Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Küçük Süleyman, çamaşır bohçası koltuğunda, kapı önünde durmuştu. Sırtında uzun kolları bol bol katlanmış, bir büyük adam ceketi vardı. Ayağındaki pantolonun paçaları da bastırılmıştı ama, ağı şalvar gibi sallanıyordu. Başına bir takke geçirmişti. Son derece esmerdi, siyah bilyelere benzeyen parıl parıl gözleri insana sevimli sevimli bakıyordı. Bohçayı masanın üzerine bıraktı: - İşte ağabey... - Ablanı gördün mü? - Gördüm. Ben evi bekliyordum. O gelince ben yola çıktım. - Otur... Yak bir cigara... Sinemaya gittin mi? - Gittim... Sana anlatmak için iki kere gittim. Tözey anam beni bir dövdü. Sonunda filmi sana anlatıyorum dedim de beni bıraktı. - İsmi neydi filmin bakalım? - "Kızıl Örümcek". - Vay canına... Adam korkar... - Çok korkunçlu bir filmdi Murat ağabey. 26 kısım birden oynadı. Şimdi bir kız var. Sarı kız. Sarı kızın babasını vuruyorlar. Yeraltında hazine var. Hazinenin yolunu bir kâğıda çizmişler. Bu sinemalarda hazinelerin yerini kâğıtlara neden çizerler? - Ne yapsınlar? - Ben olsam aklımda tutarım. Kâğıt olmadı mı, kimse kimseyi vurmaz. - Sen filmi anlat... - Derken beyim... Oğlan, işi ben meydana çıkarırım diyor. Oğlan hafiye... Evvelce bir filmde görmüştüm. O zamanki tabancası toplu tabancaydı. Bu sefer brovnik almış. Bir tabanca ama, kız gibi... Derken Murat ağabey... Trene biniyorlar. Haydut, gizliden trene atlamış. Herifin birisi, hazinenin kâğıdından bir parça da bu herifte imiş. "Ben topal hayduttan korkmam. Örümcek, karıları korkutur," diye atıyordu. Birdenbire trenin odasında, sallanarak gidiyorlar, kapı açıldı. Örümcek herifin alnına vurdu. Katilin elinde bir elektrik feneri var. Üzerine örümcek resmi yapmış. Düğmeye bastı mı, ışığın ortasında örümcek görünüyor. Ben korkmam diyen herif meğer, tabancasını cebinde hazır etmiş imiş. Hayduta iki kere sıktı. Haydut gece kuşu gibi gülüverdi. Meğer dua kuvvetiyle kurşun işlemiyormuş. O zaman bir kurşun da haydut sıktı. Herif tepelendi... Cebinden kâğıdın bir parçasını çekip aldı. Bu ne biçim bir haydut... Ben hiç böylesini görmedim. Bir ayağı tahta olmalı. Giderken "tan... tan... tan... tan" vuruyor. Birisini de sokakta öldürdü. Hafiye işi anladı ama, herifi bir türlü kıstıramadı. Hafiyeyi mahzene attılar. Üzerine su bağladılar. Yüzüyor fukara... Soğuk bir taraftan... Dişleri birbirine vuruyor. Sonunda, sonunda... - Yoook... Olmadı. Kısa kesiyorsun. - İşim var Murat ağabey... Daha çarşıya gideceğim... Ablam dedi ki, "Aduş'un babası gelirse konuşsun da kızı bana yollasın..." dedi. Canın bir şey istiyorsa söyleyeceksin. - Sen filmi anlat... - Sonunda haydudu vurdular. Bir de baktılar ki kızın beyaz saçlı namussuz amcası değil mi' Millet şaştı. Ben bastım küfrü... Güzel filmdi beyim... Şimdi bir başka film daha oynayacak. Parçalar gösterdi. Dur adını söyleyeyim: "Çin Korsanları". Sen bunu gördün mü? - Ben nerde göreceğim. Bunlar ben hapisteyken geldiler. - Sahi... Sen mahpustaydın. Mahpusları ayda bir kere olsun sinemaya götürmeli. Rezillik bu hükümetin işi... - Rezillik... Haklısın Süleyman... Bizi sinemaya götürmeli doğrusu... - Murtaza Bey, ablamın dostu iken biz seni tanısaydık, ondan izin alır seni sinemaya götürürdük. - Bak o zaman olurdu. - Dur hele... Jandarma size karışmaz mı? - Ne olacak? - Kıvırcık ablam, jandarma teğmenine söylesin... Haa? Sıtkı ağabey iyidir. Sana merhamet eder. Ne oluyoruz yahu? Sinema kötü bir şey mi? Mahpus milleti eğlenir. Sevaptır. - Şuna bak, sevabı da biliyor. Haydi sen geç kalma... Ablan sonra döver. Selam söyle... Süleyman, kalın yün örgüden takkesini kutba gidiyormuş gibi azametle düzeltti, "Sefiller"in "Gavroş"u kadar sevimli ve kahraman çıkıp gitti.
Sayfa 296 - 11Kitabı okudu
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.