Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1025 syf.
10/10 puan verdi
·
11 günde okudu
Sonunda Dostoyevski’nin kurgu dünyasını tamamlamak nasip oldu. 2019’da okuma aşkımı yeniden alevlendiren yazarlardan biriydi Dostoyevski. Hiç unutmam, ilk okuduğum eseri kütüphaneden aldığım ‘Tatsız Bir Olay’ adlı hikayesiydi. O günden sonra klasiklere merak saldım ve şimdiye kadar büyük bir keyifle okudum, okumaya devam edeceğim de. Yazarla 19 yaşında değil de biraz daha erken tanışmak isterdim doğrusu. Çünkü ben hiç varlığından haberdar değilken romanlarda bize tanıttığı karakterlerle aynı duyguları paylaşırdım hep. İnsanları anlamlandıramazdım ve sonuç olarak hep duygularıma yenilir, ezgin bir halde denemeye devam ederdim. Dostoyevski, herkesten önce kendimi tanımam gerektiğini gösterdi bana. Kendini bilmeden başkası hakkında hiçbir şey yapamazsın çünkü. Karakterlerin düştüğü o zor durumlarda ve rezil oluşlarından ders çıkararak aslında tüm o ihtiras, kıskançlık ve benzeri duyguların insanı mahvettiğini anladım. Zamanla duygularıma söz geçirir hale geldim ama bu sefer nihilist bir tavır takınmıştım, aynı Dostoyevski’nin klasik karakterleri gibi. Hatta bir ara onun çok toksik bir insan olduğunu düşünerek nefret ettim. :) Sonrasında sorunun yine benden kaynaklandığını fark ettim tabii. Bu sefer felsefeye yönelip yazarın kitaplarını en baştan sindirerek yavaş yavaş okumaya karar verdim, ki iyi ki böyle yaptım. Dört yılın sonunda buradayım işte, bu büyük eseri bitirmeyi başardım. Arada çok şey oldu, fikirlerim büyük dönüşüm geçirdi ve bu sürüyor. Kitaba gelecek olursak, Dostoyevski’nin bu kitabı yazmaması olanaksızdı. İnsancıklar ve Ezilenler’deki talihsiz ama gururlu yoksullar, Öteki’de ilk karşımıza çıkan kişilik bölünmesi ve çelişki, Yeraltından Notlar’daki hastalıklı ve kendini yok etmeye hazır ruh, Ölüler Evinden Anılar’daki suçlunun yaşantısı ve tabii Suç ve Ceza’daki safi rasyonellik de dahil olmak üzere suçlunun yaşadığı vicdan azabı, Budala’daki saf ve iyi kalpli prens; bayağı uzun oldu ama keskin bir şekilde bunların hepsi vardı. Hem yazar hem de biz okurlar için destansı bir yolculuk. Şehvet düşkünü, ahlak yönünden pek nasibini almayan bir baba, her biri ondan bir özelliğini alan oğulları Dimitri, İvan, Smerdyakov ve bence bunlardan çok farklı, altın gibi kalbi olan Alyoşa. Yine de Dostoyevski’den öğrendiğim bir şey varsa sürekli küçümseyen kendini bilmez insanlar dışında her insanın bir vicdanı var, buna sadece dokunmak gerek. Bir Dostoyevski klasiği olarak olaylar sonu gelmez dedikodular, fırtınalı söylevler ve tatsız sonuçlarla bitiyor. Dostoyevski bana göre en kolay okunan yazarlardan birisi ama şu dedikodular kısmında her zaman içim bayıyor. Sonra hayatın da böyle bir sürü boş beleş şeyle geçtiğini anlıyorum. Para, hırs ve ihtirasın insanı ne tür durumlara düşürdüğünü görmek insanı şaşırtıyor. Zaten yazar genelde en uç karakterleri aldığı için insan bu kadar sarsılıyor. Benim en çok dikkatimi çeken inanç ve inançsızlık konusu. Bunun için hazırladım hep kendimi. Dostoyevski hayatı boyunca çelişkiler içinde yaşayan dolu dizgin biriydi. Kitapta yine içten iman sahibi bir karakter olan Alyoşa ve nihilist düşüncelere sahip olduğunu sanan İvan karakteri var. İkisi arasında geçen konuşma ve Büyük Engisizyoncu bölümü çok güzeldi. Bunun dışında Staretz Zosima karakteri de oldukça ilginçti. Dostoyevski’nin bu uç inançsız karakterleri yüzünden hayatımda oldukça bocaladım. Sonra ‘böyle olmak zorunda değil’ dedim. İnsan klasik din ve tanrı anlatısına inanmadan da iyi ve ahlaklı bir birey olabilir. Aslında canilerden ve kötü saydığımız insanlardan pek farkımız yok. Yaşananlar ve bakış açısından kaynaklanan farklılardan dolayı farklı yönlere sapıyoruz. Dostoyevski’nin Budala kitabında olduğu gibi çocukların masumiyeti üzerine eğilmesi beni çok duygulandırdı. Hele o İlyuşeçka…. aslında anılarım depreşti, çocukken ben de hep haksızlığa ve alaylarla karşı dayanamazdım. Bu yüzden tek başıma kalıp dayak yediğim de çok olmuştur. Kitaptaki öldürülme olayını da başımdan geçen bir şeye benzettim. 9-10 yaşlarında benden yaşça büyük olan kuzenimde kalmıştım bir akşam. Birkaç arkadaşı da vardı. Sabah kalkıp evime gidince beni yine çağırdı ve telefonunu çalmakla suçladı. Ben tabii yapmamıştım ama nasıl olsa bana inanmazlardı. Hani O sinekleri öldürmek için elle kullanılan bir aparat vardı. Onunla beni bir saat dövmüşlerdi, her vuruş kamçı gibiydi ve ben çok gururlu olduğum için asla kimsenin karşısında ağlamazdım. Onlara göre bu arsızlık belirtisiydi, daha kötü dövmüşlerdi. Yine aynı gururdan kimseye söylemedim hep içime attım. Sonrasında beni en çok dövenin çaldığı ortaya çıkmıştı. Aradan neredeyse 14 sene geçti ve telefon sahibi kuzenim bu konuyu açtı. Sen neden hiç ağlamadın, günahını aldık falan diye anlattı ve koca adam önümde ağladı. Bilmiyorum ne kadar bağlantılı ama bu kitabı okuyunca çok duygulandım. Her insanın içinde bir vicdan var ama bunun körelmemesi gerekiyor, içten insanlara değer veriyorum o yüzden. Kendi okuma tecrübemi ve bana kattıklarını anlattım, tamamen tarafsız bir gözle bakamadım ve bence olması gereken de bu. Herkes farklı bir şey anlar ve bunu hayatında uygular ya da uygulamaz. İnsan olduğumu ve bunun için kendime yüklenmemem gerektiğini anlamamı sağladı Dostoyevski. Hayatımın her döneminde okuyacağım ama onu ve karakterlerini anlatan bir Spinoza alıntısı ile bitirmek istiyorum; “Çünkü hayatta en çok karşılaştığımız ve insanların çabalarından da anladığımız kadarıyla, bizim açımızdan mutlak iyi olarak görülen şeyler üç başlık altında toplanıyor: servet, itibar ve ihtiras. Bu üçü zihni öyle çeliyor ki, başka hiç iyi bir şey düşünemiyor.”
Karamazov Kardeşler
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202334,5bin okunma
··
159 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.