Gönderi

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın vefatının 1962 olduğu düşünüldüğünde Türk siyasetinde safların netleşmesine ve sağda ve solda fraksiyon çeşitlenmesinin yaşanmasına büyük oranda şahıtlik etmediği söylenebilir. Sağcılardan da solculardan da uzak olduğunu günlüklerinden ifade etmiştir: Sağcı olmak çok güç hatta imkânsız. Evvelâ memleketimde en cahil ve budala insanlar sağcı. Yahut da aşikâr şekilde hain ve ahlâksız. Peyami Safa... Peyami Safa'dan daha iğrencine tesadüf edilir mi? Sonra devrin kendisi var. Artık garpta bile sağcıya tesadüf edilmiyor. Sola gelince!... Ya Rabbim bizde solcu muharrir, solcu şair, genç şair, sol adam, ileri adam, zühd, hamakat, cahillik. Ve hepsinden beteri yeni dil. Devrik cümle, tarihi inkârdan daha beter olan tarih bilmemek. Hiç kültürü olmamak. Ne sağcı ne solcu... O hâlde? Sadece entelektüel ve yalnız başıma (Enginün & Kerman, 2010, s. 207). Ahmet Hamdi Tanpınar, açıkça CHP'yi desteklemiş, Atatürk ve İsmet İnönü'nün yolunun takip edilmesi gerekli olduğunu yazmış ve Türk siyasi muhafazakârlığına uzak durmuştur. Eski yazdıklarına dair bazı detaylar unutulup gittiğinde günlüklerinin yayınlanmasıyla bazı muhafazakârlarda oluşan şok, gerçekten Tanpınar'ın kendi çok yönlülüğünün keşfedilmemesiyle de ilgilidir. Bir insanın geçmişi önemsemesi ve inkâr etmemesi, resmi ideolojinin bazı kabullerine katılmaması, onu zorunlu olarak sağcı ya da muhafazakâr yapmaz. “Tanpınar'ı eski yakın çevresinden kimse “muhafazakâr” dememiştir” diyen Sefa Kaplan, yerinde bir tespitle bizde bu tür kavramların öteden beri olguları yerine yerleştirme amacıyla değil, algıları pekiştirme gayretiyİe kullanıldığına dikkat çeker (S. Kaplan, 2021, s. 153). Sürekli oluşmuş ya da oluşturulmuş kalıplar üzerinden peşin hükümler verildiğinde bir düşünürün söylediklerinin kendi sistematiği bağlamında neye karşılık geldiği önemini yitirmektedir.
·
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.