Pembe salona girdiğim zaman Abdülhamid pencerenin önüne oturmuş kahve içiyordu
Meşhur kahve tiryakilerinden olan Abdülhamit nasıl kahve içerdi onun hususiyetine taallûk ettiği için bunu herhalde yazmalıyım
Abdülhamit daima sade kahve içer,kahvesi büyücek bir altıntepsi üzerine mevzu gümüş bir cezve içinde gelir
Cezvenin sapı siyah Abanozdandır
Tepside iki boş fincan vardır bu fincanlar düz beyaz renkli ve üzeri birbirine girift A.H. harflerinden mürekkep markalı olup Yıldızdaki Çini fabrikası mamulatındandır
Abdülhamit kahvesini cezveden fincana bizzat koyar
Evvela birinci fincanın içer ve sonra cezvedeki mütebaki kahveyi öteki temiz fincanı doldurur
Onu da içer Kahve içmesi aheste telaşsız ve pek İştihalidir
Masanın üzerinde daima muhtelif cinsten Zivanalı ve Zivanasız cigaralarla beraber gayet güzel kıyılmış tütün de bulunur
Bazen bu tütünden eliyle cigara sarar ve kehribar ağızlığını takar
Derin nefesler çekerek büyük bir zevk ile içer
Ben içeri girdiğim zaman abdülhamit birinci fincanı içmiş ikinci dolduruyordu beni görür görmez sitemkar bir sesle sordu:
Canım neredesiniz? Kaç gündür sizi göremedim böyle kapalı havalarda çok sıkılıyorum zaten bu saray pek kasvetli
Efendilik zamanında da buraya geldikçe fena bir iç sıkıntısı duyardım
Anladım bugün Abdülhamit hakikaten sıkılıyor ve laflamak ihtiyacı hissediyor bana da kalın bir cigara uzatırken sözüne devam etti:
Sarayın yapılışı fena değildir fakat aile ile oturmaya gelmez taksimatı harem için hesaplı ve elverişli yapılmamıştır.