Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İhsan'ın önderlik hastalığı tutup da bana yüz çevirmediği zamanlar Mehmet Çavuş'u çağırır, konuşurdum. Çok olağanüstü şeyler söylerdi. Bazen bilmem hangi parayla Hayber Geçidi'nden Hindistan'a indiğini hayal eder, bazen Mustafa Kemal Paşa'yla Atina'yı ele geçirmeye gideceği günkü hayali eylemlerini anlatırdı. Bütün bunların arasından, "Ah, İstanbul'a bir girsem!" derdi. Türk'ün dünyasının nizam ve intizamına dair kendine özgü bir görüşü vardı. Onca, milletin dövüşmeyen bireyleri dövüşenlere bakmak, onları bilmekle görevliydiler. O, bütçe, para gibi şeyleri pek anlamazdı. Bütün Hıristiyan dünyasının zulmettiği, katlettiği bir Müslüman ve Türk milleti tanıyor, bir de milleti kurtarmak için dağa çıkan bir sınıf insan biliyordu. Bu dağdaki sınıf ölüyor ve sıkıntı çekiyordu. Ötekiler onların yüzünden kurtulacaklar, neden bunların karnını doyurmasın, sırtını giydirmesin? İhsan'ın her şeyi parayla almasına çok kızıyordu. "Para," derdi, "parayı nereden alıyorsunuz? Yine milletten değil mi? Hem de jandarma, tahsildar filan tarafından vergi diye alıyorsunuz. Eğer biz sade bu kavga bitinceye kadar yesek içsek köylüye daha ucuz gelir, iş bitince herkes kendisi için çalışır vesselam!" Onun Yunan'dan sonra sevmediği jandarmaydi, jan- darmasız ve Yunansız bir memleket, işte Mehmet Çavuş'un emeli.
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.