Kıymetli Şeylerin Tanzimi adıyla insanda 1950lerde açılan bir kurs hissi canlandırıyor. Kursta evlilik çağındaki hanımlar evdeki Çin porselenlerini, kristalleri ve gümüşleri nasıl yerleştireceklerini, bakım ve onarımlarını nasıl yapacaklarını ve de hangi misafire hangisiyle ikramda bulunacaklarını öğreniyorlar. Benim kafamda.
Kitabın bence kıymetli yanı yarattığı samimiyet ve arkadaş olabilme hissi. Süprizsiz ve sakin. Yağmurlu bir günde ihtiyaç duyulduğu an uzanıp okurun elini tutuyor. Bittiğinde ise farklı bir son hayal ettiğimi fark ettim. Fırat gidemeseydi mesela. Demir ve Sevim daha cesur olsaydı. Gülendam kaçmasaydı. İlker ve Mert şimdi ne yapıyorlardı? Ezginin hayatı bir noktaya bağlansaydı. Sanki bazı noktalar daha az riskli bir sona bağlanırken insan, kendi hayatındaki gibi, azıcık daha ileri gitselerdi ne olacağını merak ediyor. Ve bence hikaye daha derinlikli bir anlatı sunma şansını aynı yerde kaybediyor.