Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

159 syf.
9/10 puan verdi
·
21 saatte okudu
Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir!
Dikkat: Bu kitap yorumu, kitap harici eleştiri içerebilir. Ön yargılarınızı kıracak, hatta parçalara ayıracak bir kitap. Öncelikle bu kitap https://1000kitap.com/bidunyakitapgrubu okuma grubumuzun “aralık ayı okunacaklar” listesinde seçilmiş bir kitap. Ve kesinlikle okunması gereken, her kütüphanede olması gerektiğine inandığım bir kitap oldu. (Oy veren tüm arkadaşlara teşekkür ederim.) Gelin görün ki ben kitabı satın almadım, e kitap şeklinde okudum. (Bunun en büyük artısı telefonlarla yapışık bir hayat yaşadığımız için bir günde; her an, her yerde okuyabilmiş olmam.) Peki, e kitap okumayı ne kadar çok sevsem de ben bu kitabı neden satın almadım? Çünkü alamadım… Çünkü ülkenin ekonomik anlamda çıldırdığı yetmiyor gibi sanki yayınevleri ve telif hakkı sahipleri de özellikle okumamızı istemiyor gibi. Ben bu kitabın her kütüphanede olması gerektiğine inanıyorum ama kendi kütüphaneme alamadım çünkü 150 sayfalık bir kitap en düşük fiyatıyla 50 küsür lira. Evet, evet önemli olan sayfa sayısı değil içindekiler bunu ben de biliyorum. Ama anlatmaya çalıştığım şey farklı. Ben kendi milletimin yazarının bir kitabını eğer ki alıp okuyamıyorsan içindekinin önemini de kıymetini de nereden bileyim? Kaldı ki bu olay Türk yazarlarda oldukça fazla. Bakıyorsunuz ki yabancı bir yazar bizim ülkemizde kendi yazarlarımıza göre; hem daha fazla tanınıyor hem de daha fazla okunuyor. Ve dikkat ederseniz bu yazarımız iyi olmasına iyi ama bu kadar fazla tanınıp, okunmasının sebebi kitaplarını daha kolay bir şekilde satın alabiliyor olmamız. Nice Türk yazar var ki tanınmayı ve daha çok okunmayı hak ediyor. Gelin görün ki iki sebepten dolayı okunmuyorlar. Birinci sebep: Kesinlikle kitap fiyatlarının çok fazla olması. (Kendi yazarlarımızı, kendi öğrenci harçlıklarımızla almakta zorluk çekmemiz.) İkinci sebep: Lisedeki edebiyat hocalarının (İşini layıkıyla yapanları ayrı tutuyorum.) bir iki bilindik yazar ve kitap haricinde bir şey bilmeyip, hangi öğrenci ne sever ayrımı yapmaksızın bomboş kitap önermeleri. Bu hocalarımız edebiyatı dersten ibaret zannedip, kitap okumayı da performans ödevinden ibaret sandıkları için malesef çoğu genç zorla okudukları (hatta genelde özetini okudukları) kitaplar haricinde, kendi edebiyatımıza ilgi duymuyor. Çünkü tüm Türk yazarları sıkıcı sanıyor, araştırmaya da gerek görmüyorlar. Ve çoğu/çoğumuz kendi yazarlarımızın tam anlamıyla kıymetini bilmeden yitip gidiyoruz. Kitap yorumuma gelecek olursam; Ben uzun zamandır bu kadar hayatın içinden bir kitap okumamıştım. Sanki kitabın öyküsü benim gerçekten hayatımda olan birini anlatıyor gibi. Ve bu kişi sanki eskiden yaşamış da yıllardır hikayesi dilden dile anlatılıyor gibi. Kitap sizin tüm ön yargılarınızı kırıyor. Ve düşünüyorsunuz acaba hayatta kaç kişi böyle ön yargıların kurbanı olup yitip gitti?.. Etrafınıza bir bakın ve gözlerinizi kapayıp bir dakikalığına düşünün. Gerçekten tanıdığınız kişiler, sizin tanıdığınız gibi miler? Gerçek hikayeyi öğrendikten sonra kaç kişi için ben onu öyle bilmezdim diye düşündünüz? Ve daha kaçını yanlış biliyorsunuz ama farkında değilsiniz? Hikayeyi kimden dinlediğinizde dikkat edin. Çünkü önemli olan dinlediğiniz hikaye değil, anlatan kişidir. Spoiler vermek istemiyorum. Çünkü herkesin bu kitabı okumasını istiyorum.
Reşat Nuri Güntekin
Reşat Nuri Güntekin
in gözlemleri, kitabın yazım dili ve konunun zenginliği o kadar güzel ki, kitap bittiğinde karakterler de sizin hayatınızda yerini alıyor. Ve bana göre yıllar geçse de unutulmayacak bir hikaye hafızanızda kalıyor. Kitap hakkında kısaca ön bilgi verecek olursam; Ana karakterlerimiz Zehra öğretmen ve babası Mürşit efendi. Hikaye onların ve ailesinin hikayesi. Zehra öğretmen, çocukları çok seven işini layıkıyla yapan ve herkes tarafından sevilen biri. Tek bir kusuru var ki o da acıma duygusundan yoksun olması. Eskiden yaşadığı olaylar onu katı ve disiplinli olmaya zorlamış. Zehra öğretmenimize bir gün bir mektup geliyor ve babasının ağır hasta olduğunu söyleyen bu mektupta, son kez babasını görmek için İstanbul’a çağrılıyor. Babasıyla arası pekte iyi olmayan öğretmenimiz, ölüm döşeğindeki babasını son kez görmeye karar veriyor. Ve istanbula doğru yola çıkıyor. Buradan gerisi anı-günlük tarzında devam ediyor. Ve öğretmenimiz çok önemli bir ders alıyor: Ön yargının ne kadar kötü olduğu. Vicdanınsa ne kadar gerekli olduğu. O bunu yaşayarak öğreniyor, bize de ders çıkarması kalıyor. Bu kitabı okurken yer yer ümitsizliğe düştüm, yer yer hayatı sorguladım. Biz ne kadar iyi olursak olalım eninde sonunda çevremize benzemez miyiz? Çevremiz kötüyse bizim iyi olmamıza bir şansımız var mıdır? İnsanın doğasında ki doyumsuzluk değil midir onun sonunu getiren? Kim ne der diye düşünüp yaşamak aslında hiç yaşamamak değil midir? Bir insanı çok kolay bir şekilde eleştirirken neden hiç kendimize bakmayız? Her yüzümüze gülenin dost olmadığı gibi, her canımızı sıkanın da düşman olmadığını neden hep aklımızdan çıkarırız? Hep kınadığımız şeyler başımıza gelir. Bu bile aslında ön yargının çok kötü bir şey olduğunu anlatmaya yetmez mi bize? İyi niyete başladığımız bir iş bazen tam tersi şekilde sonuçlanabilir veya kötü düşündüğümüz bir olay bizim için en hayırlısı olabilir. Bunu yaşamadan nasıl bilebiliriz?.. Ben bazen biri hakkında çok iyi düşündüğümde ve inanılmaz bulduğumda o kişiyle bir problem yaşarım. Bu bana hayatın “kimseyi gözünde çok büyütme” deme şeklidir. (Çünkü mükemmel değiliz ve birinden mükemmel olmasını bekleyemeyiz. Bu karşımızdaki insanı çok ağır bir yükün altına sokar. Buna hakkımız yoktur.) Ve bazen biri hakkında çok kötü düşündüğümde ve konuştuğumda da aynı olayın benzerini yaşarım. Bu bana hayatın “ kimsenin hikayesini bilemezsin” deme şeklidir. (Çünkü birini eleştirmeden önce onun yaşadığı hikayeyi bilmemiz, onun yürüdüğü yolları yürümemiz gerekir. İlk önce onu anlamamız gerekir.) Gerisi önyargıdır, Ve önyargı kötüdür. “Bir Kızılderili atasözü der ki: "Benim hayatımı yargılamadan önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan geç. Benim takıldığım taşlara takıl yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git benim gittiğim gibi anca o zaman beni yargılayabilirsin."
Acımak
Acımak
Reşat Nuri Güntekin
Reşat Nuri Güntekin
Acımak
AcımakReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 202139,2bin okunma
··
1.109 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.