Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Canan Gerede, New York’ta doğdu. 32. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde sanatçı Bergen’in hayatını anlattığı “Aşk Ölümden Soğuktur” adlı filmiyle “En İyi Yönetmen” ödülünü alan ilk kadın yönetmen oldu. “Robert’s Movie” fjlmiyle Cannes Film Festivali'nde yarıştı. Yılmaz Güney, Erden Kıral, Atıf Yılmaz ve Zeki Ökten gibi yönetmenlerle çalıştı. Mustafa Kemal’in silah arkadaşı Hüsrev Gerede’nin oğlu ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in doktoru Selçuk Gerede ile evlendi. Dönemin New York büyükelçisi Cemil Vafi’nin kızı, Şiva ve Bennu Gerede'nin annesi, kışın sayıları artsa da şimdilik evindeki 10 kedinin arkadaşı. Hayatını anlattığı kitabı önümüzdeki aylarda Doğan Kitap'tan çıkacak. CANAN GEREDE ile 25 yıl sonra itiraf ettiği, YILMAZ GÜNEY’in hapishaneden ve Türkiye’den kaçırılma hikâyesini konuştuk. YILMAZ GÜNEY'İ NASIL KAÇIRDIK Yılmaz Güney ile nasıl tanıştın? Benim Paris’te çok sevdiğim bir gazeteci arkadaşım vardı, Afrique Asie dergisinin sahibi Simon Malley, bana dedi ki “Yılmaz Güney diye bir yönetmeniniz var ve hapiste, benim için onunla bir röportaj yapar mısın?” Olur, dedim, ben de. Problem çıkmasın diye de resmi bir yazı yazıp bana verdi. New York’taydım o ara, İstanbul’a gelip Güney Film’e gittim. Yılmaz Güney’i çok iyi tanımıyordum, bir keresinde Atlas Sineması’nın oradaki barda karşılaşmıştık sadece. Güney Film’den Erol görüşmeyi ayarladı. Ama Yılmaz o sırada Gümüşsuyu’ndaki askerî hastanedeydi. Kalktım gittim oraya. İki asker kapıdaydı, kapıyı açtılar, Yılmaz bağdaş kurmuştu yatağın üstünde, öteki yatakta da Fatoş Güney oturuyordu. Yılmaz hemen ayağa kalktı ve “Buyur bacım,” dedi. Biraz sohbet ettik ve Yılmaz bana dedi ki “Biz burada rahat konuşamayız, iki gün sonra Toptaşı Cezaevi’ne gidiyorum, oraya gel.” Ve ben Yılmaz’a baktım, kendi kendime dedim ki röportaj bahane, bir sebep var benim burada olmam için, o zaman bilmiyorum, hissediyorum sadece. İki gün sonra Toptaşı Cezaevi’ne gittim, çok zeki bir adamdı, ne tanıyor beni ne de bir şey... Bana “Sen benimle çalışır mısın,” dedi. Ben de ben seninle söyleşi yapmaya geldim sadece, dedim. “Onu boş ver,” dedi. “Güney Film’e git, Nihat Behram’la tanış, o benim işlerimi yürütüyor, ama hiçbir şey yürümüyor.” O zaman Sürü filmi çıkmıştı, Berlin’de satılmıştı. Satanlardan çok şikayetçiydi, haklarının yenildiğini düşünüyordu. Ben de tamam, dedim ama ben Amerika’da oturuyorum. “Fark etmez, sen gelip gidersin,” dedi. Cezaevinden çıkarken Nihat Behram’la rastlaştık, yanında Erol vardı, tanıştırdı bizi. Ondan sonra da Güney Film’e gittim ve başladım, Yılmaz’ın filmlerinin vaziyetini gördüm. Peki, kaçırılma hikâyesi nasıl oldu, buna nasıl karar verdin? Benim Türkiye’nin siyasetiyle, Kürt meselesi ve öbür meselelerle falan hiç ilgim yoktu, gerçekten çok naiftim. Anlamıyordum bütün bu entelektüeller falan niye bu adama el vermiyor. Bu bir soru işareti uyandırdı bende. Böyle iyi bir yönetmenin hapiste kalmaması gerekiyordu, böyle düşündüm, benim duygum buydu. Tabii Yılmazlar benim dışımda hep bir şeyler konuşuyorlar, kaçmanın planlarını yapıyorlardı. Ve ben bir gün ona dedim ki buradan kaçman için yardımcı olayım mı sana? “Sen burjuvasın, sen bu işi beceremezsin,” dedi bana. İyi dedim, ben de. Onun zaten bir kaçma fikri vardı. Bıçak kemiğe dayanmıştı, yazdığı yazılardan ötürü 110 yıl falan ceza almıştı ve anlamıştı ki sıkıyönetim geliyor. “Sıkıyönetim gelirse beni kapalı cezaevine alırlar,” dedi. Zaten adam vurmadan da hüküm giymişti. Bir gün beni çağırdı ve dedi ki “Ben gerçekten burada kalamayacağım, kalırsam biter hayatım, bir şey yapabiliyorsan yap!”Bu arada Yol filmi için İsviçreli Cactus Film ile çalışıyorduk. İsviçre’ye gittim ve Donat Keusch ile konuştuk, böyle böyle bir durum var, Yılmaz’ı oradan çıkarmamız lazım, dedim. Onun neden fikri değişti, neden sende karar kıldı, sende neyi gördü? Çünkü o herkesi denedi. Ne Nihat bir şey becerebildi ne Filistinliler ne de o zamanki Sol örgütler...Sonra... Elia Kazan Türkiye’ye geldi. Bir söyleşi yapacaktık. Beraber Toptaşı Cezaevi’ne gittik. Dış kapıyı bizzat Yılmaz açtı, beraber cezaevi müdürünün odasına geçtik, müdürden tabancasını istedi, tabancayla oynadı, malum, tabanca meraklısıydı. Bize içeride ziyafet çektirdi. Tüm mahkumlara baklavalar falan... Mahkumlar çok saygılıydı Yılmaz'a karşı, koğuşları gezerken hepsi ayağa kalkıyordu, cezaevinin müdürü gibiydi. Neyse, Elia Kazan röportajı yaptı, New York Times’ta ve Fransa’da Positif dergisinde yayımlandı. Enteresan, yankı bulan bir söyleşi oldu. Yılmaz Güney’i dünyaya tanıtmak istiyordum, benim niyetim buydu.Kaçma olayı nasıl oldu peki? Bayram arifesiydi, mahkumlar izne çıkacaklardı. Ben ve Donat her şeyi ayarladık, Yılmaz Pamukkale’deydi ve bizden haber bekliyordu. Bir yat kiralandı, yat Marsilya'dan Olimpos’a gidecek Yılmaz da Olimpos’a geçecekti. Fakat yatın hareket edeceği gün bir fırtına koptu ve yat hareket edemiyor. Kaptan da bu iş için seçilmiş biriydi, o kaptan başka bir yat buldu ve fırtınaya rağmen yola çıktı. Yatın içinde Donat ve Edie Hupschmidt (Cactus Film’den biri) var o kadar, ben İsviçre’deyim. O ara çocuklar ve eşi Fatoş da İsviçre’deki bir festivale davet edildiler, onlar da Yılmaz’ın çıkış haberiyle birlikte resmi yollardan İsviçre’ye gelecekler. Yılmaz Olimpos’tan Yunanistan’a oradan da uçakla Marsilya'ya gelecekti. Ben ve Nihat İsviçre’de telefon başında bekliyoruz. Ve ben Fransa'daki organizasyonu takip ediyorum. Cactus Film’den biri bütün sahte kimlikleri hazırlamıştı. Yılmaz yata bindikten sonra Fatoş ve çocuklar da İsviçre’ye geldiler. Nihat, ben ve Fatoşlar Marsilya'ya gittik. Ve Yılmaz Marsilya'ya geldi, böylece kaçmış oldu Türkiye’den. Fransa’da her şey ayarlanmıştı, içişleri bakanı, polis şefj vesaire... Yılmaz İsviçre’ye iltica etmek istiyordu, Marsilya'da işlemler bittikten sonra Zürih'e hareket ettik.Sen neye inandın da böyle bir riski aldın? Ben de bilmiyorum, bilmiyorum, ama bir şey itti beni bunu yapmam için. Senin bu işte olduğunu ailenden yakın çevrenden kimse biliyor muydu? Eşim Dr. Selçuk Gerede biliyordu, ailem de tahmin ediyordu. Selçuk her zaman benim yanımda oldu.Senin bir kaygın, korkun yok muydu? Çünkü duyulursa bir daha Türkiye’ye gelemezsin? Hiç korkmadım, bende korku denilen bir şey yok, korksam böyle bir işe girişmem ki... Türkiye’ye gelemeyeceğim muhakkaktı. Ben bütün bunlar olurken çok dikkatliydim. İsrail kökenli bir Amerikalı gazeteci gelip bizimle Yılmaz’la ilgili bir röportaj yaptı. Ve o kadın bir şekilde ihbarda bulundu. Meğer o kadın CIA ajanıymış. Yımaz’ın kaçma işinde Canan Gerede de var diyor. Ama hiçbir kanıt yok, ben bir sorguya falan girmedim. Babam beni aradı ve “Seninle ilgili böyle bir söylenti var, sakın ha Türkiye’ye gelme, tutuklanırsın,” dedi. Ve ben bu yüzden iki sene dönemedim Türkiye’ye. Ve 25 yıl boyunca da kimseye bir şey söylemedim, bir avukata sordum, üzerinden 25 sene geçtiği için konuşman bir suç teşkil etmiyor, dedi bana. Aslında ben hâlâ aynı kafadayım, herkes konuştu, röportajlar verdi, Nihatlar kitap yazdı, ben Yılmaz üzerinden prim yapmak istemedim. Bana ne birileri beni bilecek de bilmem ne olacak...Peki niye açıkladın şimdi? Çünkü tarihin bir parçası, olayla ilgili gerçeklerin bilinmesi lazım. Bu yüzden konuştum. Yol fjlminin Cannes Festivali'nden ödül almasında bir etkin oldu mu? Yol filmi Cannes'e seçilecek, Fransa'nın en önemli film eleştirmeni, Paris Üniversitesi'nde fjlm profesörü, sözü her yerde geçen Michel Ciment benimle görüşmek istedi. Cannes jüri başkanı Gilles Jacob ona sormuş, bu fjlm ne kadar gerçek ve 12 dakikalık bir kesintiyi Yılmaz Güney kabul eder mi, bunu bir öğren, demiş. Michel Ciment de beni çağırdı ve bunları sordu. Tabii ki gerçek, dedim, hatta az bile, Yılmaz böyle bir hayattan geliyor. 12 dakikalık kesintiyi de soracağım dedim. Yılmaz kesintiyi kabul etti. Sen de bir yönetmensin, Yılmaz Güney'in fjlmleriyle ilişkin nasıl, en çok hangi fjlmini seversin, neden? Seyyit Han. Çünkü çok güzel bir fjlm. Orada bir yürüyüş sahnesi vardır, ayaklardan çektiği, hâlâ aklımdadır. Çok güzel bir film, çünkü aşk var o filmde, zaten Nebahat Çehre var ve onu hissediyorsun. Bugün, aynı şeyi yine yapar mıydın? Yapardım, yine yapardım. Teşekkürler Canan, Yılmaz Güney'i kaçırdığın için. Olayla ilgili gerçeklerin bilinmesi lazım. Bu yüzden konuştum. Yılmaz Güney, Canan Gerede
266 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.