Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sözün kısası, her bir tür bilgiyi bilebilmek için iki mukaddimeye ihtiyaç vardır. Bunlardan her biri, iç dünyamızın gözlemi ile bilip kavramamızla meydana gelmektedir. Acı ve tad hissetmemiz gibi. Veya açık seçik bilinen şeylerde meydana gelir. Kendi varlığımızı bilmemiz, ikinin birden çok olması, iki zıddın birleşmemesi veya benzerleri gibi. Bunlar bizim için bu dünyada olağan şeylerdir. Bizim için olağan olmayan bilgiler ise, Peygamberlik (görevi ile görevlendirilerek gelen peygamberler gelme) den önce, bizim için bilinen şeyler değildi. Bizler Peygamberin gönderilmesinden önceki durumumuz üzere kalsa idik, peygamberlerin haber verdikleri gayb bilgileri hakkında durumumuz şöyle olurdu: Bu konuları da bildiği­miz şeylere havale etmekten başka bir şey yapmazdık. Ağacın hay­vana veya hayvanın taşa dönüşmesi veya bunların benzeri (mucizevi olayları) kesinlikle inkar ederdik. Çünkü bizim bildiklerimiz daha önce geçtiği üzere olağan şeyler olup bu davaya benzemeyen şeyler­dir. Peygamberlik, olağan dışı şeylerle (mucizelerle) gelince, olağan şeyler üzerinde ısrar eden kimseler mucizeleri inkar edip, bunların sihir veya benzer şeyler olduğuna inanmıştır. Asâ’nm ejderha olması, denizin (asâ ile vurulup yollara) ayrılması,[78] ölülerin diriltilmesi, doğuştan kör olanların ve alaca hastalığının iyileştirilmesi[79] par­maklar arasından suyun fışkırması, taş ve ağacın konuşması ve ayın ikiye bölünmesi[80] ve benzeri olaylar, peygamberlerin getirdiği mucizelerdir. Bu mucizeler göstermiştir ki âdetler dünyasındaki bu zorunlu olağan şeyler dahi her zaman akılla kavranılabilen şeyler değildir. Bilakis bunların içinde de akılla izah edilemeyecek olan her şeyin yokluktan varlığa çıkması mümkün olduğu gibi var iken yok hale gelmesi de mümkündür. (Bu da bir mucizedir, bunu akıl ile izah etmek mümkün mü?) Demek oluyor ki, ibadetler dışında kalan olayların prensipleri gerektiğinde vazgeçebilen şeylerdir. Eğer akıl yönünden bunların vazgeçilmezliği söz konusu olsaydı peygamberlerin ve başkalarının arkalarından mucizeler ve kerametler bırakması mümkün olmazdı. Eğer böyle olsaydı hiçbir peygamber birbirine zıt iki şeyi bir araya getirebileceğini iddia edemez, iki sayının bir sayısından çok olup olmadığı hususunda hiçbir kimseye meydan okuyamazdı. Bununla beraber bunların hepsi (mucizeler de, olağan şeyler de) Allah’ın (yaratması ile olan) işlerdir. Tüm müslümanlar bu hususta görüş birliği içerisindedirler. (Olağan dışı şeylerin) asada, denizde, kör kimsede, alaca hastası olan kimsede, (su fışkıran) parmaklarda, (konuşan) ağaçta meydana gelmesi mümkün olduğuna göre, diğer tüm imkanlar dünyasında da mümkündür. Çünkü bir şey için var olan gereklilik, benzeri için de geçerlidir. Yine İslam dini bize cennet ve cehennem halkının yaşantısına ilişkin öyle şeyler bildirmiştir ki bunlar, bizim alışık olduğumuz şeyler dışındadır. -İnsanın cennette yeyip içip, idrar ve dışkı çıkarmaması olağan değildir. -Cennette insan terinin misk gibi kokması olağan değildir. -Cennette hanımların genç ve âdet görme yaşında olmalarına rağmen âdet kanaması görmemeleri olağan değildir. -İnsanın cennette uyumaması, sonsuza kadar yeyip içmediği varsayılsa bile açlık ve susuzluk çekmemesi olağan değildir. -Cennetteki meyvelerden birisi koparıldığında yerine derhal yenisinin gelmesi ve meyvenin onu yemeyi arzu edenin eline doğru (otomatik bir şekilde) yaklaşması olağan değildir. -Cennette süt, bal ve şarabın, orada üzüm sıkan, süt sağan birisi ve arı olmadan nehir halinde bulunması ve şarabın cennette sarhoş etmemesi olağan değildir. -Cennette tüm bunların olması, insan cennetteki yiyecek ve içecekleri durmadan yese dahi mide şişkinliği ve hazımsızlık gibi durumun olmaması burun, kulak ve bedenin diğer yerlerinden birtakım kir ve pis şeylerin çıkmaması olağan değildir. -Cennet halkının ihtiyarlamaması, yaşlanıp bitkin düşmemesi, hastalanıp ölmemesi olağan değildir. -Cehennem ahalisine de baktığın zaman -Allah bizi onlardan olmaktan korusun- buna benzer pek çok şeyler göreceksin. Ateşte yanmasına rağmen ölmemek ve cehennem halkının başına gelecek diğer haller gibi ki bunların hepsi olağan dışı şeylerdir. Kur’an’da: “…..Sonra o (cehenneme giren kötü kişi) ateşte ne ölür, ne de yaşar..”[81]Buyurulmuştur. Cennet ve cehennemle ilgili bu haller tanıktır ki, bu ve benzeri olağan şeyler dahi (her zaman) akılla kavranılmazlar. Bunlar ancak aklın kavrama alanının dışında kalabilen olgulardır. (Burada delil olarak ileri sürmek üzere) kerametlerden söz etmeye ihtiyaç duy­madık. Çünkü Mutezilenin pek çoğu doğrudan doğruya kerametleri inkar etmektedir. Gerçi Mutezileden bazıları kerameti kabul etmek­tedir. Kerameti anlatma eğiliminde olsak ve şu evrene bakan kimse ibret gözü ile baksa olağan dışı gerçekleşen şeylerin benzerlerini görecektir.
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.