Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"Bizimle sadece rüyalarda konuştukları kesin," (...) "Rüyalarımızda onları öylesine açık seçik işitir, varlıklarını o kadar canlı hissederiz ki, uyku devam ettiği sürece, uyanıkken tek kelime edemediğimiz, tek bir bakışlarını yakalayamadığımız, temas kuramadığımız bu kişiler, bize bir şeyler anlatan, bizi dinleyen, hatta yeryüzünde yaşarkenki gülüşlerinin tıpatıp aynısı olan, o çok özlediğimiz gülüşleriyle ruhumuzu şenlendiren esas kişilermiş gibi gelir bize; gülüşleri aynıdır, hiç tereddütsüz tanırız onları. Gerçekten de tuhaftır, hatta açıklanması imkânsız bile diyebilirim, anlaşılmazlığını koruyan ender muammalardan biridir. Ama kesin olan, en azından seninle benim gibi, sağlığında Toby gibi, Tupra gibi akılcılar için kesin olan bir şey varsa, o da bu seslerin ve yeni sözlerinin dışarıda, herhangi bir yerde değil, bizim içimizde olduklarıdır. Onlar bizim imgelemimizde ve belleğimizdedir. Şöyle diyebiliriz: Hafızanın bir kereliğine hatırlamakla kalmayıp hayal kurmasıdır ya da katışıksız olmayan, karışık bir hatırlamadır bu. O ölüler bizim rüyalarımızdadır; rüyaları gören bizizdir, onları uykudaki bilincimiz ortaya çıkarır ve bizden başka kimse işitemez. Olay mezar ötesinden sözüm ona ziyaretlerden ya da uyarılardan çok, bizim tarafımızdan gerçekleştirilen bir cisimleşme, yerine geçme, bir kişileştirmedir" (Wheeler aslında İngilizce tek bir kelime söylemişti: impersonation). "Bu işleyişten tamamen habersiz değilizdir, uyanıkken demek istiyorum. Bazen insan birisini o kadar çok sever ki, dünyayı onun gözleriyle görmekte, başkasının duygularını anlayabildiğimiz ölçüde onun hissettiklerini hissetmekte zorlanmaz. O insanı öngörür, tahmin eder. Tam anlamıyla kendini onun yerine koyar. Zaten bu deyim de bu yüzden mevcuttur, dillerdeki deyimlerin neredeyse hiçbiri boşuna çıkmamıştır ortaya. Eğer bunu uyanıkken yapıyorsak, bu kaynaşmaların, dönüşümlerin ya da bitiştirmelerin, hatta belki başkalaşımların uykuda gerçekleşmesi o kadar tuhaf sayılmaz. Milton'ın sonesini hatırla, bilir misin o soneyi? Milton soneyi yazdığında uzun zamandır kördür; bir gece ölü karısı Catherine'i görür rüyasında; şiirsel anlatıyı mükemmelen kucaklayan, taşıyan bu boyutta, rüya boyutunda onu çok açık seçik biçimde görüp işitir. Ve bu rüya boyutunda görüntüye üç ayrı anlamda kavuşur: kendi görme yetisi ve duyusu; o anda yalnızca kendisinin değil, artık yeryüzünde olmadığından kimsenin göremediği karısının görüntüsü ve hepsinden önemlisi de, karısının onun için yeni olan, hiç görmediği, hatırlanan değil hayal edilen çehresi ve bedeni; çünkü ikinci eşi olan ve kör olduktan sonra evlendiği karısını hayattayken ancak zihniyle ve dokunarak görebilmiştir. Rüyasında karısı onu öpmek için eğilir ve sonra, 'I wak'd, she fled and day brought back my night'; böyle biter." ("Uyandım, o kaçtı ve gecemi geri getirdi gün." "Ölülerle her zaman geceye geri dönülür, onların suskunluğundan başka şey işitmemeye, asla cevap alamamaya dönülür. Hayır, onlar konuşmaz, konuşmayan yegâne kişilerdir; ayrıca dünyadan geçip gitmiş kişileri sayarsak, çoğunluktadırlar. Oysa dünyada geçirdikleri sürede kuşkusuz hepsi konuşmuşlardır."
Sayfa 299 - II MızrakKitabı okudu
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.