Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

647 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"Dinleyen yıldızlara... ve gerçekleşen hayallere."
"Merhaba Feyreciğim," diye mırladı. (Syf.51) Bayıldım. Tek kelimeyle bayıldım. Acotar'ı Crescent City'den daha çok sevmiştim ve Acomaf'ı da Acotar'dan çok sevdim. Sonunda tüm bookstagramlarda gördüğüm o ünlü sahneleri okuyabildim, sonunda Feysand'ı okuyabildim ve, ne yazık ki, Tamlin'in neden sevilmediğini öğrenebildim. Almayı, yeni baskılarını bekleyemedim, dayanamadım ve bir gecede yaklaşık iki saatte 168 sayfa okudum. Sonrasında ise bitirmem iki günü anca buldu. Gece Sarayı'nı, Bat Boys'u, Velaris'i sonunda okuyabilmek... Acotar playlistini ve yarısından sonra falan full dark paradise dinleyerek okudum kitabı. Feysand'a çok uyuyor bence. Bir noktada beni üç yıl öncesine götüren bir deneyim oldu. Kitaba başladığımda okur puanım 462'ydi ve kitap bittikten, incelememi de yayınladıktan sonra okur puanım 504 olmuştu. Diyeceklerim bu kadar. Kitaba puanım 5/5. Dediğim gibi henüz benden 10/10 alamayacak bir Maas kitabı olmadı. |Bu kısımdan sonrası kitap için minor/major spoiler barındırmaktadır| İlk sayfalar biraz ızdıraplıydı. O boğucu anları okurken Feyre'yle birlikte boğuldum ve Rhys'in neden hâlâ onu çağırmadığını düşünerek kafayı yedim. Düğüne geleceğini biliyordum, Feyre'nin onu kurtarması için herhangi birine yalvaracağını biliyordum. Hello Feyre darling what a pretty little wedding diyeceğini biliyordum ama arka planını öğrenmek güzeldi. Rhys'in o gün Cassian'la sarhoş olmak isterken son anda Feyre'nin yalvarışlarını duyması... Feyre haklı. Rhys, hikayenin kötü adamı olarak hatırlanacağını sanıyor olabilir ama Feyre'yi kurtaran oydu. Gece Sarayı'ndaki sahnelere bayıldım. Feyre'ye okumayı öğretmesi ve bunu yaparken kullandığı müthiş cümleleri okuması çok keyifliydi. Mental kalkanına sahip olmasını da sağladı Rhys. Feyre'nin içindeki güçleri açığa çıkardı. İlk andan itibaren onu asla kısıtlamadı, ona asla bir tutsakmış gibi davranmadı. Ve kitabın sonunda bir misafir olarak geldiği Gece Sarayı, Velaris onun eviydi ve kendisi, oranın Yüce Leydisi'ydi. Feyre'ye Yüce Leydi diye bir şey yok diyen Tamlin ve onu bir gecede dengi, kraliçesi, Yüce Leydisi yapan Rhys arasındaki fark böyle işte. Feyre'nin Bahar Sarayı'nda olduğu her anı okumak bir işkenceydi Rhys'in ilk sahnesinden itibaren. Ben bu kadar sevmemişken onu, Feyre'nin, eşinin Tamlin'le seks yapmasını görmek zorunda olan Rhys... Kazan aşkına düşünmek beni kahrediyor. Sonunda Tamlin onu saraya hapsetmişken ve Lucien engellemek için bir halt yapamıyorken Mor'un onu kurtarmasını okumak çok rahatlatıcıydı. Ondan sonrası ise... To Velaris, city of starlight sahnesini sonunda okuyabilmek beni çok mutlu etti. Velaris'te olan her şey başlı başına mükemmeldi. Sonunda şu ünlü Bat Boys'u okumak çok zevkliydi. Rhys'in ailesi... Rhys, Azriel, Cassian, Mor, Amren ve.. artık elbette Yüce Leydimiz Feyre. Hepsi kırılmış, hepsi tam anlamıyla broken ama parçalanmış parçalarını bir arada tutmayı başarıyorlar. Cassian'ı okuması çok eğlenceli. Azriel'den biraz Alec Lightwood vibeı aldığımı itiraf etmem gerek. Sonraki kitapta işler Mor ve Azriel veya Elain ve Azriel arasında nasıl ilerleyecek merak ediyorum. Ben şahsen Mor ile olmalarını isterim, zaten Elain de birden Lucien'ın eşi çıktı. Go TeamMorrigan! "Hiç kimsenin ruhu duymaz. Hybern Kralı da yeni kazanını mutfağında kullanır." Bu cümleyi okuduktan sonra o kadar çok güldüm ki. Cassian sana bayılıyorum. Gerçekten. Rhys'in Velaris'i korumak için yaptıkları... Katlandıkları... Elli yıl boyunca ve hatta ondan da önce... Sonunda mutluluk şansını elde ettiği için ben de en az onlar kadar mutluyum. Feyre'yi rüyalarında görmesi, Calanmai'da seride ona söylediği ilk kelimelerin tesadüf olmaması... Sarah sen mükemmel bir yazarsın. Feyre'nin çekmecesine gece gökyüzünü çizmesi... O zamanlardan bile belliymiş. Haklıydı, belki de içten içe onları arıyordu o da. Kemik Oymacısı... Kemik Oymacısı bana Crescent City'deki belli bir karakteri hatırlattı: Aidas. Aralarındaki tek bağlantı kadim, bilge olmaları ve herkese farklı görünürken ana karaktere elbette küçük birer oğlan çocuğu olarak görünmeleri. Kim bilir belki Kemik Oymacısı da bir zamanlar bir cehennem prensiydi. Rhys, zindandaki bazı yaratıkların başka dünyalardan geldiğini ve eve dönmenin yolunu aradıklarını söylemişti. Ana bilir, belki de mevzu bahis başka dünyalar, Crecent City ve Throne of Glass evrenleridir. Yaz Sarayı kısımlarının başında biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Rhys ve Cressida kısımlarında en az Feyre kadar kafayı yedim. Tarquin'i gerçekten sevmiştim. Kan yakutu göndermenin dışında başka aptalca bir şeyler yapmazsa hâlâ sevebilirim. Gerçi kan yakıtları da en fazla Amren'in kağıt ağırlığı olabildiler. Feyre'nin Tarquin'in zihnine başarıyla girmesi ve düşüncelerinin yönünü değiştirmesi... Ah işte Gece Sarayı'nın Yüce Leydisi! Bahar Sarayı'ndaki su cadısının borcunun tam da vaktinde ortaya çıkması... Sarah'ya bayıldığımı söylemiştim, değil mi? Bir süredir incelemeyle uğraşıyorum ve değinmek istediğim başka şeyler de var ama Kanatlar ve Küller Sarayı ile bakışırken bunu yapmak biraz zor. Birkaç şeyden daha hızlıca bahsedeyim. Kraliçelere Velaris'i gösterecek olmaları beni delirtti. İhanet ederlerse sonumuz olur demiştim... demiştim. Altın kraliçe sayesinde en azından kahrolası Kitap'ı almayı başardılar. Illyrian kamplarına gittikten sonra Feyre ile Rhys'in ayrılıp idman yapması beklenilir bir şeydi.bahar Sarayı gözcülerinin gelmesi de beni fazla şaşırtmadı. Ama en alttaki satırda Lucien'ın adını okuyunca bir çığlık attım. Feyre'nin ona haddini bildirmesi de çok güzeldi. Lucien'ın Feyre için neredeyse hiçbir halt yapamamasından sonra eğer Rhys kontrolü tıpkı Tamlin'in kaybettiği gibi kaybederse bile Azriel ile Cassian'ın, Mor'un, Amren'in onu durdurup Feyre'ye yardım edeceklerini bilmek beni rahatlatıyor. Feyre en sonunda ailesine, evine kavuşabildi. Birçok sahnede Rhys'in olanları anlatması, o süreci onun perspektifinden de okumuş olmak çok güzeldi. Taşlar iyice yerine oturdu. Rhys'in yaşadıklarını düşündükçe... Tamlin'i onunla kıyaslayınca devede kulak kalıyor ve Tamlin kafayı yiyip Feyre'ye daha da acı çektirirken Rhys gayet dirayetliydi. Ve bu düşmanlığı Tamlin'in başlattığını da unutmamak gerek. İkisi arkadaştı ama ilk önce Tamlin, Rhys'e ihanet etti. Rhys'in ona yaptığı her şeyi hatta daha fazlasını hak etmişti. Ama bu kitabın sonu... Hybern Kralıyla ittifak yaptıktan sonra artık sadece Rhys'in değil, Feyre'nin yani Gece Sarayı'nın Yüce Leydisi'nin ve Gece Sarayı'ndaki herkesin gazabını hak etti. Feyre ile Rhys'in yaptığı her şeyi ona tek tek yavaşça acılı bir şekilde ödetmesini okumak için sabırsızlanıyorum. Tek umudum Acowar'da Bahar Sarayı'ndayken Feyre'ye dokunmaması, Feyre'nin bunu engelleyebilmek için bir yol bulması çünkü onları okumaya dayanam. Hybern Kralıyla yaptığı ittifak ortaya çıkana kadar Tamlin'i hâlâ sevebilirdim ama artık o ihtimal yandı bitti kül oldu. Okumak dahi istemiyorum onu. Peki Hybern Kralının aptallığı. Eşlik bağını koparabilecek kadar gücü olduğunu düşünecek kadar egoyu kim verdi bu aptal adama? Amren'e tamamen katılıyorum bu konuda. Feyre ile Rhys'in sonda yaptığı numara çok iyiydi. İkisinin sıvışıp evlenmeleri ve Rhys'in Feyre'yi sadece eşi olarak değil, Gece Sarayı Yüce Leydisi her açıdan dengi olarak kabul etmesi müthiş. Ciddi anlamda harikaydı. Şimdiyse Kanatlar ve Küller Sarayı'na başlamak için incelememi burada sonlandırıyorum.
Sis ve Öfke Sarayı
Sis ve Öfke SarayıSarah J. Maas · Dex Yayınları · 20202,923 okunma
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.