Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

446 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Yalnızlık ve/ya özgürlük
YALNIZLIK VE ÖZGÜRLÜK Yalnızlık ve Özgürlük… bir halin iki kişilikte oluşturduğu farklı tesirler. Bir taraftan tüm benliğiyle; ruhuyla zihniyle, etiyle tırnağıyla kendisini ait hissetmediği Yahudi cemaatinden tecrit etmek isteyen, yazgısını doğanın zorunlu nedenselliğine teslim eden ve özgürlüğü, mutluluk ve huzuru bu terk edilmiş yalnızlıkta arayan Spinoza. Diğer taraftan mensubu olduğunu düşündüğü/inandığı etnik gruba putlaştırışı bir yücelik ve hayranlık besleyen, yaşam enerjisini ve yaşam idealini bunun üzerine inşa eden, kendi benlik kuyusuna inmekten, kendisini bir başına bırakmaktan, kendisini olmak istediği değil de olduğu şey olarak bulmaktan, görmekten korkan Alfred. Yazar Yalom, Spinoza üzerine yazma sebep ve motivasyonunu ilk olarak Einstein’dan ilham aldığını belirttiği kitabın giriş kısmında; Einstein’ın kendisinin ilk kahramanlarından birisi olduğunu ve Einstein’ın da özellikle tanrı ve evren ilişkisinde kendisinden çok etkilendiği, 17.yy. Amsterdam’ında Yahudi bir aileden gelen münzevi bir şahsiyet olan Spinoza olduğu için Yalom, Nietzsche ve Schopenhauer serisinden sonra Spinoza ve iç dünyası üzerine yazmaya karar verdiğini belirtir. Spinoza hakkında (kendi kişisel yaşamı, eserlerinde ve mektuplarında sildirttiği kimi tehlikeli! fikirleri, dış görünüşü) yetersiz bilgilerin bulunması yazarın kitabının daha oluşum aşamasında karşısına çıkan ilk ciddi problem olmuştur. Evet spinoza yaşamıştır ve kendi dönemini ve sonrasını da ciddi şekilde etkilemiş ve sarsmıştır. Yazdığı eserlerle kendi fikirlerini, itirazlarını, zihninin içindeki kimi açmazları, çelişkileri yaşadığı dönemin zihniyetinin mahkûm edici tavrından olabildiğince sakınmaya çalışarak ortaya koymuştur. Ama kimdir bu zeki, aykırı şahsiyet? Görünüşü nasıldı? Mahkûm edici o dünyadan azat olsaydı yazdıklarından farklı ne dökülürdü zihninden? Zihnini karıncalandıran o tehlikeli fikirler şüphesiz onun kişiliğinin bir iç yansımasıydı. Geriye kendisini bugüne değin yaşatan ve yaşatacak muazzam eserler bıraktı ama kendisini yazdığı satırlarda ustaca gizlemeyi öylesine iyi başardı ki yazarın kendisi, kişiliği, geçmiş yaşantıları ve iç yaşantıları hakkında ve bunların onun hayatına, karakterine ne gibi etkiler bıraktığını maalesef ki çok az biliyoruz. Ne yazık ki Spinoza bunları bize bırakmaya değer görmedi veya kendi felsefi iç tutarlılığı için böyle yapmaya mecbur kaldı … Bir psikiyatr olan İrvin Yalom spinozanın yazdığı eserlerden onun kişiliğini, karakterini, zihin dünyasını yansıtacak nüanslar, satır araları bulmaya çalışarak yazacağı roman için ilk ciddi adımını atıyor. Portekiz’den Hollanda’ya göç eden Yahudi bir aileden gelmiştir spinoza. Yahudilik onun hem bedenine hem de ruhuna zorla sahip olmaya çalışıyordur. Yaşadığı bölgenin hâkim anlayışı dini inanç merkezlidir. Yahudi cemaatinin kabul görmez bir üyesidir. Aykırıdır Spinoza . Çoğunluğun paylaştıkları onu doyurmaz hatta çoğunluğun sahip olduğu onu rahatsız eder, bu değerleri bu zihniyeti benimseyemez. Bir başınadır Spinoza. Yazar romanın merkezine Yahudilik inancını ve Yahudilik ırkını koyarak kurgusunu oluşturmaya başlıyor. Hikayesini çift yönlü ilerleterek temel konu olan Spinoza-Rosenberg çatışması özelinde alt metin olarak da yalnızlık – özgürlük diyalektiğini taşıdığını söyleyebiliriz. Hikâyenin diğer kahramanı olan Rosenberg terazinin öteki kefesini oluşturur. 20.yy. Avrupası’nda iyice popülerlik kazanan faşizm dalgasından fazlasıyla etkilenmiş bir askerdir Rosenberg. Ari ırk inancını fazlasıyla taşımaktadır zihninde. Saf ve yüce alman halkının hakkettiği yüksek mertebelere gelememesinin en büyük nedeni olarak Yahudileri görür. Parazit, hastalık, virüs, aşağılık bir ırktır Yahudilik Rosenberg’e göre. Kangren olmuş bir ırktır Yahudilik ve kesilip atılması gerekir yoksa sağlam ve diri olan vücuda gün geçtikçe verdiği zarar kat be kat artacaktır. 1946 Nürnberg mahkemelerinde mahkûm edilene dek de bu idealizminden vazgeçmemiştir. Romanımızın iki başkarakteri olan Bento ve Alfred hikâyenin bütünlüğü içerisinde nispeten ortak bir temelden/zeminden hareket ederek kendilerine bir yol çizeceklerdir. İkisinin de temel hareket noktası aslında Yahudi karşıtlığı ve bunun üzerine kurulan felsefeler. Arada ince, hassas ve önemli bir farklılık barındırmakla beraber. Bento çocukluğundan itibaren Yahudilik inancı ve anlayışı üzerine sıkı bir eğitim almıştır ve ömrünün sonlarına kadar da üzerinde ciddi fikir ve yorumlar geliştirecek şekilde kendisini yetiştirmiştir. Felsefi bilgi, birikim ve bakış açısının da sunduğu altyapı ile Yahudilik inancı ve Yahudiliğin kutsal kitabı üzerine ciddi eleştiriler geliştirmiştir ve dönemin genel havasına aykırı olan bu yaklaşım mensubu olduğu cemaat tarafından sert bir tepkiyle yüz yüze kalmasına sebep olmuştur; Cherem... Bento ortaya koyduğu temel savında tikel bir Yahudi karşıtlığından zilyede olgusal bir Yahudi(din) karşıtlığını savunmuştur. Yani etnik ayrıma dayalı bir karşıtlık değildi. Bento’nun ortaya koydu eleştiri, tavır bizatihi Yahudiliğin(etnik anlamda) kendisine veya bu inanç ve kimliğe mensup birisine değil, dini kavrayış ve bu dinin kutsal metinlerinin iddia ettikleri kimi düşünce, anlayış ve inançlardı; Tanrı anlayışı(antropomorfik), Doğa anlayışı (dünya ve insan merkezli), Ahlak anlayışı (bölgesel veya evrensel olmayan) vs. Bento bu anlayış ve inancın ortadan kaldırılıp yerine Evrensel Doğal Dinin geçmesi gerektiğini savundu ömrü boyunca. Bunu gerçekleştirirken de buna karşıt olanları yok ederek değil, onları savunduğu bu kavrayış düzeyine yükseltecek bir eğitim ve öğretimin sonunda bunları kendi içsel kabulleriyle benimsemelerini sağlamaktı. Nitekim de bu uğurda nice zorluk ve baskılara göğüs gererek en büyük silahını yani zihnini kullanarak büyük emekler/eserler ortaya koymuştur. Romanın bir diğer kahramanı olan Alfred için ise aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. Evet Alfred de Yahudilik karşıtı düşüncelere sahipti ancak çözüm olarak sunduğu şey ise bu din/ırk mensuplarının ortadan kaldırılması, yok edilmesiydi. Alfred’in savının en temel noktası onun Yahudi karşıtlığının Bento’nun aksine etnik temelli olmasında yatar. Yahudilerin kökleri kazılmalı yahut Avrupa’dan sürülmelidir Alfred’e göre ve bunun temel sebebi ise onların sahip oldukları dini anlayış ve yaşamdan ziyade damarlarında taşıdıkları ‘Yahudi Kanı’ idi. Bu kan parazit, virüs ve hastalık doluydu ve karıştığı diğer kanları da (üstün ari ırkın kanı/alman) kendisi gibi zayıf ve hastalıklı kılabiliyordu. Bu cemaatin üyesi iseniz Yahudiliğin temel inanç doktrinine veya hâkim dini otoritenin karşında yer alıp almamanız Alfred için ayrıcı bir ölçüt değeri taşımıyordu. Eğer Yahudi kanını taşıyorsanız yani Yahudi dinine mensup olmasanız dahi Yahudi bir aileden(anne) geliyorsanız bu sizin yok edilesi hasta, aşağılık bir konumda olmanız için yeterlidir Alfred’e göre. Nitekim tek arkadaşı ve aynı zamanda psikiyatrı olan Friedrich abisinin anne tarafından soyunun bir yerde Yahudiliğe dayandığını söylediğini aktarınca Alfred’in büründüğü ruh hali onun bu genel fikir ve tavrını gayet iyi yansıttığını söyleyebiliriz. Ve Alfred bu sorunun nihai çözümü olarak, en büyük silahını yani bir propaganda aracı olarak gazeteciliğini kullanarak oluşacak faşist rejimin felsefi! altyapısını kurup, Yahudi ırkına mensup insanları imha etmek olarak görmüştür. Ancak tüm bunlara rağmen Alfred’in çözmekte hayli zorlandığı bir iç çelişkisi vardır; Goethe ve Baruch Spinoza…
Spinoza Problemi
Spinoza ProblemiIrvin D. Yalom · Kabalcı Yayınevi · 20131,813 okunma
·
127 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.