Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

435 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Kitap incelemesine geçmeden önce yazar hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Tıp fakültesi mezunu olan yazar Mario Mazzanti İtalya/ Milano’da dünyaya gelmiştir. Edebiyat dünyasına ilk adımını ise şu an incelemesini yapacağımız Şah Mat adlı romanıyla atmıştır. Polisiye, gerilim türü olan bu romanıyla da edebiyat dünyasında adından söz ettirmiştir. Öncelikle kitabın iç yapısından bahsedecek olursak, Kitap; 2 ana bölüm ve sonsöz olmak üzere 3 bölümden oluşuyor. Bölümlerde kendi arasında günlere ayrılmıştır. Birinci bölüm 11 günden oluşurken ikinci bölüm ise 6 günden oluşmaktadır. Günler de yer yer kendi arasında sabah, öğlen, akşam, gece diye ayrılıyor. Kitapta; bölümler arası geçiş, karekterler arası geçiş ve olaylar arası geçişlerin çok başarılı bir şekilde sağlandığı için romanın sürekleyiciliği oldukça artıyor diyebiliriz. Evet gelgelelim eseri inceleyecek olursak biraz toparlanmakta zorluk yaşayabilirim her neyse. Roman, Adriana Maggesi adlı kadın kahramanın gece evine aldığı adam tarafından tarafından vahşice öldürülmesiyle başlıyor. Polise önemli cinayet davalarında yardımcı olan romanın baş kahramanlarından suç psikiyatristi Claps’in olayı aydınlatmak için polis ekiplerinin başında bulunan Sensi adlı kişiden aldığı telefonla nefes kesecek olan serüvenimiz başlıyor diyebilirim. Öldürülen kadının dairesinde inceleme yapan Claps’ın bunun normal, sıradan bir cinayet olmadığını düşünüyor ki öyle de. Katilin içinde bulunduğu ruh halini betimlemeye çalışan Claps’in katilin Hannibal Sendromunu yaşıyor olabileceği tezini ortaya atıyor. Hannibal Sendromunun ne olduğunu merak eden okurlar için incelemenin sonunda araştırdığım kadarıyla sendromun ne olduğunu yazacağım. Romanın ismindende anlaşılacağı gibi yazar eserde, katil ile Claps’ in bir satranç oyunu gibi olan mücadelelerini anlatıyor. Yazar bunu yaparken biz okurları da adeta bir satranç oyununun içine sokarak bizi de bu eşsiz serüvene katmaya çalıştığını diyebilirim. Yani bir nevi bizler de romanı okurken acaba katil kim, kim olabilir gibi merakımızı artırarak olayı çözmemizi istiyor. Polisle satranç oynayan katilin her hamlesi nerdeyse bir cana mal oluyor. Katil; romanın kahramanlarından biri olan gazeteci Gretay’ı kullanarak kendini unutturmamaya ve şehir üstünde korku salmayı amaçlıyor. Ayrıca katilin Greta ile ilgili bir süprizi var bunu romanı okuyunca göreceksiniz. Bu noktada Claps ve Greta işbirliği içine girerek katili adım adım ve her hareketini izleyerek katilin profilini ortaya koymaya çalışıyorlar. Normalde uzun denilebilecek bir roman olmasına rağmen romanın akıcılığı sürükleyiciliği sayesinde romanı 3 günde bitirdim. Gerilim, polisiye severlere kesinlikle önerebileceğim çok keyif alacakları bir roman olduğunu belirtmek isterim. Romanı okurken kendinizi bu serüvenin içinde bulacaksınız. Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Bundan sonraki kısmı sadece Hannibal Sendromumun ne olduğunu merak eden okurlar okuyabilirler. Hannibal soylu İtalyan bir annenin ve asil Litvanyalı bir babanın akıllı bir çocuğu olarak büyüdü.Onu bilgiye iten her şeye büyük bir merakı vardı. Küçük Hannibal, her iki ebeveyni de soylu olduğu için, görgü kuralları hakkında da çok eğitimliydi.Bu nedenle daha sonra görgü kurallarına uygun davranan bir beyefendi olarak tanınacaktı. Bunun Hannibal Lecter’ı diğer seri katillerden ayıran en önemli özellik olduğunu söyleyebiliriz. İlk filmde genç Hannibal, ailesinin ölümüne tanıklık eder, daha sonra pişirilen ve yenilen küçük kız kardeşi Mischa’nın korkunç cinayetine tanık olur. Daha sonra birkaç yıl boyunca bir yetimhanede yaşayan Hannibal’ın kardeşinin ölümünden dolayı kendini suçlu hissettiğini söyleyebiliriz. Yetimhanede sıklıkla Mischa’nın ölümünün geri dönüşlerini ve hayallerini yaşar. Buna dayanarak, Hannibal’ın psikolojik profilinin merkezinde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olduğunu düşünebiliriz. Hannibal’ın yetimhanedeki çocuklardan birine saldırdığı ve hatta onu öldürdükten sonra pişmanlık hissetmediği ve duygusuz göründüğü belirtilmiştir. Bu noktadan sonra, Hannibal Lecter’in zaten zihinsel bir sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Anti-sosyal ve duygusuz olduğunu ayrıca başkalarına zarar vermekten suçluluk duymadığını görüyoruz. Yetimhanedeyken asla arkadaş edinemedi ve hiç kimseyle konuşmadı. Bunlar, kız kardeşini öldürenleri bulmayı başardıktan sonra en kötü şekilde gelişen psikopatik davranışların ilk aşamalarıydı. Yetimhaneden kaçtıktan sonra teyzesi tarafından büyütülen (amcası onu bulduktan birkaç yıl sonra vefat etti) Hannibal teyzesine çok düşkündü.Bu düşkünlüğünü teyzesine hakaret eden kasabı öldürerek kanıtladı. Kasabı öldürmesinin bir diğer sebebi de onu kardeşini öldüren kişilere benzetmesiydi. Hannibal kardeşini koruyamamasının bir yansıması olarak, hiç kimsenin sevdiklerine zarar vermesine istemiyordu. Genç Hannibal da gerileme yaşıyordu. Geriye dönük davranış ve ilkelleştirme olmak üzere iki tür regresyonu vardı. Hannibal Lecter, kız kardeşini öldüren beş askerin hepsini öldürmek için acımasız hale geldi ve ilkelleşme yaşadı. Artık tüm normları ve yasaları gözden geçirmiyor, bunun yerine kontrolden çıkmış ve kendisini yanlış yapan insanlara zarar vermekten çekinmeyen medeniyetsiz bir insan gibi davranıyor (ilkelleştirme). Hannibal Lecter, Hannibal Rising‘de gösterildiği gibi tıp fakültesine girdi ve daha sonra yaşamı boyunca Kuzuların Sessizliği‘nde gösterildiği gibi bir psikiyatrist oldu. Keskin bir doktor olarak büyük bir üne sahip olmasına ve önceki yaşamında onu yanlış yapan insanları idam etmiş olmasına rağmen, cinayet işlemeyi durduramadı. Hannibal Lecter, çocukluktaki acı dolu anıları çoktan geçmiş olmasına karşın hala savunma mekanizmalarına sık sık başvuruyordu. Yetişkin Hannibal Lecter, süblimasyon (yüceltme) yaşıyordu. Yüceltme kısaca; dürtünün özgün amacını ve nesnesini bırakarak, toplum içinde kabul gören yaratıcı ve yapıcı eylemlere yönelmesidir. Hannibal Lecter kendi içinde sıkıntı yaşıyordu ve bunun farkındaydı. Bu yüzden de tatsız acı duygularını dönüştürmek için psikiyatrist olarak hastalarına terapiler veriyordu. Saldırgan bir genç psikolojisinden farklı olarak, doktor Hannibal Lecter iştahını tatmin etmek için öldürüyor ve kurbanlarını yiyordu. Ayrıca hala kız kardeşinin ölümüyle ilgili kabuslar görüyordu. En kötüsü de çorbayı yediği, yani kendi kız kardeşini de yediğini hatırlıyordu. Muhtemelen o gerçeği ile başa çıkmak için ve stresini azaltmak için yamyamlık yapmaya devam ediyordu çünkü kendini kardeşinin ölümüyle ilgili suçlu hissediyordu. Hannibalın öldürdüğü insanların bunu hak ettiğini düşünen bir psikopattan daha karmaşık bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorum. O saygın bir doktor olmasına rağmen hala öldürmeye devam etti belki bunu stresini azalttığı için belki de bir alışkanlık haline getirdiği için yaptı. Kaynak: psikolojidenoku.com/hannibal-lecter
Şah Mat
Şah MatMario Mazzanti · Sonsuz Kitap · 20127,6bin okunma
·
2 artı 1'leme
·
2.764 görüntüleme
Okuyan Papatya okurunun profil resmi
Yorum için teşekkür ediyorum emeginize yüreğinize sağlık.Yanlış hatırlamıyorsam 4 yıl kadar önce okumuştum.Guzel ve sürükleyici bir polisiye roman 📚
Okyanusunkalbi okurunun profil resmi
İncelemeniz için çok teşekkür ederim. Benim de kitapta katillerle ilgili olarak dikkatimi çeken bazı tespitler vardı. Mesela normal hayatta güç gösteremeyen içine kapanık kimselerin kendilerini güçlü hissetmek için öldürmeleri. Ya da işledikleri suçları herkesin duymasını ve huzurlarının kaçmalarını sağlayarak mutlu olmaları...
Ferhat Ç okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim. Kitaptaki katil de sizin tanımladığınız türden bir katil.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.