İnsanın kendi gölgesi... Carl Jung'a göre, gölgeler insanların karanlık ve bastırılmış yanıdır. Fakat insan ancak gölgesini tanıyıp kabullenince onun gazabından kurtulur. Kitabın ana kahramanı da başından geçenleri kendini gölgesine "tanıtmak" için anlatır. Bir başı ya da sonu bulunmayan bu masalsı hikayede yerler, zaman ve kişiler iç içe geçmiş durumdadır. Olaylar sanki bir rüyaymışcasına havada asılı haldedir. Keskin sınırların bulunmadığı bu hikayede tek gerçek ise ölümdür. Olaylar sisli bir perdenin arkasında vuku bulur. Ve ana karakter buhranlar içinde kıvranırken ölüm hep bakidir.
Hikayede karakterin sürekli geçmişe özlem duyup çocukluğuna gitmesi ve kendisi dahil çevresindeki insanları çocukluğundaki karakterlere dönüştürmesi bu buhrandan bir kaçış yolu olarak sunulur. Ama en sonunda yine kişi en nefret ettiği insana dönüşerek ölüme yaklaşır.
Sadık Hidayet'in içinde bulunduğu toplum, büyüdüğü aile yapısı, inançları, politik düşünceleri ve deneyimleri bu hikayede ayna görevi görmüştür. Sık sık kullanılan terimler ise bu hikayenin yazar için ne kadar kişisel olduğunu vurgular. Yarı otobiyografik sayılabilecek bu hikaye bize ölümün ve şehvetin nasıl kol kola gezdiğini gösterir niteliktedir.