Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bayın’ın babası da mı delirmişti yoksa yanlış mı hatırlıyor? Ama onunki daha anlaşılabilir bir çıldırmaydı. Evet, onunkine çıldırma değil, utançtan çenesinin kapanıverip bir daha açılmaması denilebilirdi ancak. Büyük Vatan Savaşı’nda Doğu Prusya’da bir yerde savaşın bitmesine az bir süre kala mayına basmış, yitip giden iki ayağından sonra kuyu gibi bir suskunluğa gömülüvermişti. Pulgan. Savaştan önce de postacıydı, devletin verdiği kolektif çiftlik atını bile nadiren kullanır, tabanları üzerinde köyleri dolaşmak çok daha güvenli gelirdi. At üzerinde ömür tüketmeye alışkın atalardan sonra böylesine ayaklara bağımlılık herkese aptalca gelirdi. Sırtında eski püskü tüfeğiyle dağların nehirlerin arasından dolaşıp durur, karısından ve üç çocuğundan mı, insanlardan mı kaçtığını bilemezdiniz. Çısınmaa gençliğinde de pek insan canlısı biri sayılmazdı ama Pulgan’ınki başkaydı. İnsana değil yürümeye ihtiyacı vardı. Hatta toprağa ayaklarından başka bir şeyle basmanın bir tür saygısızlık olduğunu bile düşünürdü Pulgan. At çobanları ve avcılar onun hep mırıldanarak ufka, önündeki bitimsiz görünen yollara bakmadan hep adımlarına bakarak yürüdüğünü söyleyip dururlardı. İlgisinin çevresiyle değil sadece adımını bastığı o anki toprak parçasıyla sınırlı olduğu bile söylenebilirdi. Bisiklete ilk kez, bu akıl almaz inada sinirlenen Halk Komiseri’nin zoruyla bindiğini hatırladıkça gülümsemeden edemedi Çısınmaa. Zamanla ilgisi olmayan bir uzam meraklısıydı ve bütün yerleşimler arasındaki mesafeyi adım hesabıyla bilebilmesi herkesi şaşırtırdı. Kök Mazılık-Sunga Otlağı arası 4300 ayak, Sunga otlağı-Kayrak Tepesi 9700 ayak! Yürürken hiçbir şey düşünmüyor, sadece adımlarını sayıyordu. Ama bu kadar yol boyunca rakamları şaşırmadan sayıp durması da pek olası değildi. Sonuçta ona mesafe sormak başlangıçta tamamen yararsızdı. Bu mesafe tayininin kimseye pek faydası olmuyordu. Çısınmaa sırf bu yüzden matematikten hiç anlamasa da bir adımını ölçerek bütün yerleşimde makbul hale gelen bir ayak ölçüsü hesabına üşenmeden ulaştı: Bir adımı yarım metre olduğuna göre 2200 adımı bir verst ediyordu. İşte böyle bir adamın ayaklarından olması ne demekti! Cepheden getirildikten sonra haftalarca yatağın üzerinde duvara bakıp durmuştu. Pulgan on dört ay sonra kendini tekerlekli sandalyeden Yenisey’in buzlu sularına atarak ailesinin değilse de kendisinin utancından kurtuldu. Yürünemeyen bir yaşamın tutsaklığından da. Oraya nasıl ulaşabildiği ise ayrı bir soru işareti olarak kaldı. Çısınmaa bu olayla ilgili olarak hep Bayın’ın babasına yardım ettiğini düşünegelmiştir. Buna rağmen delice akan suya Pulgan kendi gücüyle mi atılmıştı, yoksa bu işi de mi Bayın yapmıştı! “Ne olduysa oldu!” Savaş anılarından hiç bahsetmedi Pulgan. Ne Krusk savaşı ne de Bielgorod. Bir tek Kırgız bir subayın sözlerinden bahsettiğini hatırlıyor: “Burada ölmekte hayıflanacak ne var ki, yirmi beş yaşında ölmekle yetmiş beş yaşında ölmek arasında sonsuzluk açısından fark yok."
Sayfa 133 - Beşinci Gün 18 AralıkKitabı okudu
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.