Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

302 syf.
10/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Dünyanın İncisi
Ah, benim zavallı Endülüs'üm! Ah, benim kanlı Endülüs'üm! Ah, benim kimsesiz Endülüs'üm!.. Meğer Endülüs neymiş böyle, ne vahşetlere dayanmış yürek kaldırmaz. İlk kısımda siyasi tarih hakkında bilgi alıyoruz. O kısımların bilgisi biraz sıkabiliyor ama bırakılmamalı! Vicdanı sızlatacak, dizleri dövündürecek, yürekleri dağlatacak sayfalar ileride. Musevilerin, Hristiyanların ve Müslümanların bir arada yaşadığı bereketli bir toprak, cennetin dünyadaki tecellisi âdeta. Hristiyanların komutasındayken Yahudilerin insan yerine bile konulmadığı pislik içinde yüzdükleri bir yer. Sonra adını dağlara taşlara kazıtacak, tarihin altın sayfalarına geçen o zirve kişilik gelecek ve huzuru getirecek. Onu bugün bütün dünya tanıyor: Tarık bin Ziyâd. Orta Çağ bataklıkta yüzerken Müslümanların komutasında olan Endülüs, bir güneş gibi bir yıldız gibi parlıyor. Bilim, sanat, musiki aklınıza gelebilecek her dalda zirve. Adım başı cami, medrese, kütüphane, hamam görülen caddelerin parladığı, Endülüs. Bir rahibenin "inci" diye bahsettiği Endülüs. İnsanlar öyle kitap okumaya düşkün ki hangi işle meşgul olursan ol, kitap okumayanlar kendilerini aşağılık görüyorlar, sokağa çıkmaya utanıyorlar. Yöneticilerin içinde binden fazla kitabı barındırdığı şahsi kütüphaneleri var. Kitaplar; elmaslar, yakutlar, zümrütlerle süslenmiş kalıplarda muhafaza ediliyor. Mimarisine gelince öyle basit, bugünkü gibi zevksiz mabetler gözünüzün önüne gelmesin. Taşları nakış nakış işlemişler bir dantel gibi. İslam'ın o nuru, zarafeti tecelli etmiş, âşık olmamak elde değil. Öyle ki Alhambra Sarayı'nın güzelliğine kapılan Hristiyan yönetici, yeni saray inşa ettirip ona benzetmeye çalışıyor. İşçilerin çoğunluğunu Müslümanlardan oluşturup yaptırıyor. Müslüman işçiler Ayetler yazıyorlar içine, tabii bunu fark edecek zekâ nerde? Üstte haç işareti altta "Tek galip olan Allah'tır." cümleleri, ince iş.. :)) Bu güzel yerin acı bir kaderi vardı: sürekli el değiştirdi. Kirli oyunlara yenildi, koltuk sevdası uğruna mahvedildi. Bir medeniyet vahşice nasıl yeryüzünden silinir, bunu gördüm. Kitabı okurken o kadar hüzünlendim ki hele son kısımlara gelirken yaşlar kirpiklerimden süzüldü, kalbime aktı. O dönemde bir kavram ortaya çıktı : Morisko. İşkence ederek Müslümanları Hristiyanlaştırmalarını Morisko olarak adlandırdılar. Arapça konuşmak, Arapça kitaplar bulundurmak- hele ki Kur'an'ı Kerim- Arapça isimler vermek, ibadet etmek, tesettür, Müslümanların müslümanlarla evlenmesi, her şey yasak! Öyle aşağılık bir zihniyet düşünün cuma günleri bizim bayramımız diye evlerin kapıları açılmak zorunda ki ibadet edenler ispiyonlansın, çocuklar kilisenin yönettiği okullarda eğitim alıyor, gusül abdesti alınmasın diye hamamlar yıkılıyor. Moriskoların kapılarına işaretler bırakılıyor; domuz eti yenilmiş mi, yeni doğan çocuklar vaftiz edilmiş mi, Kiliseye gidip ibadet edilmiş mi, bunların hepsinin çetelesi tutuluyor. Birini yapmayın endüljans mahkemelerinde yargılanıyorsunuz ve suçunuzu itiraf etmeniz halinde yakılıyorsunuz. Fetva veriliyor; gücü yetenler hicret etsin, yetmeyenler mecburen Hristiyan gibi davranabilir diye. Hicret etsen 10 yaşından küçük çocuğunu mecburen bırakmak zorundasın, kâfir onu alıp kilisede yetiştirecek. Etmesen diken üstünde bir hayat... Moriskolar gizli gizli çocuklarına İslâm'ı öğretmeye çalışıyor ama nereye kadar? Kitap yok, uygulama yok. Aslında öyle adi bir şeyin içindekiler ki tamamının gitmesine de izin verilmiyor - onlar da bilgi, beceri ne gezer- toprakları Moriskolar ekip biçiyor. Yani onların gitmesi halinde tarım biter. Bunu elbette göze alamıyorlar. Yardım için dönemin etkili isimlerine mektuplar yazmışlar ama ne yalvarma ne acı sözcükler dökülmüş kâğıda. O nârâları, yalvarışları, hıçkırıkları okurken bir dağılıyorsunuz zaten. Ciğerim dağlandı. Bir güneş nasıl söndürülürmüş, bir medeniyet nasıl böcek gibi ezilip geçilmiş gördüm. Okurken bir yandan müslümanların üzerine esvap(kıyafet) gibi yapışmış olan sünepeliği attım. İlimlerle; Allah'ın zâtını, muhteremliğini, görkemini anlamak için uğraşan gerçek Müslümanları tanıdım. Kur'an'ı boş boş okumuyorlar önce fasih Arapçayla uğraşıyorlar sonra matematik öğreniyorlar ki zihinleri gelişsin mesajı tam anlasınlar. Ne muhteşem zihniyet değil mi? Hiç kimse bir ilimle uğraşıp kenara çıkmıyor hepsinin bir mesleği birden çok ilgilendiği ilim var. Anlayacağınız bizimle taban tabana zıt bir yaşam. Leyyin lisânın güzelliğinden sayfalarda kayboldum. Allah razı olsun, Endülüs mevzusunu bize hatırlatan insan Ziya Paşa'dır. Ruhu şâd olsun. Tercüme eseriyle gündemimize düşürmüş ve âlimler de irdelemiş bu konuyu. Mustafa Uluçay da bizlere yalın diliyle elinden geldiğince yazmış ellerine sağlık çok da hoş etmiş. İyi ki okudum! İyi ki yolum kesişti bu kitapla! Umarım daha çok insan okur da bilgi sahibi olur, Endülüs kimmiş neyin nesiymiş, tanır. Derkenar: youtu.be/A3k9hCNKTDs Bu belgesel bilgilerin daha kalıcı hâle gelmesini sağlayabilir. Annemle birlikte izledik yarısında "yüreğim dayanmıyor," diye göz yaşıyla odadan çıktı. İnşallah bir gün gitmek de nasip olur çok istiyorum. Gıyabımda bana dua edin o vahşete tanıklık eden sokaklarla dertleşeyim. Bir de bu kitabın kardeşi mahiyetinde iki kitap daha yazmak istiyorum, bu iki kitap da Endülüs'ü anlamaya yardım edebilir düşüncesiyle. Kitapla kalın!
İslam Medeniyetinin İnsanlığa Katkısı
İslam Medeniyetinin İnsanlığa Katkısı
Bilimin Altın Çağı
Bilimin Altın Çağı
Kayıp Gerdanlık Endülüs
Kayıp Gerdanlık EndülüsMustafa Uluçay · İnsan Yayınları · 09 okunma
··
447 görüntüleme
uçuşan bir kağıt parçası okurunun profil resmi
youtu.be/EE8cHyjCNLE Bunu da paylaşmamak haksızlık olur diye düşündüm.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.