Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

83 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Kendinizi hiçliğe esir etmeyin kitaplara sarılın yalnız kaldığınızda...
Satranç, Stefan Zweig dan okuduğum ikinci kitaptı. Diğeri gibi bunu da fazlasıyla sevdim. Benim okuduğum ikinci kitabı olsa da bu kitap Stefan Zweig'ın son eseridir.Daha sonrasında eşi ile birlikte intihar etmişlerdir. Bu yüzden veda eseri olarak da düşünebiliriz. Kitap için yorumum ise akıcı, kısa, okuması kolay, ama düşündürücü ve akılda da kalıcı... Hikayede öncelikle Mirko Czentovic adlı bir gençten bahsediliyor. Kendisi cahil, her yönden yetersiz biri iken satranç konusunda inanılmaz yetenekli bir genç. Küçük yaştayken babası ölünce bir din adamı tarafından yetiştirilmiş ama bu din adamından da satranç dışında pek bir şey öğrenememiş. Sessiz kendi halinde bir genç gibi görünse de satranca olan yeteneği fark edilince çirkef tarafını gösteriyor. Böylesine yetersiz, boş bir adamın elinde diğer insanları ezebileceği bir güç geçtiğinde nasıl çirkef bir ruh haline bürünüp insanları ezdiğini görüyoruz. Gerçek hayatta da böyle her şey .. Bu yüzden Czentovic için gerçek hayattaki bu tarz insanların hepsini temsil edebilecek bir karakter diyebiliriz .. Bir de asıl hikayeyi oluşturan diğer bir karakterimiz var. Dr. B. O da Czentovic ile aynı yolcu gemisinde .. Bir takım yaşanan olaylar karşısında kendisini Czentovic in karşısında satranç oynarken buluyor. Czentovic bir satranç şampiyonu iken yenilmez olarak görülürken bu adam kimdi ki Czentovic yenileceğini anlayıp oyunu bırakmıştı ? Hikayenin en sevdiğim kısmı da bu adamın geçmişiydi. Kendisini dört ay kadar psikolojik bir işkenceye maruz bırakılıyor. ''Elimden her nesneyi almışlardı, zamanı bilmeyeyim diye saati, yazı yazamayayım diye kalemi, bileklerimi kesemeyeyim diye bıçağı; sigara gibi en ufak bir sakinleştirici bile benden esirgendi.'' ''Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz. Her birimizi tam bir boşluğa, dış dünyaya sıkı sıkıya kapalı bir odaya hapsetmekle, eninde sonunda dilimizi çözecek olan baskı, dayak ve soğuk yoluyla dışarıdan değil içeriden yaratılacaktı." diye anlatıyor karakter yaşadıklarını. Hatta keşke kamplara toplayıp işkence yapsalardı da böyle bir odaya kapatıp bizi bir hiçliğe hapsetmeseydiler diyor. Bir odanın içinde sürekli aynı eşyaları görmek, kimseyi duymamak ,kimseyle iletişime geçememek, farklı hiçbir şey olmaması...Beyin için, akıl sağlığını korumak için çok zor şartlar. Ama zaten amaçları da buydu. Beyinlerini yakıp bildikleri her şeyi itiraf etmelerini istiyorlardı. Karakterimiz ise aklını korumanın yollarını ararken bir gün sorguda şans eseri bir kitap buluyor ve gizlice onu alıp odasına götürüyor. Kitabın bir satranç kitabı olduğunu, satranç şampiyonlarının oyunlarının hamlelerinden başka bir şey olmadığını görünce üzülüyor ama yavaş yavaş kitabı incelemeye başlıyor. Çünkü akıl sağlığını korumak için buna mecbur. Satranç hiç ilgisini çeken bir konu olmasa da mecburiyetten ilgilenmeye başlıyor. Oradaki sayıların neyi ifade ettiğini çözüyor. Çarşaflarının da kareli olması onun için büyük şanstı. Satranç tahtası olarak çarşaflarını kullanıyor, taşlar yerine de ekmek kırıntılarını kullanıyor. Uzun süre kitaptaki oyunları burada çarşafın üstünde oynuyor. Artık satranç konusunda fazlasıyla uzmanlaşmıştı .Çarşaflara ,ekmeklere ihtiyacı kalmamıştı hepsini kafasında canlandırabiliyordu. Zamanla kitaptan öğrenebileceği bir şey de kalmamıştı. Yeni oyunlar kurması lazımdı artık. Kendi kendine yarışması aptallıktı bunun imkansızlığının farkındaydı ama mecburdu da.. İşin ilginç yanı da burada başlıyor. Delirene kadar kafasında oyunlar kuruyor kendi kendine yarışıyor. Kendi hamleleriyle kendini yenerken bir yandan kazanıp bir yandan kaybediyor... Artık tek önceliği satranç olmuştu yemeden içmeden , sorguları önemsemeden kafasında satranç oynuyordu hem de KENDİSİYLE...İş korkunç bir boyuta ulaşmışken hastanelik olup tatlı bir doktor sayesinde bu işkenceden kurtuluyor. Doktorun da tavsiyeleriyle bir daha satrançtan uzak kalıyor..Ta ki yolculukta Czentovic in karşısına oturana kadar.. Sadece tek bir oyun oynamak şartıyla oturuyor o da o zamanlar oynadığı gerçek bir satranç mıydı yoksa kafasında kurmuş muydu her şeyi görmek için.. Kafasında kurmamıştı, gerçek bir satrancın kurallarıyla oynamıştı kafasında hep... Bunu Czentovic i yenmek üzere olunca anladı. Czentovic çok uyanık olduğu için oyunu bozup hemen ikinci bir oyun teklif etti. Manipüle gücü yüksek bir çocuktu. Adamın onun beklemelerinden rahatsız olduğunu fark ettiğinde en basit hamleler için bile çok uzun süre beklemeye başlamıştı. Kaybedeceğini anlayınca çirkefleşen farklı oyunlara başvuran basit, cahil bir adamdı o. Kendi değerleri olmadığı için de her türlü çirkinliği yapabilirdi. Neyse ki gemidekiler müdahale etmişti. Adamcağızı o günlere döndüren o zorba gencin önünden geç olmadan kaldırdılar. Adam da kendine geldiğinde doktorunun sözlerini hatırlayıp satrançtan uzak durması gerektiğini hatırladı.. Kitaptaki bu adamın kafasından satranç oynamaları her ne kadar çok ileri boyuta ulaşsa da bir yandan çok tanıdık geldi bana. Çünkü ortaokul sondayken liseye hazırlandığım o dönemde bu boyutta olmasa da ben de benzer şeyler yaşamıştım. Hedeflediğim liseyi kazanabilmek adına inanılmaz bir şekilde ders çalışıyordum. Okula gidiyordum ders çalışıyordum, tenefüs oluyordu kimseyle iletişim kurmadan test çözüyordum eve geliyordum evde doğru düzgün ara vermeden ders çalıyordum. Öyle bir soyutlanmıştım ki hayattan.. Tüm gerçeğim test kitapları olmuştu.Test çözmediğim her an zaman kaybıydı benim için.Gece uykuda uyurken bile rüyamda test çözmeye başladığım zamanlar olmuştu. Uyandığımda başım ağrıyordu asla dinlenmiş bir şekilde kalkamıyordum.Ve rüyam da çözdüğüm şeyler gerçek sorular mıydı yoksa karmakarışık şeylerdi de ben mi öyle sanıyorum merak etmeye başlamıştım.Aynı karakterin emin olamaması gibi.. Gerçekten kurallarına göre mi oynuyordu oyunu yoksa kendi uydurmaları mı emin olamıyor ya ben de aynı şekilde emin olamıyordum ..Sonra bir gece bir soru üzerine düşünüp düşünüp yatmıştım gece rüyamda bu sefer de o soruyu görmüştüm.Ve rüyamda o soruyu çözmüştüm. Sabah kalkınca koşarak kitaba koştum soruyu çözebilecek miyim diye ... Eve rüyamda kafamda kurmuyormuşum her şeyi kuralına göre çözmüşüm ve o soruyu çözmüştüm... Sonrasında benim bu sıyırmaya yakın hallerimi okuldaki hocam da fark etmiş. Tuhaf takıntılarım da olmaya başlamıştı. Havalar ısınmaya başlamasına rağmen üzerimdeki kalın hırkayı asla çıkarmıyordum. Evde bir sürü hırkam olmasına rağmen onları da giymiyordum inatla aynı hırkayı yıkatıp yıkatıp giyiyordum o sıcakta ... Çok inatçı biri olduğum için ailem benim yaptığımı basit bir inat sanıyordu ama ben bilinçli yapmıyordum sadece o hırkayı çıkarmak istemiyordum. Aynı şekil açılan ayakkabı bağcıklarımı da bağlamıyordum öyle ayağıma dolana dolana eve kadar geliyordum çevremdekilerin düşersin bak ! uyarılarına da aldırış etmiyordum.. Sonrasında hocam bana ders çalışma yasağı koymuştu günlük belli saatin üzerine çıkmayacaktım ve hafta sonları dışarı çıkıp biraz gezecektim. Ailem de bu uyarı üzerine bol bol dışarı çıkardı gezmeye falan götürdüler. Böylece yavaş yavaş kendime geldim. Sınavda da ful çekip istediğim o okula yerleştim. Belki de o hocam sayesinde sıyırmadan kurtuldum bu durumdan. Bu yaşadıklarımı kitaptaki karaktere benzettiğim için de çok sevdim kitabı.. Belki benimki çok hafif düzeyde bir bunalımdı ama yine de kendimden yaşadıklarımdan bir şeyler buldum.. Stefan Zweig'ın da yaşadıklarında bir şeyler bularak bu karakterleri oluşturup yazdığını düşünüyorum. İntihar etmeden önceki son eseri olduğu için o psikoloji ile yazılmış psikolojik bir kitap. Hatta intihar sonrası intihar mektupları bulunmuş ve orada Hitlerin yarattığı kaosun ve faşist düzenin kalıcı olacağına inandığını ve bu inançtan dolayı büyük bir umutsuzluk, karamsarlık hissettiğini dile getirmiş. Kitaptaki karakterin yaşadığı bu psikolojik işkencenin de Nazilerin insanlara yaptığı işkencelerle doğrudan alakası olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak kesinlikle tavsiye edebileceğim, iyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu Satranç. Hatta keşke daha uzun olsaydı da biraz daha okusaydım dedim. Kısa bir şeyler okumak istiyor ama aynı zamanda sizi etkileyecek bir kitap arıyorsanız bu kitap o kitap. Sevgiyle kalın.. Akıl sağlığınızı korumaya dikkat edin... :)
Satranç
SatrançStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020236,6bin okunma
··
91 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.