Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

81 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Bir kaçış olarak değil, bir arayış, bir başlangıç ​​olarak.
"Yaşamın bir varsayımdı. Yaşlanıp ölenler bir geçmiş yığınıdır. İnsan onları düşününce, oldukları şey gelir gözünün önüne. Seni düşündüğümde olabileceğin şey geliyor. Sen bir olasılık yığını oldun, hep öyle kalacaksın." Eseri yayımcılara teslim ettikten on gün sonra Levé, Paris'teki dairesinde kendini astı. Arkadaşını anlatan sözlerden ne kadarı onu anlatıyor, tahmin etmek imkansız veya değil. Bulduğu şeyin ne olduğunu öğrenmek için bizim de ölmemiz gerekiyor. Ya da bizi bekleyen şey sessizlik, yokluksa; bir daha hiçbir şey öğrenmemek için. Peki kim kiminle konuşuyor? Ya yazar başkasına hitap ediyor ya da bu mektup kendisiyle bir diyalog. Karakterin anonimliği şüphelerimi pekiştiriyor: intihara meyilli kişi bu metnin kahramanı ancak adından hiç bahsedilmedi. Ailesine saygı duymak için yazarın seçimi mi yoksa, okuyucu için başka bir kafa karışıklığı yöntemi mi, bilmiyorum. İsimsiz karakterin intihar hikayesini tanımlamak için tek bir kelime yeterli: tutarsız. Ana karakter ile yazar, tutarsızlıkları ortaya çıkaran diğer yönleri gibi genellikle birbiriyle çelişiyor. Anekdotlar her zaman çok kısa, sadece romanın sonuna doğru daha uzun olmaya 'başladı' ve bu hız romanın kronolojisini takip etmeyi zorlaştırıyor. Üstelik tekrar belirtmeliyim ki ana karakter için bir ismin olmaması, yine onun gerçekliğinden ve varlığından şüphe etmeye itti beni. İntihara meyilli malum adamın karısıyla birlikte yaşadığı ve mahzeni ölüm sahnesini oluşturan evden bahsederken bendeki kafa karışıklığı daha da arttı. Çünkü o paragrafta yazarın asıl amacının evi tarif etmesi olduğunu düşünmüştüm, gerçek ile gerçeklik arasındaki fark işte tam olarak budur, fakat hemen bu amacını terk etti, burada karakterin ve hikayenin varlığının kurgusal olabileceğini açıkça söyleyen tek pasaj buydu oysaki. "Seni düşündüğümde acı çekmiyorum. Özlemiyorum seni. Anılarımdaki varlığın ortak yaşamımızda olduğundan çok daha güçlü. Hala yaşıyor olsaydın, belki bir yabancıya dönüşmüştün. Ölüyken, en az sağ olduğun zamanlardaki kadar canlısın." — Burada yazar, bu karakterin ölümünden sonra idealize edildiğini ve böylece olayın salt saplantı haline geldiğini fark eder. Bu takıntının kabulü başka bir şeyi de gösteriyor: Levé intihara meyilli kişinin hayatına değil intihar fikrine takıntılı. Dolayısıyla ana karakter idealleşmenin sonucu değil, intiharın ve seçilmiş ölümün kişileştirilmesi. Bence kendini anlatıyor romanında. Yaşamdan vazgeçme nedenini mutlak ölüme bir çekim değil, bir kaçış refleksini kışkırtan süperego nefreti karşısındaki ıstırap olduğunu Freud daha öncelerinde belirtmişti. Ölme kararı, ister umutsuzluktan dolayı ortaya çıkan bir mücadeleden vazgeçmek olsun, ister süperego karşısında içsel bir mücadele olsun, isterse de dışsal bir tehlike karşısındaki herhangi bir kavga olsun, bu cehalet tutkusunun kendi arzusu üzerine istila edilmesi ile eş anlamlı. Ama diğer yandan yaşamak için rızayı neyin oluşturduğu da sorgulanabilir. Sonuç olarak, benim için önemli görünen bir şeyi vurgulamak istiyorum: Freud, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi adlı kitabında, -yani delilik değil- günlük yaşamın işareti altında intihardan bahseder. Bu nedenle intihar, patoloji değil, eylemin tarafında anlaşılacak: hiçbir şeyin özne açısında arzuya neden olmamasını sağlayan nedir? Ya da Freud'un belirttiği gibi "yaşamı nasıl katlanılabilir hale getirebilirim?" İntihar, kendini açıklayamayan bir eylem, bir gerçek, genel olarak anlamından dışlanan bir anomali. İntihar, eyleminden söz edilemez, çünkü o her zaman başarısız olması gereken bir eylemin başarısıdır, ancak kelime aslen başarısızlığın özünde ortaya çıkar. Başarılı bir eylem hakkında bir konuşma yapabilir miyiz? Son sözü her daim intihar eder. Genelde tüm erken ölümler trajiktir, ancak intiharlar özellikle rahatsız edicidir. Oysaki bilinenin aksine intihar cesaret isteyen bir iştir. İnsanlar, intiharın korkakça bir hareket olduğunu söylerler. Bir iddia, doğrudan daha fazla uzak olamazdı. İntihar, muazzam cesaret ister. Gerçek bir intihar, kararlılık ve disiplin gerektirir. Hayat da böyledir. Çaresizlik ve tehlike anları vardır ki, o zaman çırpınmaya ve haykırmaya gelmez. İnsan batar ve boğulur. "Hayatımın belki de en güzel günü geçti. Sadece bir kez yalan söylemeden 'ölüyorum' diyebileceğim." Ölüm dürtüsü herkes için var ama birkaçı için hiçbir şey açıklamıyor. Seçilmiş ölümün gerçeği genellikle bizi suskun bırakır. Burada gerçeklik artık gerçek için bir ekran oluşturmaz. Çünkü eğer É. Bu kitapta incelendiğinde, intihar için nedenler bulmak değil, varoluşun gizemini aydınlatmaya çalışmakta. Bu intihar sorularından biri olmaz mıydı? Bence öyle. Ölüm sonsuz bir şekilde şehir insanları ve edebiyat tarafında tüketildi. İnsan hayatında tekrarı olmayan tek seferlik bir olay. Benim arzuladığımda bu. Ne de olsa, ölüm yaşamın tersi değil, yaşam sürecinin bir parçası. Ve ölümü gözlemleyememenin, varoluş sebebini bulmaktan uzaklaştıracağını düşünüyorum. Diğer tarafta ise umut var. Fakat umudunu kaybetmekte bir nevi özgürlük sayılır, zira umut kötülüklerin en kötüsüdür; işkenceyi uzatır. Sartre'ın da söylediği gibi, "İnsan özgür olmaya mahkûmdur." Hatırlayın ahir zaman peygamberlerinden olan Nietzsche'yi, tüm insanlığa şu öğüdü bıraktı giderken; "Unutma, güçlü kalman için acıya ve yalnızlığa ihtiyacın var." Acı ve yalnızlık, bu hayattaki en büyük öğreticilerdir. Onlardan ders almayan, ilelebet eksik kalmaya mahkumdur. Çünkü acının vahşi bir tadı vardır, bilenler hatırlar. Yaş beni yener Gençlik beni terk eder Bellek bana kalır Mutluluk önümde gider Üzüntü beni izler Ölüm beni bekler Her yazarın ölüme bakış açısı farklı, romanlarda bile farklı aktarılır. Felsefe ile edebiyatı birleştirerek aktarılan eserleri okumayı her zaman daha çok severim. Kelimeleri ustalıkla felsefe süzgecinden geçiren bir yazarı okuduğum için ayrıca memnun kaldığımı da belirtmeliyim.
İntihar
İntiharEdouard Leve · Sel Yayıncılık · 20212,750 okunma
·
388 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.