Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

243 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 saatte okudu
ÖĞRETMENİM, LÜTFEN BU KİTABI OKUR MUSUN! Bazen söylemek istediğin cümleler vardır ama nasıl dile getireceğini bilemez ya da düşüncelerini birine anlatmak istersin ama yine kullanacağın kelimeleri seçemezsin ya işte bu kitapta kendi fikirlerimden oluşmuş gibi hissettiren kaliteli cümleler buldum. Bazen farkında bile olmadan içinde bulursunuz kendinizi kitabın. Bu da öyle bir dünyaydı benim için. Defalarca içine girmeye değer bir dünya. Bana bir şeyler katacak olan bu kitabın sadece bana değil tüm öğretmen adayları ve öğretmenlerin okuyup analiz etmesi gerektiğini düşündüğüm hatta anne ve babaların öğretmenlik hakkındaki bazı önyargılarını kırmak adına yazılmış olduğunu düşündüğüm bir eser. İki ana bölümden oluşan bu kitap akıcı ve yalın bir dille yazılmasının yanı sıra konuların kısa ve birçok alt başlık halinde verilmesiyle birlikte sıkıcı bir hale bürünmeden okunmaktadır. Buna ek olarak kitabın içeriği, yazarın anlatmaya çalıştıkları ve kitabın ana fikrinin yanı sıra; yazarın kitabı hazırlama biçimi de oldukça dikkatimi çekmiştir. Şöyle ki içerisinde bolca betimleme, yaşanmış ve yaşanmamış ancak yaşanabilme ihtimali olan kısa hikâyeleri ve bu hikâyeleri resimli anlatımlarıyla oldukça ilgi çekici ve okumaya değer kıldığını düşünüyorum. Şunu da ekleyebilirim ki yukarı da söylediğim gibi kendimden bir parça bulduğum bu kitap kısacası hislerime tercüme olmuştur da diyebilirim. Şimdi de size kısaca kitaptan bahsetmek isterim: Kitabın birinci ana başlığı olan ‘ÖĞRETMENİN GÜNAHLARI’n da günahlar olarak kastedilen kısım da öğretmenlerin yaptıkları yanlışlar veya yapılabilme ihtimali olan olumsuz davranışlar ele alınıp bunların doğurabileceği sonuçlara değinilmiştir. Birinci bölümün ilk başlığı olan sıkıcı olmak kısmında kastedilip üstünde durulan konu eğitim kalitesinin öğrencilerle kurmuş olduğumuz bağın iletişimden kaynaklandığını vurgulayıp, en büyük iletişim yanlışının ise sıkıcı olmak olduğuna gem vuruyor. Sıkıcı olmanın ne gibi problemlere yol açacağından bahsetmek isteyen yazar, bu problemleri bir çözüme kavuşturduğumuz da öğrenme sürecinin tamamlanacağına ve bu öğrenme sürecin de zevkli bir yol kat etme sürecine girileceğinden bahsediyor. Bu sıkıcı olma konusunu biraz daha derinden irdeleyecek olursak: Öğretmenin sıkıcı olması kitapta da bahsedildiği üzere birçok öğrencinin derse odaklanmasında sorun yaşadığı ve dersin içine girmekte zorluk çektiğinin gösterip bu sıkıcı olma konusunun olumsuz bir durum olduğunu bize göstermektedir. Öğretmenin sınıfta ders anlatırken heyecandan uzak ve tekdüze ses tonuyla dersi okuyarak bitirmesi çoğu zaman ders sonuna kalmadan bile o öğrenciyi sınıf ortamından koparıp dersten uzaklaştığını bize gösterir. Öğretmenin interaktif işlediği bir derste yani öğrenciyle karşılıklı soru cevap içinde olunmayan derslerde kısacası öğretmenin sadece müfredat gereği doldurması gereken zamanı doldurması sadece öğretmenin kendini iyi hissetmesine sebep olur. Ancak çok fazla aralıksız konuşmakta iyi bir şey değildir. Kesintisiz konuşmak öğrencilere her şeyi kazandırdığımız anlamına gelmeyecektir. Tek düze anlatımda olduğu gibi burada da öğrenci uzaklara dalıp gidecektir ki bu yüzden derse katılım sağlamak biraz da olsa sohbet havasında devam etmek öğrenmelerine daha fazla katkı sağlayabilir diyebiliriz. Bu sıkıcı olma konusunda öğrencilerin öğretmenden uzaklaşmasına neden olabilecek bir diğer ‘’günah’’ ise öğretmenin öğrencilere karşı kullandığı onları inciten yaralayan veya aşağılayan sözcük kullanımıdır. Öğrencinin ne kadar umurunda değilmiş gibi görünsen de bilinçaltında yer edinen bu olay bir süre sonra öğrencinin kendisini öyle görmesine sebep olabilir. Bu şekilde de öğrencinin sadece o öğretmene değil diğer öğretmenlere karşı da bir önyargı ile yaklaşıp genel olarak öğrenme sürecinde sıkıntılar yaşayacağını söyleyebiliriz ve bu süreç öğrenme sürecinde oldukça olumsuz etkiler doğurabilir çünkü bir nevi öğrencinin kendine olan inancını kaybetmesine sebep de olmuş olunabilir. Bu olumsuzluklardan bahsedilen başlıklara birçok örnek verilen bu kitabın başlıklarının altında yer alan ne yapmalıyım kısımlarına bakacak olursak bu olumsuzlukları genel olarak nasıl aşıp durumu kontrol altında nasıl tutacağımızı bize anlatan birkaç örneğe de yer vermek isterim. Özellikle ‘’mizah yok’’ konusu altında yer alan ne yapmalıyım kısmını ele alalım. Komik şeyler düşünüp geliştirdiğimiz bir eğlence anlayışı ile dersler de dikkat çekiciliğimizi daha üst seviyeye çekebiliriz. Bu sayede ders başında öğrencileri hazır bir hale getirmiş sayılabiliriz. Bu yüzden biraz fıkra bilmek sizin açınızdan oldukça olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bir diğer yanlış olan asık surat ya da ciddi olmaktır. Otoritemizi korumak aramızdaki mesafeyi denge de tutmak adına yaptığımız bu hareketin ne kadar olumsuz etkiler yarattığını gördüğümüz bu kitapta vücut dilimizin çok etkili olduğundan da bahsetmektedir ama bana kalırsa olması gereken derste ve ders dışında ayrı tavır takınmak yani öğrencilerle aramızdaki mesafeyi bozmadan iletişime geçmek ders dışında biraz daha ilgi göstermenin onları daha çok bağlayıcı bir faktör olduğunu düşünüyorum. Bu anlatılanlar ışığında genel olarak: nasıl bir öğretmen olduğumuzu anlama konusun da ise yazar bize bir test önerisinde bulunarak bir fikir verip şöyle der: herhangi bir kayıt cihazı aracılığı ile kendinizi ders boyu kayda aldıktan sonra aynı şekilde hiç başından kalkmadan kendinizi ne kadar uzun süre izleyebiliyorsunuz veya kendinize ne kadar dayanabiliyorsunuz görmüş olursunuz. Bu konu temelde basitmiş gibi görünse de gereğinden fazla arz eden bir konudur çünkü öğrenci derse odaklanıp katılmadıktan sonra öğretmeye çalıştığınız hiçbir şey kazanım haline gelmeyecektir. Kitabın ikinci bölümü olan ‘’ÖĞRETMENLER İÇİN KİŞİSEL GELİŞİM YÖNTEMLERİ’’ kısmında ise öğretmenlik becerisi ile ilgili bizlere 60 yol sunulmuş. Okumuş olduğum bölümlerden sonra bana hissettirilen şey gerçekten bu mesleği yapmak istediğime emin olduğumdu. Çünkü bu gelişim yöntemleriyle beraber ilk kısmı birleştirip neyle karşılaşacağım ve ne yapacağım gibi birçok soruma cevap da bulmuştum. Bu kitap sayesinde henüz yeni öğretmen olmuş ya da olacak öğretmen adaylarının öğrenmiş olduğu bilgileri nasıl ne şekilde aktarsa iyi olabilir yani bu kitabın aslında çok güzel bir yol haritası olduğunu da söyleyebilirim. 2. Kısmın giriş yazısında belirtilen son satırlarda bizlere çok güzel mesaj vermek istenilmiş; “Değişimi başlatmanın zamanı “şimdiki zamandır”, yani hemendir. Bir fırsatını bulun ve hemen yapın. UNUTMAYIN; “uygulamadan yoksun bilgi, atladığınızda açılmayan paraşüt kadar değersizdir.’’ Önemli olan ne bildiğimiz değil, bildiklerimizi yapmamız onları eyleme dökmemizdir. Öğretmen olarak her zaman öğrencilerimize karşı yüzümüzde bir gülümseme olmalıdır. Bu gülümseme içten ve samimi olmalıdır ki bu gülümseme sayesinde öğrenciler üzerinde olumlu bir etki yaratabilelim. Bizlere karşı korku stres seviyelerini de azaltmalarına oldukça yardımcı olacak bir etmendir gülümseme. Gülümsemek için sadece 12 kas gerekliyken, kaşlarımızı çatmak için 103 kas gereklidir. Yani buradan da anlayacağımız üzere hiç efor sarf etmeden gerçekleştireceğimiz bir eylemdir de denilebilir. Daha net bir şekilde ifade edecek olursak gülümsemek sermayesi sıfır olan ve bizden bir şey götürmeyen etkili bir yöntemdir. Kitabın içinde ve derste işlediğimiz konu olan ‘önce insan sonra öğretmen’ olmak düşüncesinde tebessüm etmek öğretmenin en ayırt edici özelliği olmuştur. Aslında sadece okulda öğrencilere karşı değil herkese karşı bu gülümseme ve tebessümle yaklaşsak, yaklaşmaya çalışsak birçok şeyin farklı olabileceğini de görmüş oluruz. Peygamber efendimizin de dediği gibi gülümsemek bir sadakadır. Kitapta da bahsedildiği gibi sihirli bir ilaçtır aslında gülümseme. Onlara tebessüm etmek yani güler yüz dışında öğrencilerin bizlerden beklediği başka şeyler de vardır aslında “övülmek” gibi. Öğrencilik zamanlarımıza dönelim. Öğretmenimiz defterimize yıldız attığında veya peki yazdığında bizde oluşan o mutluluk ve sonrasında derse daha da teşvik olarak bir dahaki derse çalışmış halde gitmemiz de bunun bir göstergesi olabilir. Her insan aslında takdir edilmek ister ve bundan oldukça mutluluk ve haz duyar. Bunu yaptığımız zaman öğrenciyle aramızda duygusal yatırım bağı oluşur ve onun çok güzel başarılarla yola devam edeceğine şahit oluruz. Bunu yaptığımız zaman öğrenci aslında kendine öyle güven ve gurur duygusu yüklenecek ki bu da bizim onun geleceğine yapmış olacağımız çok güzel bir yatırım olacaktır. Bu yatırımı sadece bir anı olarak kalmayıp bu yapılan şeyi kendi özel hayatın da değerlendirip insanlara yaklaşımı konusunda da epey yardımı dokunacağını düşünüyorum. Öğrenciler aslında kendilerinden beklenen kadar çalışırlar. Öğretmen en tembel, en yaramaz öğrenciden bile bir şey yapmasını beklemelidir ki o öğrenciyi harekete geçirebilsin çünkü öğretmen beklediği şeyleri elde eder. Öğrencilerin gizli potansiyellerini ortaya çıkarmak için onlardan bir şeyler beklememiz lazım. Bu gizli potansiyeli harekete geçirmek, öğrencinin başarısına yardımcı olacaktır. Öğretmenin bu potansiyelleri görebilmesi için öğrencilerini iyi tanıması gerekmektedir. En başarısız öğrencinin bile en iyi yapabildiği bir şey vardır. Beklentilerimizi onların özelliklerini dikkate alarak oluşturmalıyız. Branşımız ne olursa öğrencinin ilgi alanlarını baz alarak yani ona özel bir şekilde öğretme yöntemi geliştirmek bizim ve özellikle öğrenci açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır. Öğretmen olmanın sadece isimle kalmadığını ve ne kadar kutsal bir meslek olduğunu, zoru başarmak olduğunu da şahit olduk. Herkes başarılı olmayacak elbette veyahut herkes en mükemmeli yapamayacak ama inanç, umut her daim olmalı. Bir dahaki sefere… daha iyisi olacak diye inanırsa bir öğretmen, öğrencinin de motivasyonunu oldukça etkileyecektir. Bunca etken arasında öğretmenin en önemli özelliğinin sakin olmak gerektiğini de söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü sakin kalıp durum kontrolünü düzgün sağlayamaz, içimizdeki endişeyi karşıya da yansıtırsak öğrenim düzgün bir şekilde gerçekleşmeyecektir. Sakin olmak için ise kendimize içimizden sakin olmamız gerektiğini söylemektir. Kısacası sakin kafayla düşünülen her problem daha sağlıklı bir sonuca ulaşacağı gibi diğer etmenleri gerçekleştirmemiz için de bize fırsat sağlayacaktır. Bir öğretmen adayı olarak okumuş olduğum kitaplar ve öğrencilik hayatım sürecindeki gözlemlerim doğrultusunda öğretmenliğin bir toplumun oluşmasında çok büyük etkisi olduğunu fark ettim. Daha sonra bu mesleğin yanlış yöntemlere başvurularak, öğretmenliğin bilişsel boyutundan önce duygusal kısmının dikkate alınması gerektiğini düşünmeye başladım. Özellikle ilkokul ve ortaokul yıllarımda öğretmenlerin sözcüklerinin üzerimde olumlu, olumsuz çok büyük etkisi olduğunun farkına varmam bu konuya daha çok önem vermeye başlamama sebep oldu. Hem yazar hem de öğretmenim olan Hasan Yılmaz’la duygu ve düşüncelerimizin ortak birçok paydada buluştuğunu fark ettim. Ve bu durum beni oldukça mutlu etti mutlu etmekle de kalmayıp bu kitapta bahsedilen değerleri anlamama daha fazla katkı sağladı.
Öğretmenim, Lütfen Bu Kitabı Okur Musun!..
Öğretmenim, Lütfen Bu Kitabı Okur Musun!..Hasan Yılmaz · Çizgi Kitabevi · 2008964 okunma
·
1 artı 1'leme
·
362 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.