Özellikle siyasi ve hukuki meselelerin dinin "aslı" ile ilgili olmadığı, beşeri ve zamana bağlı hususlar olduğu düşüncesi "din" ve "şeriat" kavramları arasına konulan fark, İslamcı siyasal söylemi "mutlak hakikat" formundan çıkarmıştır. Dolayısıyla 1990'lı yılların İslamcı söyleminde siyasal meseleler "itikad" zemininden çıkarılarak "içtihat" zeminin de tartışılmıştır. Bunun sonucu olarak İslam devleti inancı kutsiyetini yitirmiş, demokrasi meşruiyet zemini kazanmış insan hakları, özgürlükler, çoğulculuk vb. konularda batılı argümanlar içselleştirilmeye başlanmıştır.