Amerikan roman yazımı tarihinde hem önemli bir yer tutup hem de yepyeni bir anlatım tekniği yaratmak çok az yazar için mümkün olmuştur. Kitabın içeriği ile ilgili detaylı incelemeler sitede yayınlanmış,ben biraz daha felsefi boyutlarından bakmak istiyorum.
Bu kitap,özellikle, kahramanın ne düşündüğünü analiz edip sayfalarca psikolojik durumlarını açıklayan Rus romanlarının değişmiş bir formunu temsil ediyor. Onlarca sayfa tahlil yerine ahlak,delilik ve olayların bakış açısına göre ne kadar değiştiğini bizlere sorgulatan bir kurgu ile karşı karşıya kalıyoruz. Faulkner da çağdaşı Steinbeck gibi dönemin çiftçi ailesinin iç dinamiklerini ve ekonomik koşullarını çok net yansıtmaya çalışırken aynı zamanda insanın sosyal koşullara bağlı olmaksızın mesela kendi yaşama içgüdüsü olduğunda ne kadar umursamaz bir varlık haline geldiğini gösteriyor. Kitaptaki karakterler, absürt komedi diyebileceğimiz, Godot'u Beklerken eserinde olduğu gibi,amaç gibi görünüp amaçsızca, ölen Addie'yi yüzlere kilometre uzaklara götürmeye çalışmaktadır. Ancak bu seyahat görünürde Addie'nin hayalini gerçekleştirmek için olsa karakterlerin iç yolculuklarına tanık oluruz. Dönemin en büyük problemlerinden olan kadının sadece bir üreme objesi görülmesi, din adamlarının ahlaki çöküntü içindeki yüzsüzlükleri ve Sisifoni Miti'ndeki ceza gibi aynı hayatı yaşamanın talihsizliği ve anlamsızlığını görürüz. Büyük romanlar büyük sorunları işler, Döşeğimde Ölürken bir varoluş mücadelesinin anlamsızlığı üzerine bir yolculuk öyküsü.