George Simmel'in çok uzun zaman önce tespit ettiği gibi, yoğun bir nüfus ve çeşitlilik barındıran yaşadığımız dünyada bireyler sonu gelmez anlam ve birlik arayışında hep geri kalmaya mahkûmdur.
Başka bir ifadeyle, sevilmek anlaşılmaktır - ya da en azından ne zaman “Beni anlamanı istiyorum!” derken ya da acı içinde “Beni anlıyor musun? Beni gerçekten anlıyor musun?” diye sorarken kullandığımız anlamda "anlaşılmaktır."
"Rutini sorgulamak ve bozmak herkesin hoşuna gitmeyebilir; o güne kadar "kendi bildiğince süregelmiş" şeylerin rasyonel çözümlemesini istediğinden, birçok kişi bilmedikleştirmenin meydan okuyuşuna öfke duyar."
Bauman, Sosyolojik Düşünmek kitabında der ki eğer bir kavramı genelleştirirseniz kavramı öldürürsünüz. Mesela "insanlık için yapıyorum" kavramı çok geneldir ve hiçbir şey ifade etmez. Yani tam olarak ne için yapıyorsun? Sosyoloji de böyledir. Her şey sosyolojiktir derseniz hiçbir şeyin sosyolojik olmadığını da söylemiş olursunuz. Yani moda deyimle bütün tuşlara basmak tespit değildir.