Murat Gülsoy
Her yeni öyküde sanki biraz daha ustalaşıyorsun, yeni bir şeyler keşfediyorsun gibi geliyor bana. Anlatımın ve üslubun üzerine söyleyecek fazla bir şeyim yok. Belki öykünün sonu biraz sorunlu ama bu da bakış açısına göre değişir.
Diyor
okuruna, (s:14)'de
Dili anlatımı kendi, kendini hesaba cekıp bunu sözcüklerle, başkasını anlatır gıbi, anlatımı, duru temiz bir dili, olusu, okurun ilgisini artıyor,
Sürükleyici bir anlatım, şaşırtıcı kurgular, ironik bir yaklaşım ve yoğun bir içebakış...
Yazarın bu ilk kıtabı olmasına rağmen birçok ödül aldığını da biliyoruz..
Yoruluyorsun. İkinci tekil şahısta düşünmekten yoruluyorsun, ama ben demenin yol açacağı duygusal tepkimeleri de kaldıramayacağını çok iyi biliyorsun. Acaba birkaç benlik daha yaratabilir misin? Bunun hesaplarını yapıyorsun. Ama bu durum ne yazık ki hikâye yazmaya benzemiyor. Birkaç sözcükle yaratılan hayatların tümünün, aslında kendi kopyaların olduğunu anlıyorsun. Bunu neden daha önce fark etmediğine şaşırıyorsun. Bir anda, bir meleği, bir ermişi, bir azizi andıran masum yazar görüntüsünün yerini, kendi kendine –üzeri toplumsal onay gören bir estetikle örtülmüş– terapi yapan ve bu yaptığını da yazmak ya da yaratmak sanan bir hasta imgesi alıyor. Üstelik bu düşünceyi doğrulayacak bir sürü kanıt, Şeytan’ın Avukatı tarafından zihin mahkemesine sunuluyor. “İşte,” diyor Avukat, “burada rakamlarda da açıkça görülüyor, sanık normal insanlar gibi bir yaşam süremediği için bu yolu seçmiştir.
Kendinize bir iyilik yapın bu kıtabı okuyun ve okutun