Ardahan’dan çıkıp borjomi, gori ve Tiflis’ten geçtim. Gözümün önünde canlandı anlattıklarınız. Yeşilliği dışında yapılar Sovyet döneminden kalma. Halk bağıra çağıra konuşuyor, yetkililer de öyle. Ama bu onların konuşma tarzı. Volümleri yüksek ve şiddetli. Gümrük kapısında özel araçlarımızı dışarı parkedip o tünellerde çantalarla toplama kampına gider dibi sıra bekliyorduk. Çantalar x-raydan geçtiğinde içinde moloko denen süt reçellerinden bulurlarsa acımayıp çöpe atıyorlardı. Başka şeyler de atıyorlar da ses çıkaramıyorsunuz. Gürcistan’la ilgili aklımda kalan tek kabus tuvaletleriydi. Bahsetmemenize şaşırdım. Belki de Batum farklıydı bilmiyorum. Ama benzincideki lavaboların pisliğinin haddi hesabı yok. Birine girdik temiz bir yer bulma ümidiyle, bize arka tarafta tahta kulübenden suyu bile olmayan çöktü çökecek bir yer gösterdiler. Rezaletti. Ülkemin gözünü seveyim. Nasıl bu kadar kıymet bilmez insanlarız anlamıyorum. Tek olumlu yanı şuydu, Gürcistan’dan sonra gelen her ülkede rüşvet başlıyor. Burda ona müsade etmiyorlar. Yolda biraz süratli giderken polis durdurdu, eyvah hapise falan atarlarsa napicam yaban ellerde diye paniklemeye başladım oysa memur bey gülümseyerek sadece “yavaş, yavaş” dedi Türkçe, ve yolladı. ☺️ Çok şaşırdım. Burdan eğer beni okuyorsa kendisine selamlarımı yolluyorum 😄😄