Yazarın Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul 'u anlattığı kitapta olay örgüsü olmadığı için sıkılarak okuduğum bir kitap. Okuyunca şu duyguya çok kapılabilirsiniz; uzun bir süre okuduktan sonra mola verince heralde 50 sayfa okudum diye kontrol edersiniz ama sadece 12 13 sayfa okuduğunuzu görmek moralinizi bozabilir.
Kitabın diline gelince; aslında çokta bilmediğiniz kelime yok. O kadar ağır bir dil ama sizi resmen tutuyor durağanlaştırıyor. Şöyle bir örnek vererek açıklıyayım: Gün görmüş pir-i fani bir ihtiyarın size tok sesi ile ağır ağır bir mevzu anlattığını düşünün. Lafını kesemiyorsunuz, araya giremeden söz bitene kadar kendinizi dinlemeye mecbur hissedersiniz ya kitapta tıpkı böyle. Ne kadar hızlı okuma yeteneğiniz olursa olsun bu kitabı hızlı okuyamıyorsunuz. Yazar sizi okuma hızına adeta büyülemiş gibi yavaş okuyorsunuz.
Bunun yanısıra kitabı tek cümle özetlersek: Kitap her şehrin kısa tarihini, önemli şahsiyetlerini ve olaylarını ele anlatıyor.