Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Savaş Bitti
var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı sahici bir şeysen eğer söyle bakalım neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi o yürek burkucu gençlik döngülerinde beni çark ettirişi ses çürütüp bağrımda böğrümden karaltı söktürüşü niyeymiş boynumun tan yerine amade kılındığı silkinişler türk ilinde fütur eylemeksizin la belle dame sans merci sancak açsın diye mi hatırla ikrar etmeye şayan bir hasıla var mı şimdi hani savaş patladığında sevdiğim kız koynundan senin artık çıkmam deyivermişti bunu bir fısıltı halinde çarçabuk ve yeminle söylemişti yeminle çünkü yemindi olduran olduracak olanı yemindi aşkın aşkla bakıştırıldığı sahra o gün bu gündür savaş denildiğinde zira yemin zamanlarından başka şey anlaşılmadı ant içildi ahdedildi edildi muharebe harbe girişin yemindi girildiyse nişanesi öldürdük demiştiler ve bakmışlardı rakama ne kadar yemin edildi o kadar kastedildi cana kimin fikriydi ölüm sınıfları açmak bünyesinde devlet demir yollarının bilinmiyor belgesi yok üç ölüm öğretildiğinin bu sınıflarda üç mevki üç bilet koçanı zincirleme üç iflas çağdı üç türlü can çekişme çağıydı kayda geçmedi üç ölüm tarzını hatmetmeden vagonlara girmenin yasaklandığı üstünü aratmadan vagonlara girenin hangi ağır cezalara çarptırıldığı hiçbir zaman dökülmedi resmiyete sonradan çok sonradan öksürmeyi andıran bir sesle boğazını temizlermiş gibi yapışlar dan anlaşıldı ceza tanzim edenlerin trenlerle yasaklar arasındaki ilişkiyi dikkati hak edecek derecede kültive elabore rafine bir tarzda tesiste muvaffakiyet kazandığı dünyanın başka yerlerinde ne böyle bir ince iş baş göstermiş ne de bu derecedeki ince işin altından kalkabilecek başlar mükâfatlandırılmıştı fakat dikkat dünyanın başka yerleri denildiği zaman tadına doyulmaz bir taam karşılığında proforma acılar çekilen bölgeler kastedilmemektedir başkalık o ülkelerdedir ki oralarda yenilecek her şey tek başına kalınıp yenilmesiyle beraber mayhoş bir lezzet verir rusya ve ispanya’da meselâ traverslerdir yasak koyan yabancı vagonlara mezkur memleketlerde yasakçı kadrolar ter kokmaktan perva etmemişlerdir oysa berilerde olay hem enine hem boyuna farklı aktı ter kokusu izale eden irili ufaklı kafaların yenilmezdi gerçi kestikleri ama astıkları astıktı kültiveydiler adları avrupa çapında anılacak seviyede astlarını medyun bırakacak miktarda elabore rafinelikleri kârlı çıkmaya mâtuf bir izdivaç mı hiç istemem boş mu kalsın yan cebim kabilinden lavantaları vanilyaları altın damlalarıyla işgal altında tuttular maroken kaplı birinci mevkii kuşkular içe kor gibi düştü gözde tüttü şüpheler şüpheler bastırdı ıslığı kümbetli bostanlarda şehevî bir tabasbustu gıcıkladı teyakkuzu traktör savsakladı evlekle bağlantıyı asfalt yollarla tanışıklık kurdu insanlık tarihinde ilk defa böyle hazin tınlıyordu ihanet tarihte ilk defa çocuk annesiyle babasına poz verdirtiyor onların kaptırmıyordu portre ressamlığını yadlara dünyanın bin bir bucağında çocuklar dünyaya gelmelerine vesile olan çifte neyi tavsiye edecekler merak konusu ilk defa buydu ilk defa yarım yamalağın yalvara yakardığı ilk defa keşmekeşten bu kadar güzel koku ötelerde sekiz kişilik kompartımanın ahşap kanepeleri ddt kokanlar tarafından doldurulmuştu doldurulmuştu tahta kaşıklar bulgurla torba yoğurdunu sulandırıp doldurmuşlar sarımsak kelle üç numaraya vurdurulmuş tentürdiyotlu öte ile beri arasında bir orta sandık orta sınıf orta tabaka orta bilmem neciler hangi öteden geldikleri meşkuk bilinmiş beriye ulaşamayacakları kati ve bedihi ağırdılar kaldırmaya güç yetirilmeyecek kadar noksanlıkları hissedilmeyecek kadar hafif kıyafetlerinden öylesine rahatsızdılar ki hepsi aynı siyah harikulâde parlak lokomotifin çektiği yere ispanyollu ve ruslu bir landonun tıngır mıngır sarhoşluğu onlara asla kâfi gelmezdi sadece rusya’dan sadece ispanya’dan kaçmış gibi görünmek rusya ve ispanya yoksunluğu onlar için yekpare bir kalıt kabul edilirse avutucu haberdar edildikleri şey kanun-u esasi tanıştırıldıkları ses tino rossi bezdirici haşarılık keratalarına allah baba kızar deyişleri o aynı boş bakışlı çocuklara iğneli beşik korkusu verişleri bir yerden ödünç mü alınmıştı yoksa dudaklarından dökülüvermekte miydi içlerinden geldiği ödünç veya içten zaruretti modaya uymak kurdukları cümleyi içine devletten menkul bir tehdit katarak parlatmak zaruretti parlak cümleyi muhatabın yüzüne çarpmak zaruretti mazurdu hepsi çünkü rulet misali devran dönmüş bu durulan noktaya gelmişti mahcurdu hepsi çünkü ekmeğini taştan çıkarmış olanlar taş kırsınlar diye yol yapımına gönderilmişti mahfuzdu hepsi çünkü hangisine sorduysak ateş adalarının yerini haritada şıppadak gösterebilmişti hepsi makul hepsi makable şamil birer marionetti koltukaltlarında kaymak kağıda resimleri dört renkli basılmış haftalık mecmualar fıstıktı anaları babalar devletti içten veya ödünç kadınlarla erkekler arasındaki laklak trende öğrenilen trende kalacak indiklerinde üç türlü ölüm boşaltmış olacak kompartımanları trenli hayatların bir gereği bu trenin bütün yolcularına ölüm iltimas olsun diye bir kalkış noktası hediye ederek her birini tek tek üç tarzda uğurluyor durulan her istasyonda onları yine ölüm karşılıyordu ru be ru gizli pazarlıkların mahfillerinde ölüm onları eliyle koymuş gibi enseliyordu kadın iseler en uygun durumu arz ettikleri kloş etek giymelerinden anlaşılıyor azrail’in tebdil-i kıyafet gezdiğine hiç hayret etmeyen erkeklerin fötr şapka takanları ikrar ve itiraf erbabı sayılmaktan sıkılmıyordu huylu huyundan vazgeçmiyor âdetleri veçhile marifetlerini gizlice göstermeyi biliyorlar kim olursan ol diyorlardı uygunsuz vaziyette yakalanmadıysan marifet sende yani işler yine tıpkı ta gaza beylikleri döneminde ileri gelenlerin aralarında sıkıntıyı dağıtmak gayesiyle başlatılan elim sende oyunu devam ediyormuşçasına işliyor tek boyutlu ve sade ve sadece kutsal kitaplarından bazı sayfalar kopmuş bazı satırlar silinmiş planlı vakitli yasal toplantılarında yasal vakitli planlı toplantılarında kopan sayfalara fazlalık atfedenler şakşak alıyor içerik belirleniyordu silinmiş satırlarda neler yazıldığının bilinciyle gizli tutuluyordu resmiyetin bir osurukta ezberletildiği kimin aslı balçık idiyse o gizli tutuluyordu gizlinin erketesine gönül deniyordu ki fasaryası sımsıkıydı yapışkandı kopmuyordu gözgüsünü yazgısı sanma hatasından hatalar kime sorarsan sor pek zarif duruyordu bahçe kapılarında bahçelerinde havuzlar havuzlarında fıskiyeler fıskiyelerinin ucunda ping-pong topları sevmek diyorlardı nasıl olsa hoş görmek değil midir yürüyüşten kürüyüşten çürüyüşten aldıkları moribond zevkle mest oluyorlar kafiye hatırına serbest sermest oh ne güzel şey başı boşluk başı hoşluk başı bozukluk hâttâ bilerek kaybediliyor anahtar ve ardından maymuncuk kullanmayı emreder asrımız deniyordu satalım deniyordu anasını açıldığı yere kadar açalım ne kadar kullanıyorsa avrupa’dakiler biz de uyandırma kerizi o kadar kullanalım pozitif hukuku boş ver ben profesör hirsch’in yıllarca asistanlığını yaptım bu hazır cevaplığı sanırsın kimden kaptım hans reichenbach bile artık demedikten sonra kalın ne haddimizdir ki canına okumayalım kukuletanın şakulî bakacaksan bil-mecburiye çağdaş bir zahmet ufkî bakıverirsen çağcıl dönem sonu sınavlarının yaklaştığı aylarda zonk her zonklayışta bir zarafet bulmadılarsa çatlardılar her zonklayış melâle aşina her hal ü kârda domino elim sende oyunu devam ediyor mülevves bir taksirat çağlar boyu destekleniyor beklenmiyor beşerin üzerine gökten bir dindirişin serpilmesi gök gök müydü dönmek için can atılacak taraf göktü evet gizlice göz kırptı öldürene göktü aynı gökyüzüydü ölene el altından tanışıklık veren de gök ey dönmek için dönerek ve döndükçe dönerek döndükçe gözden kaybolarak gözden kayboldukça kalbe dolarak göktü ey hınç duyarak kargın vücut kaybolmuş bir vücuda kayıp vücut hırsını tapınan vücuttan alarak hınç ve hırs naz uykusu çekerek vücudun güzelliğini inkâr etmeyerek güm hayırlı olsun damgayı vurdurarak gümlemek her kolaya geleni bir kolaylık sandırıyor yalınlığa ucuzlamak aşama bildiriliyor gelmek mastarından isim olarak gelir hangi maksatla türetildiği düşünülüyor bedavaya geliyor aymazlık zırhı kapışılıyor şu serpuşa bak deniyor şems-siperleniyor baş üstüne ne konduysa kapışan kapışana kapışmaya dalmanın hayrını gör bak ne güzel yakıştı çapulcular kim idiyse tarih onlara kaldı biletler karaborsa satıldı bırakmadı borç yakanı kim ki baktı vücudun münezzeh yerlerine akıttı kanı çattı ahaliye pamuk bayram güzideler andante ağladı köçekler parsa toplarken pula belendi çengiler oklavalar mütereddit döndüler küstürücü ellere geçti rende müfredat iptal edildi aksadı bazı dersler geç kalmadı savaşa yön vermekten fahişe taburları tayın oldu savaş patladıktan sonra ekmeğin adı ekmek soyundan hicap taşlardan medet umdu simsiyah kayalarda kılıçlarını kırdı utanması olanlar çekilip kuytu odalara hepsi öldürülmeyi bekledi toprağın göğüs geçiren kırlık kısımları toprağın ne hititlerden kalma kara saban ne de isveç çeliğinden pulluk görmüş olan toprağın safiye meryem hatice katmanları kopmuş vücutları himayesine aldı çatışmalar cephede savaş arkalardadır bundan böyle inkârcıları küçültmenin büyük bir engeli var savaş günü çattıysa açlık kimsenin aklını kanırtmayacak artık yücelerde bağlardır enginlerde asma bahçeleridir tahribata müsait mühendisler köprüleri infilâk ettirilir kıratta kuracaktır okşayış sevap değildir helal değildir ilkah bilinen dünyalarda konacak dal bulamaz dilimizden uçtuğu aşikâr olan eyvah. savaş çıktı kız koynumdan çıkmadı beni mahmur bırakmaktan bir gün olsun bıkmadı devler gibi yazı yaban demeyip silahlanmış adamlar korkuya yağmaya kana söz getirtmedi alacaklarımızın sorgucuyduk borçlarımızın çilingiri bizi korku bizi yağma bizi kan yargıladı terler döküldükçe solgunlaştı yerküre çehre solgun anneler endişeli küfürbazdı babalar yasalar kapattı çimenli bayırların yüzeyinde artanı nem kokuşlu çocukları kızlı erkekli coşturdukça arıtan bayırlarda batözler vinçler paletler sefalete gerekçe hazırladı meyve ağaçlarını bir hiza gözeterek diktiler dıraht-ı meyvedar lâfzına rağbet edenler karşılarında ayıp el işaretleri yapılmasına şaşırdı öyle işaretleri onlar dışa vurmaz düşüncelerinde yalıncak canlandırırdı ne ki sisler bürüdüler tarlayı göreyim seni herkesten önce sen başla diye her birimize tembih ettikleri her birimizden bir besmele ümit eden hepimizin tenine tav olup da besmeleyi unuttuğumuz tarlayı sislendi kurusun diye üstüne mendil serdiğimiz böğürtlen neymiş biri yek diğerinin boynuna o kol atmalar nice şeymiş o eski sarılmalar yatmalar sevmekten kaldıysa bize değdikçe değillendiren yattıkça sürçen bir şey kaldı fasılalarla neye uzattıysak elimiz bir arşın bizden ırak kayıyor gözyaşlarının göğerttiği ne varsa gövdemizden saklı kim biz sırlı kim biz kimdir sığıntı biziz haramdıysa prospektüs yetmez miydi yandan yana yatırıp tırâzende saçları büsbütün haram ettiğimiz insafına sığındığımız yetmez miydi işgüzar kamusal ilaçlama işçisi güruhunun dilenmeyi öğütlemekten gayrı söz etmekten habersiz rahmi narkoz altında ameliyatla alınmış şehirlerden başka ne kaldı ki desek mahremiyetimiz niyetleri diplerde sakladık whether deep or freakish ease saklandık niyetlerimizin esfeline kovcular haline dönüştük matbuattan gizlendi şehre inmekten maksadımız giderek matbuat gizledi bizden kendi maksadımızı yadırganmadı bu koca kaba kalabalığın daracık yerlerde sıkış tepiş gizlenişi gizli övünmelerde yoklandı bir darp izi mezeler yenildi kafalar çekildi tarladan kovulanların irin topladı derisi irinliler kabilesi çoğalıp sayıları göze batınca alarga durdular bizden sevmezlermiş bizi raconlarının bu olduğu söyleniyor yarası cerahatlenmeyeni kendilerinden saymazlarmış bize başından beri başkası muamelesi yaparlarmış daha yeni öğrendik meğer biz de onlarla mecazdan leff ü neşirden gayrı alâka şimdiye kadar kurmamışız doğrusu gerçekten bizmişiz başkaları onlara dokunmanın bizlere ar gelişi bundanmış irinsizlik bilinciymiş her geçen gün tuhaflaştıran bizi bizdik hey gidi bizdik biz gidi bizdik neye dokunduysak doğdu o şeylerin ortadan kalkma ihtimali sarktı berelendi döküldü neye dokunduysak canımıza santigrat nevinden kıymet biçmeye kalktığımızda memeler sarkık kalçalar bereli dudaklar dökülgendi rengi attı çağları dönemlere ayırmak için elimize tutuşturdukları edevatın arkadaşlarıma söyledim soluyor solduruyoruz hiçbir şehrin montevideo’nun bile sundurmasında soluk bırakmadılar dedim sözümü tersten aldı arkadaş olacak dümbelekler bana terslendi hepsi yüzüme ters bakmakla iktifa etselerdi tahammül eder sizin cirminiz ancak bu kadar derdim ama onlar susturamadı içlerinde cirit atan ifriti ne çekilmez bir adamsın sen dediler hem şikâyet ediyorsun savaştan hem koynunda saklıyorsun sevdiğin kızı yeyip yuttum sanmayın bu takazayı ne mi yaptım size ne kokuşmuşa paha biçerek geçinene ne yaptığımı hiç kimseye anlatmam bu çapraşık dünyaya bir de ben düğüm atmam yola getirsem elime ne geçecek hayat sahici bilgiyi sömürgeye saklamış diyenler arasından birini bunların avenesinden bir tekecik kişi çıkacak mı hiç sanmam aklını dünya hayatında benim hisseme akşam bulutuna iliştirilmiş bir şey düştüğüne yoracak o şey oyalıyor beni benim bütün kenarlarım o şeyle işli aklını yormak benim arkadaşlarıma göre yabancıların işi yakınlık gösterir benim arkadaşlarım aklı havalarda uçana yakınlık gösterir benim arkadaşlarım aklı yerin dibine batırana ne arkadaşmış bunlar bir işin düşecek olsa çat beykoz’dadırlar çat kumkapı’da ha beykoz’dadırlar ha kumkapı’da uyar mıyım aklı vücuda merbut kılmayan bu takıma tünemeye fırsat bulduklarında ayırt etmeyeceklerdir hani halı hani kilim bir ağız mutlaka öğrenmek gerekiyorsa neme yetmez benceğize kendi halim baktım hiç işe yaramıyor deniz sularında köpekleme yüzmelerim kulaç attım yağsız karnım elverdiğince yettiğince çelimsiz kollarım iki yakamı bir araya getirmek konusunda sebat ettim bunu kolay bir şey sanan varsa denesin de göreyim yemek buldun mu ye dayak buldun mu kaç biyos derlerse hayat logos derlerse akıl bunları sular seller gibi bilmeyi marifet sanma sakın marifet aklın ne kadarı hayatın dahilinde bunu bilmek yahut keşfetmek hayatın hangi kısmı dolduruş ne kadarı akıldır hasılı neye olursa olsun akıl yormak aklı takatten düşürmeye ister istemez varır halbuki insanların çoğu cehennemlik yani dinç akıllıdır onlara eziyet altında tecrübemin bana öğrettiğini söyledim açık seçik anlamadılar avâma sebil için açık saçık söylediysem de nafile benim sırrım nefsimi ıslah etmeyişimde saklı beni yazın keten pantolonlu kışın kalın kazaklı görmeseler ayağa düştüğümün resmiydi çoktan aldırışım soğan başı hikâyesi dolaylarında konaklama gafletiyle bukağılansaydı nasır bağlasaydı kişiliğim olsaydım ibn-i filip taksaydım getirdiğim her bir şeye doğuştan dünya nispetinde bir kulp ucu indüs’e varan bir imparatorluk kursaydım sinop’ta gölgemin köpeksi filozofun yüzüne düşmesiyle dehama kucak açtığı için zapt edilmiş topraklara giderek romanya boyası çalmayacak mı general rütbesinde beş altı tane zevzek şişse idi kişiliğim kan çıbanı çıkarma derecesinde kabarsaydı dem vurmayacak mıydım kendi krallığımdan pehlivanlık taslayıp bahis açmayacak mıydım mülk-ü âl’imden saltanatımdan para bastırmayacak mıydım hutbe okutmayacak mıydım dinç akıl böyle şeyler yapmadıkça rahat yüzü göremez aklı dinçlik çağına demir atan insanın gözleri ve’l fecr okur gözleri kahverengidir karadır elâ çakır bağdaş kurarken bile bu gözler hazıroldadır ağzı nerededir tabiî ki kulaklarında vakit kazanmak için çevresine mebzul ücret dağıtır çünkü aklını yorgun düşürmeyen her insan içerisinde bir gün soğuk ve rutubetli ve gözün gözü görmediği mahzenlere düşmek oralarda çürümek korkusu taşır korkudan kurtulmanın yolu ben size söyleyeyim vitrinde mümkünse vitrinin göbeğinde kendine bir yer beğenmekten geçiyor gözde değilse göz önünde o da olmadı göz altında aklı dinç kalan ezilir gözden uzaksa mahlûkat gözüne görünmemek işte bu olmaz olduğundan fazla sanılmamayı dinçlik kaldıramaz dinç akıllılardır göz göre göre maskaralıkla korkaklığı buluşturan tarihi inceleyin göremezsiniz soytarısız bir kral dalkavuksuz bir sultan padişah imparator gözdeki mübalağadır bana bunlar yaramaz ben çocukluk çağlarımdan beri görülen görünen gösterilen dünyaya alışmamak inadında kararlı takımı tuttum nefsim âsi aklım yorgun şefkatlidir yüreğim neden koynuma göz koyan kıza hayır olmaz diyeyim at üstünde ok atarken bana güleç yüz padişah mı imparator mu gösterecek bu kız olmasa benim kramp giren bileğim merhem yüzü görür müydü düşünün insan isem insanlığın tümüne beklerim ki geçsin diktatörlüğüm demek bana lüzum edecek bir horoz ötüşünün vardığı yere kadar uzanan hükümranlık sorgulamaktan geri durmam kim yaparsa nüktedanlık ellerimde dinç akıllı kimselerin ne mânâya geldiğini merak ettikleri yüzükler taşıyorum yüzük taşlarımın altına arsenik sıvaştırmadan yaşıyorum iflâh olmaz diktatör işte o bensem o bir köprüyse işte sırat dedikleri benim orayı biri çıkıp söyleyebilir mi gurultuyu çaktırmadan deneyip cambazlığı façama toz kondurmayıp hiç azar işitmeden geçmenin fırsatını kullandığımı yo hayır böyle bir beyan sadır olamayacak sırat oradan geçmedim ben benden ısrarla nefsimi ıslah etmemi istediler nerede bende o göz var mı bende öylesine bir dirim nefsimi söylesinler kimler hesabına ıslah edecekmişim sayıp dökülecek cinsten şeyler mi nefsimi ayarlayacağım şeyler kitapta yeri var mı benden istenenlerin çizmiş mi müstakbel şemailimi kalem cevapsız bırakıldıysam nasıl imkân dahiline girer bu estetikten yoksun müstamel ahaliye yeltenmem yürüdüm yürüyüş ritmime uygun bir yol bulacak gibi oldumsa da çıplak gözüm tipi çıkınca lapa karla örtülen yön tayini işaretini görmedi tutamak bildiğim içimdeki okun seyri yüküm her gün biraz daha ağırlaştığı için yavaşım yaşımın ilerlediğini merceğimin gevşediğini gördükleri için yoldan çıkacağımı sanan kalpazanların alnını karışlarım vazgeçer miyim ömrümü adadığım diktatörlükten olacak şey mi bu hiç olur mu benim gibilere küçükken sıkı dur oğlum türk çocuğusun sen dendiği unutulur mu turşu küpü kırk paranın tırtırlısı tarlaların uzaklığı bana yeten bir dersti fırçanın hiçbir türünü şimdiye kadar yüksündürmedim saatten benim üç parmağımla kurulma işlemine bir itiraz gelmedi önüme ağılanmadan geçilmez caddeler açılmıştı cinnete göz yummasam cinayeti yarıda kesmek için bir şey yapacak olsam hazırdı yağlı urgan gaz odası giyotin pis işlere bulaşmamı allı morlu keyiflerle imrendirdikleri zaman parmak kadardım tabiatı icabı tuzak ortalık ışımadan kuruldu yol kesenler çetelesinde diğerlerinden biraz erken tespit edildi yerim akşam eve yorgun ve yufka yüreğimi sorgulamış olarak dönmeme rağmen hava karardığı zaman kol kanat germiş bir vaziyette durmuyor sorgulayıcı bir edayla sarıyordu üstümü çatı dişiyle tırnağıyla diyorlardı dişiyle tırnağıyla ne savaş vardı istenilmeyen her şey yakındı. tötonmuş gül haç kardeşleriymiş kimler idiyse savaşın tarafları onlara aldıran yoktu kız koynumda ya beni itham ettiler dretnotları imal eden benmişim gibi katliama uğrayan biçare nesillerin suçlusu güya bendim suçmuş hartuçları bırakıp riyaziye esaslarını sevişme denklemine uygulayışım bana bağırıp çağırdı resmi ağız kurallar bu uygulamayı dışta tutmayı âmir dedi kur’an yasaktır rezilliklerin en rezilidir şiir sonra halka dönüp şunu söyledi söz geçirebilirsen diktatöre geçir balçık mı çamur mu artık ne dersen onu hayatımın kaynaklarına bulaştırmamdan suç delillerini karartmam anlamı çıkarılıyordu savaşın cereyanına katkım yok demiyorum yalan değil uyrukların tıklımına sert çıkarak gözleri çatlatma faaliyetim en iyi ben bilirim en sağlam keselerin bile nereden delineceğini öyle zamanlar geçti ki kimin öd kesesi patlatılacaksa bana müracaat edilirdi yırtmışlığım var yalnızca kelle vergisi alarak servetlerine servet katan zenginlerin değil onlarla yoldaşlıktan nasiplendiğini zanneden fakirlerinkini de yıkmak demiştim on dokuz yaşımdayken kutsal kinidir yürekli olmanın aradan kaç yıl geçtiği hesaplanabilir beni çatık kaşla yaşlandıran diktatörlük bu işte dinlemezdim kimden gelirse gelsin sızlanmaları israfil’e kulak kesilmekti ilk alındığım ve son işim itlaf edilmeliydi nerede varsa kene koynum boş değildi madem pabuç mu bırakacaktım gülle gürültüsüne manzara hep mükemmeldi ben ve sevgilim için mükemmeldi francalayla esmer somunun farkı kuyumcuyla manav komşuluk ediyor geceleri ailecek görüşüyorlarsa bana mı düşerdi bunda bir kusur bulmak âyet sarih zikredilmiş cevaplanmıştı soru at pazarı demirden kır atlar için miting alanı donu merak ediliyorsa sütçü beygirinin doru devenin nalı nişaburek şehir hatlarının gazoz borusu her geçen gün bilenen bilinç gittikçe daha sivri seyran ü sefayı terk ederek sevdiğim kız koynuma kaçtıysa neden toz konduracakmışım şanıma arkada hasreti çekilecek sevgili bırakmayan gemi yakmazsa yazık direkler çatırdasın cayırdasın yelkenler ötesine aklım ermedi hiçbir zaman müdrik miydim nâtık mıydım hâfız mı adım bir intikam olarak bari anılacak mıydı acaba tuzun gözüme durduğunun farkında olmadım şerbetini bana ekşittikten sonra sundukları kızılcık fark etmedim damarlarıma sızmış cinsî temas haline getirmiş beni olağan bile saymadığım dünyayla gaflet miymiş yaşadığım istiğrak mı nereden bilecektim canıma batan dikenleri ayıklamaya dalmışken ibadetimden olmasa bari derken kuşkum savaş bitmiş ben nöbette unutulmuşum savaş bitmiş ben bunu koynumun boşluğuyla anlıyorum kükreyen ırmağın ölümü meğer savaşın sonuymuş halbuki ben sanırdım ki dünyada savaş var diyedir serçelerin vakitlice uçuşu glayöllerin yana yaslanışı fulyaların mızmızlanışı savaş bittiyse bir cenahtan bir boru sesi geldi mi? hayır, gelmedi. çanlar çalındı mı herhangi biri için? hayır, çalınmadı. vakit mi girdi, okundu mu ezan hayır duyulmadı hiçbir şey okunan şahidi yok trompetin öttürüldüğünün çanlar bu sesi verir diyecek bir kimse yok seyyar satıcıların müezzinlerle kurduğu diyalog yurttaş hakkı olarak algılanıyor ben bir tek benim birdenbire her şey yerli yerindeyken koynu boş kalan şimşeği atlattığımı bile kimseler fark etmedi boş koyun bir bergüzardı bana savaşın bittiğini anlatan savaş bitti sular heraklitus ne derse desin akmıyor o bir ırmak ölüsüdür kükreyen artık hiç kimse almanlar yüzünden telaşa kapılmaya bir sebep bulup buluşturmaya kalkmıyor karartma sırasında annemin migreni tutunca ne yapacağımı bilmesem de oluyor james marka kalın tekerlekli siyah bisikletiyle babam halkevi sinemasına giden beton köprüden geçmek istemiyor şarkı söylemek kendi kitaplarını ciltlemek gibi bir şey haline geliverdi aniden “yalnız bırakıp gitme bu akşam yine erken” “öksüz sanırım kendimi ben sensiz içerken” şimşeği atlattım diye kimseye can bahşedecek hale gelmedim demek âdem ahfâdından savaş bittiği için koynu boşalan bir kişi gerekiyormuş o da bendim diğerleri ellerini çabuk tutup kesme şeker hakkında edindikleri barut kokulu fikre acilen tadilât getirmişler sıkı yönetim kalkmış savaşın bittiği kesin yama bulmak dirseklere hünerse kendi kumaşından kim neylesin savaş bitti kır gezmelerinde bundan böyle şüphe çekmeyeceğiz kime kalacak kırlara çıkmanın burun sızlatan anlamı dinlemek zorunda değiliz muhallebicide yabancı dilden anıştırmalarla yüklü kaçış hikâyelerini mültecilerin memur beyler neler karıştırdıysa şehir kulübünde buraya kadardı bu saatten sonra briyantin saçlılara hiç kimse göster eşkinli beygir vesikanı diyemeyecek kanaviçe veya goblen kime ne arık fitil odam loş savaş bitti koynum boş.
İsmet Özel
İsmet Özel
·
1.262 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.