Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

335 syf.
·
Puan vermedi
·
30 günde okudu
Çöl büyüyor, vay haline çöllere gebe olanın...
İnsanlığı bekleyen büyük yıkımı herkesten önce hissedip onları uyarmaya çalışan bir adamın çığlığıdır bu sözler. Her cins kafanın kaderidir aslında; herkesin baktığı şeyde, hiç kimsenin görmediklerini görmek. Friedrich Nietzsche de 19. yüzyılda yaşamış cins kafalardan biriydi. Aydınlanma sonrasındaki modern dünyanın insanı sürüklediği uçurumu farkettiğinde, o uçuruma doludizgin koşan insanın zavallı haline bigane kalamadı, indirdi Zerdüşt'ü mağarasından ve o zamana kadar olanları ve bundan sonra olması gerekenleri bir bir söyletti ona. İnsanın, aşılması gereken bir varlık olduğunu ve herkesin içinde bunu gerçekleştirebilecek potansiyel bulunduğunu anlattı Nietzsche'nin Zerdüştü. Bütün bunlar herkesi ilgilendiren meselelerdi ama yine de ilk muhatapları arasında söylediklerini hakkıyla anlayacak seviyede kimse olmadığının da farkındaydı. Biliyordu kendisinin o kulaklara uygun ağız olmadığını. Bu yüzden herkes için ve aynı zamanda hiç kimse için söyledi Zerdüşt söylediklerini. Zerdüşt, aslında, kendi adıyla anılan Zerdüştlük dininin kurucusu olan ve milattan önce İran'da yaşadığı varsayılan tarihî bir şahsiyettir. Peki acaba Nietzsche bir başkasının değil de neden Zerdüşt'ün diliyle konuşmayı seçmiştir? Bu konuyla ilgili şöyle söylüyor Nietzsche; ‘’Bu şerefi ben bir Fars'a vermeye mecbur oldum: Çünkü tarihi, en önce, bütün ve büyük olarak düşünen Farslar’dır.’ Dünyanın en eski tek tanrılı ve vahye dayanan dini olarak kayıtlara geçmiş olan Zerdüştlük doğruluk üzerine inşa edilmiştir.Yüce tanrı olarak kabul edilen, iyiliğin, aydınlığın temsilcisi olan Ahura Mazda ile kötülüğün, karanlığın, kaosun temsilcisi olan Ehrimen arasında geçen bir mücadele söz konusudur. Ahuramazda hayatın, Ehrimen ölümün tanrısıdır. İyilik ve kötülük arasındaki mücadele Nietzsche'nin öğretisinde de çok önemli bir yere sahiptir ve o da Zerdüşt gibi yaşamın ve aydınlığın tarafındadır. Ne var ki Nietzsche'nin Zerdüşt'ü tarihi gerçeklere uymayan bir karakterdir. Asırlar önce yaşamış olan Zerdüşt, bir peygamber olduğu iddiasıyla Tanrının varlığını ve yüceliğini haber verir insanlara. Nietzsche'nin Zerdüşt'ü ise tanrının öldüğünü... Böyle buyurdu Zerdüşt kitabı metaforlar, semboller, yorumlanmaya muhtaç muğlak ifadelerle dolu şiirsel bir metindir.Nietzsche, edebiyatın bütün imkanlarını kullanarak, felsefenin en çetrefilli konularına değinmiş ve bunu yaparken de eleştirdiği Hristiyan kültürünün kutsal kitabı İncil'in üslubunu kullanmıştır. Bu nedenle Nietzsche'nin doğru anlaşılıp anlaşılmadığı her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Her ne kadar kendisi ben bu kulaklara uygun ağız değilim dese de ona kulak veren çok olmuş ve Tanrının ölümü, güç istenci, amor fati (yazgının sevilmesi), bengi dönüş, üstün insan gibi tespitleri her zaman çok konuşulmuştur. Bununla beraber herkes onu kendince anlamış ve görüşlerinin ifade ettiği anlam hakkında net bir karara varılamamıştır. Tanrının ölümü söylemi, Nietzsche'nin İlk günden beri herkes tarafından farklı şekillerde yorumlanan ünlü tespitidir. Bu konu hakkında yapılan tartışmalar neticesinde birbirine zıt iki temel görüş ortaya çıkmıştır. Kimilerine göre Nietzsche burada ateizme işaret etmektedir. Kimilerine göre ise bu metaforla Tanrının varlığı veya yokluğu ile ilgili bir görüş beyan edilmemiştir. Bu söz sadece insanların Tanrı anlayışına, özellikle de Hristiyan kültüründeki Tanrı anlayışına yönelik bir eleştiridir. Bu görüşe göre Nietzsche aslında Tanrının varlığını değil, insanların tanrıya inanma biçimini sorgulamaktadır. Nietzsche'ye göre aydınlanma hareketiyle beraber bilim ve teknoloji gelişmiş ve zamanla insanlar daha seküler yaşam tarzını benimsemişlerdir. Geleneksel değerlerin artık hiç bir değeri kalmamıştır. İnsanlar üzerindeki otoritesi zayıflayan inanç, insanların hayatından yavaş yavaş çıkarken yerini akla bırakmıştır. Nietzsche bu durumu "Tanrı öldü" meteforuyla ifade etmiştir. Buna göre Tanrıyı hayatından çıkaran insanlar için o artık ölmüştür. Bu bir cinayettir ve Nietzsche bu cinayeti insanlığın hayrına olarak görmez. Bilakis ona göre Tanrının giderken insanların hayatında bıraktığı ve aklın asla dolduramadığı boşluk, insan için büyük bir tehlikedir. Hiçbir gayenin, hiçbir değerin, hiçbir anlamın olmadığı bu derin boşluğun adı nihilizmdir. İnsan, bu derin uçuruma doğru son sürat koşmaktadır. Nietzsche' ye göre madem insan Tanrıyı hayatından çıkarmayı seçti ve bütün değerlerini onunla beraber yitirdi o zaman kendi kendisinin efendisi olmalı, kendi değerlerini kendi seçmeli ve bu şekilde insanlığı boşlukta kaybolmaktan kurtarmalıdır.Bunu gerçekleştirmek de sıradan insanların yapabileceği bir şey değildir. Tanrı'nın ölümüyle birlikte Tanrı'nın yerine geçebilecek tek kişi üst insandır.Üst insanın doğuşu sıradan insanın batışıyla mümkündür. İnsan için maymunun durumu neyse, üst insan için sıradan insanın durumu aynıdır. Kitapta sürekli tekrarlanan "Büyük Öğle" vakti ise Üst İnsan'ın yeryüzünü aydınlatacağı vakit anlamına gelmektedir. Nietzsche'nin yanlış anlaşılan bir diğer düşüncesi ise güç istencidir. Ona göre bütün varlığın temelinde daha güçlü ve kudretli olmaya yönelik bir istek ve irade vardır. Özellikle Nasyonal Sosyalistlerin üst insan ve güç istenci düşüncelerini kendi siyasi propagandaları için kullanması ve Hitler'in çok büyük bir Nietzsche hayranı olması, Nietzsche ile alakalı tartışmaları alevlendirniştir. Halbuki Nietzsche, üst insan ve Güç İstenci söylemiyle fiziksel olarak daha güçlü olmayı veya insanlar üzerinde siyasi hakimiyet kurmayı kast etmemiştir. Zaten kendisi de hayatı boyunca fiziksel olarak çok sağlıklı olamamış ömrü birçok hastalıkla mücadele ile geçmiştir. O , güç istenci derken fiziksel gücü değil tinsel gücü kast etmektedir. Bu güce sahip olan üst insanın egemenliği de başkalarına değil , kendi benliğine olan egemenliktir. Yani üst insanın Ari ırk, güç istencinin de siyasal iktidar olarak yorumlanmasının hiçbir temeli yoktur. Hayatı boyunca ırkçılıktan uzak duran ve antisemizimle (Yahudi karşıtlığı) alakası bulunmayan Nietzsche'nin adının Nazizmle birlikte anılmasının en büyük nedeni antisemitist bir Nazi partisi üyesi ile evli olan kızkardeşinin Nietzsche’nin hastalığı esnasında el yazmalarının editörlüğünü yapması ve onun görüşlerini çarpıtması olarak görülmektedir. Nietzsche en çok da kadınlarla ilgili görüşleri yüzünden tepki almıştır. Böyle buyurdu Zerdüşt kitabının" Yaşlı ve Genç Kadınlar Üzerine” bölümü “Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacını unutma!” cümlesiyle bitmektedir. Bu söz, çok sevdiği ancak aşkına karşılık bulamadığı Lou Salome’nin elinde bir kırbaç tuttuğu ve Nietzsche ile arkadaşı Paul Ree’nin at arabasının önünde durarak çektirdikleri fotoğrafla tezat oluşturmaktadır. Bu tezatı ortadan kaldırmak için Nietzsche'nin bu sözden kastının kendi kırbacını hazırlama değil de kadındaki kırbacın farkında olma vurgusu olduğunu söyleyenler olmuştur. Nietzsche merhamet ve acıma gibi duyguların da karşısındadır. Ona göre bu duygular güç istencini zayıflatır ve üst insan olma sürecini yavaşlatır. Merhamet duygusuna bu kadar mesafeli olan Nietzsche'nin ölümünden bir müddet önce akıl sağlığını yitirmeden yaptığı son davranışın, sahibi tarafından kırbaçlanan bir atın boynuna sarılarak ağlamak olması da ilginç bir durumdur.
Böyle Söyledi Zerdüşt
Böyle Söyledi ZerdüştFriedrich Nietzsche · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202037,6bin okunma
··1 alıntı·
4.205 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.