Polonya'lı bir Yahudi olduğu için 1942'de SS tarafından öldürülen Bruno Schultz, kısa öykülerini topladığı bu kitapta Schultz, hem sıradanlıklarıyla absürd bir dizi dolambaçlı öyküyle Galiçya, Drohobycz'deki çocukluk anılarına dönüyor. Pazar Meydanı'ndaki (sayısız odası pansiyonerlere kiraya verilen, geri kalan sayısız odası da boş kalan ve aylar boyunca varlıkları unutulan) evinin gittikçe harabeye dönüşmesi, uyuşuk anne ve dünyadan elini eteğini çekmiş babayla geçen sıradışı çocukluğuna dönüşünün ardındaki düşünceler arasında kaybolan babasının verdiği uzun ve karman çorman "söylevler" ev ahalisinin kafası karıştırsa da ilgilerini çekerken kullandığı post-modernizm ve iç tutarlılıkları yavaş yavaş bozulan bu ifadelerle, öykülerin çeşitli yerlerinde hızlanan bağlar oluşturur. Kitap boyunca Schultz babasının bozulan akıl ve beden sağlığını ve bu durumun aile üzerindeki etkisini betimler; ancak bunu yaparken kullandığı mizah gerçeküstücülükle birleşerek, dışavurumculuğun etkisi altında kalmıştır. Tarçın Dükkanları ölmeden önce okunması gereken 1001kitap arasında olup zorlanarak okuduğum kitaplar arasında yerini almıştır...