’dediğimde, ‘dinim intiharı men etmeseydi…’ diye inledi.” (Rasih Yılmaz, 2001: 201). Bu hastanede kendisini ziyarete giden Hüseyin Üzmez ve diğer arkadaşlarına amcasının hastalığı hakkında bilgi veren Emine Hanım, ‘Vücudundaki mikroplar hiçbir antibiyotiğe cevap vermiyormuş” demiştir. Bu ziyarette kendisine yine Serdengeçti dergisini çıkarması teklif edilince, ‘O bir zamanlardı. Serdengeçti… Geldi, geçti (Türk Edebiyatı, S.101, s.8). Osman Yüksel’in hastane masraflarının karşılanması için paraya ihtiyaç duyulduğunu anlatan Emine Bağlı, bunun üzerine amcasının bankada bulunan belli bir miktar parasını çekip bunun için kullanmayı düşündüğünü ifade ederek şöyle devam etti: “Hiçbir şeyle ilgilenmiyordu ve parası bankadaydı, vekâleti yoktu. ‘Amca bir gazete-mecmua çıkarsak’ dedim, ‘çıkartalım’ dedi. ‘Onun için paraya ihtiyacımız var’ dedim, ‘Ne yapalım?’ dedi. Zihni gidiyor geliyordu. ‘Bana vekâlet ver de biraz para çekeyim, bu işlere yatırayım’ dedim, ‘Tamam’ dedi. Vekâlet verdi, ben vekaletle onun parasından bir miktar çektim ve hastane masrafları için kullandık.” Amcasının ‘mecmua için kullanacağız’ demesi üzerine vekalet verdiğine dikkat çeken Emine Bağlı, hasta yatağında bile gazete-mecmua çıkarmanın onu çok heyecanlandırdığını ifade etmektedir. Hüseyin Üzmez, Osman Yüksel’in son döneminde kendisine ‘Müslümanlar bu kadar ezilmeseydi, bu kadar zulüm görmeseydi, belki de ben hiç mücadele hayatına atılmazdım’ dediğini ifade etmektedir. Ayrıca Osman Yüksel’in namazda secdeleri çok sevdiğini, çok defa hıçkırarak doğrulduğunu da vurgulamıştır. Hastane naklinden sonra durumu daha da kötüleşen Osman Yüksel, bir süre burnundan beslenmeye başlamıştır. Yıllarca süren hastalık günleri 10 Kasım 1983 Perşembe günü saat 15:30’da Ankara Hacettepe Üniversite Hastanesi’nde son bulmuştur. 11 Kasım’da Hacı Bayram Veli’de kılınan cenaze namazının ardından omuzlara alınan Osman Yüksel, Cebeci Asri Mezarlığı’nda 4. Kapı, 560. Ada, 451. Kabir’de edebi ikametgâhına defnedilmiştir. Osman Yüksel’i Ankara’da hastaneye yatmadan önce çeşitli aralıklarla 4 yıl Konya’da misafir eden Zeki Loraslı, Konya’nın onun nezdinde farklı olduğunu söyleyerek, “Konya’da Hz. Mevlanâ’ya yakın bir yerde oturmak isterdi. Oturduğu zaman Hz. Mevlanâ’nın kubbesini görecek bir ev alıp oraya yerleşmek ve yine evinin yakınlarında bir yerde de kütüphane açmak istiyordu. Konya’da evliyaullah’tan Hacı İhzade Efendi adında bir zat vardı. Hacı İhzade Hocaefendi onu çok severdi. Gördüğü zaman kucaklar, ‘kaleminden kan damlayan Osman’ım’ diyerek sarılırdı. Osman abi de onu severdi. Hatta bana vasiyet etmişti. ‘Beni Hacı İhzade Hocaefendi’nin yanına gömün’ diye. Vefatından bir gün önce Ağrı’ya gitmiştim. Ağrı’dayken Osman abinin vefat ettiğini duydum. Vasıta bulup da ulaşamadım. O bakımdan vasiyetini yerine getiremedik. Bunun için çok üzgünüm” (Yılmaz, 2001: 215-216) demiştir. Yeğeni Emine Bağlı, Osman Yüksel’in Aksaray’daki evini ve kitaplarının telif hakkını Türk Edebiyatı Vakfı’na bağışladığını aktarmıştır.
·
218 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.