Gürpınar, bu mülâkatta bize, edebî eserin okuyucu ve gerçek hayatla ilgisini somut olarak gösteren ilginç bir anekdot anlatır:
"...Muadele-i Sevda'nın neşri esnasında bir akşam "Steinburg" birahanesinde oturuyordum. Yanımda arkadaşlar da vardı. O zaman oralara çok giderdik. Gençlik zamanı...
Muadele-i Sevda'nın mevzuu şöylece hülasa olunabilir: Bir adam karısını seviyor. Sadakatsizliğini bildiği hâlde boşamıyor. Kadını bırakamıyor...
O sırada yanıma tanıdıklardan bir zat geldi. Dedi ki; şurada, pencerenin kenarında biri oturuyor hani içiyor, görüyor musun? Evet, dedim. Bu adam, dedi, yazdığınız romandaki tipin vaziyetindedir. Karısının kendisine ihanet ettiğini biliyor, yakalayıp öldüremiyor. Romanda verilecek neticeye göre hareket edecek. Siz ne yaparsanız o da onu yapacak...
Muadele-i Sevda müellifi ayağa kalkarak ilâve etti:
Baktım vaziyet fena. Romandaki adama karısını alelâde boşattım. Roman bittikten sonra bir çok mektuplar gelmeye başladı. Käriler niçin böyle bir kadını öldürtmediğimi soruyorlar. O zaman bu suallere cevap vermemiştim. Bugün size işin hakikatıni itiraf ediyor, iç yüzünü anlatıyorum..."