Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

462 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Martin Eden (Spoilerlı inceleme)
Martin Eden
Martin Eden
Jack London
Jack London
Kitabi şiddetle tavsiye ederim! Aşırı spoilerlı bir incelemedir. Kitabı okumadıysanız veya kitabın finali hakkında bir şeyler öğrenmek istemiyorsanız okumayın! Ah Martin Ah! Keşke kitaba girip de seni şöyle bir silkeleme imkanım olsaydı da seni kendine getirebilseydim o zaman böyle olmazdın. Açıkçası kitaba başlarken bu kadar büyük bir duygu karmaşası da boğylabileceğimi bilmiyordum. Hemen bir önceki incelememde (#hacımurat) yaptığım, bir kitabın beni durumdan duruma, şekilden şekile ve duygudan duyguya sokabildiği yorumuma daha çok katılmama sebep olan bir kitap Martin Eden. Bir kitap sizi sadece duygulara ve şekillere sokmak kalmayıp hayatı da ciddi ciddi sorgulamanıza sebep olabilir, -özellikle de yazarlıkla/yazmakla ilgileniyorsanız- dikkat edin! Hikayemiz, alt tabakanın sıradan bir üyesi olan Martin Eden'in, Burjuvalı bir aile olan Morse ailesinin ferdi Arthur'u bir sokak kavgasından kurtarması ve Arthur'un teşekkür bâbında onu evine davet etmesiyle başlıyor. Hikayeye öyle hızlı ve öyle anlaşılmaz giriyoruz ki, sayfayı, paragrafı veya bir cümleyi iki üç kere olmak zorunda kalacak okurların halini hiç mi hiç düşünmüyoruz ve bir anda Martin'in aşırı mübalağalarına maruz kalıyoruz. Martin bu eve girer girmez etkileniyor, daha önce hiç bulunmadığı bir ortam olmasının sebebiyle büyülendiğini düşünüyor -ki böyle düşünmesi çok normal, zira kendisi ablasının yanında yaşıyor ve ablası da gariban kesim- ve kendi kendine hırslanıp, bu gördüğü insanlar gibi olmak istiyor. Tabii bu düşüncesine destek olan bir diğer etken de Morse ailesinin "el değmemiş", sütten çıkma ak kaşık, saf (!) ve masum(!) kızı Ruth'un da etkisi var. Martin, hayatında hiç iş yapmamış ve zenginliğin tadını çıkarmış, hayatında belki de işine bile yaramayacak dersler gören fakat bunu kabullenen, hiç iş yapmaması ötürüsüyle bembeyaz tenli, incecik, narin ve tek amacının sosyetenin bir parçası olmak olan bu kıza daha görür görmez aşık oluyor! Yanlış anlaşılmasın: Kitap karakterleri masum/saf olmamalı veya kimseyle birlikte olmayan kızlar kezbandır/eziktir gibi bir düşüncem yok. Beni esas sinir eden şey Martin'in Ruth'a bu kadar kör ve bağnaz bir bakış açısıyla bakıyor, Ruth'un olur olmadık insanlarla kıyaslıyor ve onu ilahlaştırıyor oluşu! Martin, kitaplara ilgili ve hırslı birisi olduğundan atıyor kendini kütüphanelere! Akıllı ve tuttuğunu koparabilecek beceriye ve zekaya sahip bir karakter ki bu Martin'de sevdiğim özelliklerden birkaçı. Martin, kendini geliştirmek için kitap alıyor fakat eğitim eksikliği sebebiyle kelimeleri anlamakta zorlanıyor, yardım için ise tabiiki büyük aşkı Ruth'u arıyor ve Ruth, Martin'in bu isteğini seve seve(!) kabul ediyor. Kitabın bundan sonraki büyük kısmında Martin'in kendini geliştirmesini, insanları anlamaya ve yorumlamaya başlamasını, bir şeyler yazabileceğini fark etmesi ve ilk başta amatörce olsa da zaman içinde kendi yanlışlarını görüp düzenlemesini ve tabiri caizse yıkılmıyor olmasına rağmen ayakta da duramadığı hallerini okuyoruz. Buna ek olarak Martin'in akıl hocası bile olamayacak bilgi seviyede olan Burjuva kızı Ruth da Martin'in aklını ve zihnini bulandırıyor olduğunu söylememe gerek bile yok. Nedeni ise Martin'in Ruth'a duyduğu fakat aşkın yanından bile geçmeyen hatta Ruth'a alakası bile olmayan bir saplantı. Martin, Ruth'u öylesine benimsemiş, öylesine ilahlaştırmış ki, muhakeme yeteneğini kaybedip Ruth'u sürekli eski partnerleriyle kıyaslıyor. Fiziki özelliklerini kıyaslıyor olması zaten facia, zira eli iş yapmaktan nasırlaşan, yaşamak için çalışmak zorunda kalan kızlarla, hayat hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan, yediği önünde yemediği ardındaolan bir kızın, narin(!) ellerini kıyaslamak kadar kötü bir durum olamaz! Bir de Ruth'un hiçbir erkekle yakınlaşmamış olması sebebiyle etkilendiğini smylediği bir an var ki bu beni sinir krizine soktu! Daha da tuhaf olanı Ruth'un Martin'e karşı hissettiği şeyler; güneş yanığına sahip kaslı kolları ve boynunun verdiği cinsel çekim, öte yandan Martin'in kendisine bir köpeğin sadakatiyle bağlı olması -ki Ruth bu durumun farkında ve hoşuna gidiyor; kimin gitmez? Eğer Martin'le aynı seviyede bir kız olsaydı, Martin'i gördüğü yerde boynuna atlayacak ve bir sinek gibi ona yapışacaktı; peki o zaman Martin Ruth'u böylesine ilahlaştıracak mıydı? HAYIR! Martin bir yıl kadar yazmaya devam ediyor. Azmi takdire şayan. Pes etmiyor. Gününü uzatabilmek için ilk başlarda beş saat, ileriki zamanlarda ise 4 saat yatıyor ve geri kalan 19 - 20 saatini tamamen okumaya ve yazmaya ayırıyor. Fakat dertler bir değil, çünkü geçmişte kazandığı paralar suyunu çekiyor. Para yoksa, dergilere yazı gönderemez. Son bir kez bir çamaşır işine gidiyor, fakat bundan da vazgeçiyor. Bu zaman diliminde bir ara Ruth'a açılıyor ve sevgili oluyorlar fakat bu konu beni çok alakadar etmediği için anlatmayacağım ama Ruth'un anne babasının iğrenç yaratıklar olduklarının altını çizmek isterim. Kızlarını zorla evlendirmeyecek kadar anlayışlı(!) fakat kızlarının karşı cinse karşı cinsel çekim hissedebilmesi için bir başka insanın duygularını ezip çiğneyebilecek, mide bulandırıcı bir ahlak seviyesiyle yaşayan sürüngenler. Martin, Ruth'a açıldıktan sonra başka bir eve taşınıyor ve orada dergilere yazdıklarını göndermeye başlıyor. Bu süre zarfında parası olmaması sebebiyle aç kalıp yataklara düşse de pes etmiyor, borç harçla geçiniyor, yazıyor da yazıyor. Çevresine de bir gün çok zengin olacağını söylüyor fakat nafile, kimse onu takmıyor. Açlıktan zayıflıyor olması bunun kanıtı. Bu arada onun açlıktan öldüğünü evli olan kız kardeşinden başkası da bilmiyor ha. Sevgilisi Ruth zaten umursamıyor! İnsanlar birilerinin hayallerini baltalamaya, onları küçümsemeye hazır ki, herkes kendi fikrini dayatmak istiyor. Kitaptaki en belirgin olay bu. Sürü psikolojisi!Kitabın sonlarına gelene kadar, Ruth da dahil olmak üzere, kimse Martin'in bir gün çok büyük bir yazar olacağına ihtimal vermiyor, herkes Martin'in adam akıllı bir işe girip çalışmasını istiyor; Ruth, kendi sadece yiyeceği için Martin'in herhangi bir ile girmesini, evpeneceklerini ve evliliğin boş hayallerle yürümeyeceğini belirtiyor, kardeşleri ise herhangi bir işe girip çalışmazsa aç kalacağını... Fakat Martin, bir derginin ona yazdığı yazı için 40 dolar ödeme yapmasıyla umudunu yitirmiyor ve yazmaya durmadan devam ediyor. Kitabın sonlarına doğru benim adamım çıkageliyor: Brissenden! Canım adam, ilk başta Martin'in sığ ve bağnaz düşünceleri yüzünden ilk başta kötü gösterilse de, Martin'le karşılıklı içtikleri ve konuştuklarında Martin onun aradığı kişi olduğunu fark ediyor ve sonunda arkadaş açlığı dinliyor. Adamım Brissenden, Martin kişisinin kankisi oluveriyor. Martin'le lafladıkları anların birinde, yazarlık isteği yüzünden başına çok büyük bela geleceğinin altını çiziyor ve ona bir şiir hediye ediyor. Martin'in hayatına biraz olsun renk katıyor, kendi arkadaşlarıyle tanıştırıyor; Martin'in arayıp da bulamadığı şey bu zaten! Martin'in şöhretinin açılış paketine de vesile oluyor bu Brissenden. Siyasi bir toplantıya sırf eğlence için katıldıkları ve Brissenden'in zorlamasıyla konuşmacı olarak yer alan Martin kişisi, zeka seviyesi oda sıcaklığıyla aynı genç bir gazeteci tarafından sosyalist olarak manşet oluyor. Bu durumun ardından ortalık yangın yeri! Gazeteci beyinsizi Martin'in akrabaları sayılacak şahsiyetlerine kadar gidip adamın hayatını kararacak bilgiler atıyor. Bu süreçte Martin'in yanında kalakalan ise sadece Brissenden ve ev sahibi kadın - sevgilisi Ruth anında Martin'e bir mektup gönderip onu hayatından şutluyor. (Gerçek aşk bu işte!) Brissenden adamımın Martin'e yazıp hediye ettiği şiirin -adı Efemera- ardından Martin de Gecikmiş adlı bir roman yazıyor diye hatırlıyorum fakat emin değilim. Tabii bu Gecikmiş'i diğer yazdıkları gibi hemen yazamıyor. Üzerinde olaylar geçiyor, ayrılıktan ve Brissenden yatalak olduktan sonra ilk kez Ruth'la karşılaşıyor ve Ruth'un adeta "Ben zengin ve ünlü biriyim, seni zavallı şey" dercesine yaptığı konuşmanın ardından hüzünle midir gaza gelmek midir bilinmez, bir anda Gecikmiş kitabını yazmaya başlıyor. Beş gün aralık vermeksizin yazdığı ve bitirdiği Gecikmiş'ten sonra beş gün boyunca arayıp sormadığı arkadaşı Brissenden'e gidiyor fakat Brissenden'in hastalık sebebiyle olsa gerek kendini öldürmüş olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. Brissenden'in kendisine yazdığı şiir Efemera'yı dergilerde yayınlatıyor ve kendi eseri (şiir değilse üzgünüm) Güneşin Utancı adlı şiirini bastırıyor. Geri kalan günler tam bir facia. Martin'de kişilik kaybı, travma sonrası stres bozukluğu, hayatta kocaman bir boşluk hissi, varoluş bunalımı gibi sıkıntılar belirmeye başlıyor; kısaca ruhu hastalanıyor. Popülerlik ise tam da o an oluyor. Martin'in Güneşin Utancı ile Brissenden'in Efemera'sı patlıyor ve Martin zenginleşmeye başlıyor fakat Martin bir veya iki yıl önceki o Martin değil. Daha sonra ise iyi popülerlik başlıyor. Dergiler Martin'in her eserine bir bir talip oluyor lakin Martin kocaman bir boşlukta. Bir zamanlar gönderdiği fakat reddedilmiş olan eserlerini dergilere göndermeye başlıyor. Parasının bir kısmını ev sahibi kadına, ablası ve kocasına, kardeşi ve kocasına, eski iş arkadaşı Joe'ya, eski kız arkadaşı Lizzie'ye ve birkaç kişiye daha harcıyor. Kitabı basıldıktan sonra gelen parayle ise bu şehirden uzaklaşmak ve bir kıyı şehrine gitmek, orada sonsuza kadar yaşamak istediği için kendine ayırıyor; insanlar ve sesler olmadan yaşamak istiyor. İnsanların arasında olmaktan sıkıldığını ve bunaldığınının farkına varıyor, çünkü bir zamanlar kavgalı olduğu veya kendisinin yüzüne bile bakmayacak insanlar, sırf para ve şöhreti olduğu için onu aralarına kabul etmeye hazır oldular ve bu durum, Martin için akıl alır gibi bir durum olmasa da bizler için öyle olmasa gerek. Zira olaylar tipik Nasrettin Hoca fıkrası: "Ye kürküm, ye!" Martin eski hayatına dönmeye çalışsa da asla eskisi gibi olamıyor, parası ve şöhreti için belki de ailesi tarafından zorla gönderilmiş Ruth'a karşı hissettiği şeyin aşk olmadığının farkına varıyor, ruhunun amansız bir hastalığa yakalandığını acı içinde fark ediyor ve gemiye binip uzaklaşmayı, bu hayattan kurtulmayı arzuluyor. Varmak istediği bir kara parçası olsa da bedeni okyanusta varlığını sona erdiriyor ve hikaye kalbimi aprıtacak bir biçimde bitiyor. Hikayeyi özetlediğimden emin değilim ama spoiler olduğunu başta belirtmiştim. Eğer kitabı okumadıysanız ve burayı okuduysanız özür dilerim. Kitap beni çok çok etkiledi. Asla beklediğim bir son değildi. Ben kitabın sonunda, Tıpkı Suç ve Ceza'daki Raskolnikov'unki gibi bir aydınlanma beklemiş ve akıllanmasını ummuştum fakat bizim Martin, Svidrigaylov'a özenmiş. (Suç ve Ceza'daki yan karakter) Kitabın sonunda Martin ve Brissenden'in, Martin'in kıyı şehrine yaptırdığı evinin önünde, birlikte ve son kez içkilerin yudumladıkları ve öldükleri bir an olsaydı kalbim bu kadar ağrır mıydı emin değilim. Keşke sonu böyle olmasaydı. Keşke Martin bir psikolojik yardım alsaydı ve keşke Brissenden'le gemiye binip gitseydi. Kitapta en duygusal an, Brissenden'in öldüğünü öğrendiğimiz andı ve bence en hızlı geçiştirilen karakter oldu. Gelmesi ve gitmesi bir oldu. Keşkelerin en büyüğü, bir şeylerin yaşanmadan, düzelemeden bitmiş olmasıydı. Kalbime zarar verse de okuduğuma pişman olmadığım ve hayatıma yön veren bir kitapsın Martin Eden.
Martin Eden
Martin EdenJack London · Panama Yayıncılık · 202190,4bin okunma
·
139 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.